Kitaplarından tanıdığım Taha Abdurrahman üstadı İstanbul’da dinleme imkânı bulunca oraya gitmenin bir zorunluluk olduğunu düşündüm. Bir daha görüp göremeyeceğimi bilememenin getirdiği baskı ile oraya gittim… İlk gözüme çarpan şey; beklenenin ötesinde bir katılımın olduğu idi… Hocaların ve öğrencilerin ortak bir toplantıda buluşmaları önemliydi. Salon yetersiz kalınca başka çözümler oluşturuldu. Biraz gecikmeli de olsa konferans başladı.
Taha Abdurrahman, Müslümanlara yeni bir şeyler söylemenin sancısını çeken bir entelektüel insan… Son yıllarda kitapları Türkçeye tercüme edilmiş, