Abdulaziz TANTİK

Abdulaziz TANTİK


Değiştirilen Gündemler Üzerinden Gazze'yi Unutulmaya Terk Etmek…

13 Ağustos 2024 - 14:56


Değiştirilen Gündemler Üzerinden Gazze’yi Unutulmaya Terk Etmek…
Gazze’de ilk Ateşkesin sağlandığı süreden bu tarafa gündemler sürekli değişime uğramakta ve yeni gündemler eşliğinde Gazze’de meydana gelen soykırım unutulmaya terk edilmektedir. Türkiye seçimleri, İran seçimleri, Hizbullah saldırıları, komuta kademesinin öldürülmesi, Suriye’de meydana gelen saldırılar, Türkiye’nin Irak’ta saldırıya uğraması vesaire, hep Gazze katliamını unutulmaya yönelik bir olguya dönüştürüldü.

Her ateşkes gündeme geldiğinde İsrail, bir şeyleri yeniden harekete geçirerek gündemi değiştirmekte ve bir daha asla ateşkese yanaşmamaktadır. O yüzden ateşkes görüşmeleri yürüten İsmail Haniye’yi de vurdu.

Karşımızda çok katmanlı bir olgu vardır. Örneğin, ilk katman; modern dönem yerini post modern döneme bıraktı. Bu tam olarak idrak edilememektedir. Burada artık tek güç veya karşıtlık üreten soğuk savaş dönemi şartları mevcut değildir. Çok katmanlı bir güç hiyerarşisi mevcut konumu belirlemektedir. Ama bu durum tam olarak anlaşılamadığı için sürekli soğuk savaş diplomasisi beklenmektedir. Hâlbuki durum tam tersine, burada düşman tanımı dahi değişime uğramıştır. Soğuk savaş döneminde düşman belli idi. Kim hangi cenahta ise karşı cenah onun düşmanı idi. Bu gün ise düşman tanımı muğlâklaştırıldı. Çıkara dayalı bir düşman tanımı söz konusu… Bir tarafta düşman olan öbür tarafta ise müttefik durumuna düşmektedir. Aslında son on yıldır, gözlemlenen durum tam olarak bu şekilde devam etmektedir.

İşte bu noktada Gazze yıkılırken, çocuklar öldürülürken, yaşayan çocuklar ise yaşadıklarından dolayı ölümü arzularken, bölge ülkeleri, adı müslüman halkların ülkeleri, İsrail ile ortak konularda birlikte hareket edebilmekte ve katliama yönelik bir tepkiyi salt söylem düzeyinde tutmayı başarmaktadır. Bu durum Terör devleti İsrail’in elini güçlendirmektedir. ABD ve Avrupa devletlerinin bir kısmının İsrail desteği sürmekte ise bunun en temel sebebi ise iktisadi yapının kendisidir. Göz ardı edilen temel bir durum var: Avrupa ve ABD Yahudi sermayesinin boyunduruğundadır. Aslında Yahudi sermayesinin boyunduruğunda olan her ülke ya desteğini sunmakta veya susmayı tercih etmektedir. Bu da Filistin halkının çektiği acıyı ve yaşadığı soykırımı göz ardı ettirmeye yaramaktadır. Siyasal aktörlerin sürekli Gazze’de meydana gelen durumu gündem yapmamaları için onlara yeni gündemler üretilmektedir. Bu yeni gündemler ile birlikte Gazze hasıraltı edilirken, İsrail Filistin topraklarında işgalci oluşuna aldırmadan zulme devam edebilmektedir.

Müslüman ülkelerin hali pürmelâli zaten ortada… Filistin’de yapılan zulme karşı hiçbir adım atamamanın utancı ile yüzlerini yıkasın dursunlar. Müslümanlarda bu konuda üzerine düşeni yapmakta zorlanmaktadırlar. Kendilerine sunulan alanda eylem yapmakta ve asıl sonuç alıcı noktalarda eylem yapmaya ise yönelmemekte veya engellenmektedirler. Bu durum ise doğal olarak İsrail zaliminin elini güçlendirmeye yaramaktadır. Uluslar arası kurumların bir karşılığının olmadığı görüldüğü gibi, uluslar arası hukukun ve hakların da bir karşılığı kalmamıştır. Durum bu kadar açık bir şekilde ortada iken, İsrail katliamlara devam etmekte ve sabah namazı kılan insanlara saldırı düzenlemeyi sürdürmektedir. İnsanların sığınabileceği bir yer bulunmamakta ve iki milyon insan, zalim bir Yahudi’nin insafına terk edilmiştir. Kendilerine uygulanan soykırımın bir benzerini ve daha beterini bugün İsrail Yahudileri Filistinli halka uygulamaktadır. Peki neden? Herkesin aklına cevap olarak arz-ı mevud hikâyesi gelmektedir. Bir haklılık payı var bu cevapta… Ama yeterli olmamaktadır. Gazze açıklarında bulunan doğal gaz yatağının maddi karşılığı akla hayale sığmayan bir rakam ve bugüne kadar elde edilmiş doğal gaz yataklarının ikinci büyüğü olarak görülmektedir. Bu zenginlikten Filistinli halkın pay almamasını sağlamak adına, büyük güçler denilen ama aslında küçük güçlerin elini güçlendiren bir konumu elinde tutmaya yönelik bir irade beyanıdır söz konusu olan…

Arz-ı Mevud, Mısır, Suudi Arabistan gibi ülkeleri kuşattığı gibi Ürdün, Lübnan, Irak ve Suriye gibi ülkeleri de kapsamaktadır. Ama sanki bu ülkelerde herhangi bir durum söz konusu değil gibi sessiz olayı izlemeye devam etmektedirler. Hâlbuki bugüne kadar İsrail saldırı yapmak istediğinde veya ABD saldırı yapmak istediğinde bir sebep ürettiğini hep gözlemişizdir. Bugün sana dokunmuyorsa, zamanı gelmediği içindir. Türkiye ise yüksek sesle tepkisini dile getirmekte ve o da soykırımı durdurmaya yönelik eyleme dönük bir hamle yapmaktan imtina etmektedir. Yapılan açıklamalarda ise Filistinlilerin mücadelesinin Türkiye savunmasını sağlamaktadır, denmektedir. Buna rağmen, yine de yeterli bir diplomatik zemini kuramadığı için askeri bir diplomasiye zemin bulunamamaktadır. İsrail ise kendisine ait sanatçı, aydın vesaire üzerinden atom bombası atılması naraları atmaya devam etmektedir. Türkiye tehdit edilmektedir. Buna bir tepkinin verilmemesi, siyasal bir taktiğe mi dayanmaktadır, pek belli değildir. Ama eğer, bu tepki gecikirse, İsrail Suriye üzerinden muhtemelen Türkiye’ye yönelik bir saldırı gerçekleştirmekten uzak durmayacaktır. Bunu birinci elden olmasa bile ikinci el olan YPG üzerinden gerçekleştirme ihtimali bulunmaktadır. Türkiye bu durumu gördüğü için Suriye’de terör devletine yer yoktur demektedir. Ama bu söylem düzeyini aşması gereken ve stratejik kararlar alarak kendisine yöneltilmiş İsrail ve ABD saldırısına yönelik bir hareketliliği sağlaması elzemdir.

Müslüman halkların İsrail zulmüne karşı sessizliği, kendilerine yöneltilecek yeni zulümlere kapı aralayacağını görmemeleri büyük bir basiretsizlik örneği olarak tarihe kayıt düşülecektir. Müslüman halkların dünyevileşme kaygısı, modern kültürün uyuttuğu bir ninniye tabi kılınmaları, ahireti önceleyen bir tutumdan vazgeçmeleri, ölümden korkmaları hep birer açık kapı bırakmaya neden olan özelliklerdir. Gazze hala Müslümanları uyandırmaya yetmiyorsa, daha başka ne olması beklenmektedir. Gözleri önünde öldürülen bebeklerin, ırzına geçilen çocukların, kadınların, öldürülen kadın ve çocukların, sakat kalan insanların acısı uyandırmaya yetmiyorsa yapılacak bir şeyin kalmadığını gösterir ve sadece ilahi müdahalenin bekleneceği Kıyamet gününün gelmesini beklemek kalır Müslümanlara… Ama bu Müslümanlar hesaplarını nasıl verecekler ve bu zulme sessiz kalışları Allah katında onlara nasıl bir sorumluluk yükleyecektir ki onu da artık düşünmeleri son imkânlarıdır.

Uykusu kaçmayan, gönlü yaralı olmayan, acıyı içinde hissetmeyen, Filistinli mazlum insana yapılanı kendisine yapılmış gibi hissetmeyen birinin kurtuluşunu beklemek beyhude bir bekleyiş olacaktır. Tövbe kapısı kapanmadan her Müslüman’ın tövbe etmesi ve üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gereken her ne ise onu yapması kaçınılmaz olandır. Dünyada yaşamanın sadece sorumluluğunu yerine getirmekten öte bir anlamı yoktur. Salt yaşamak adına ahretini unutan birinin kurtuluşu mümkün olmayacaktır.

Bir uyanış hareketi başlamalı, vicdanlı her müslüman, ayağa kalkarak bu zulme dur diyecek bir zemini var etmenin koşullarını oluşturmada yarış içinde olmalıdır. Böylece kendilerini ilahi rızaya taşıyacak bir imkâna sahip olabilirler. Bu yüzden, İsrail, yaptığı katliamı Müslümanlar eliyle bu dünyada cezaya müstahak olmalı ve yaptıklarına pişman kılınmalıdır. Bu pişmanlığı vicdanından değil göreceği cezadan dolayı olmalıdır.

Müslüman, korkunun ecele faydası yoktur. Korkulacak olan yegâne merci ise Âlemlerin rabbi olan Allah’tır. O zaman İsrail ve onun yardımcılarından korkma, ölümü yen, ahretini kurtar ve İsrail katilini cezalandır. Her boyutta, her zeminde ve her alanda…

Ey Müslüman, Filistin’de yaşanan soykırımı unutma, unutursan sende zulme maruz kaldığında unutulursun…

Abdulaziz Tantik

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum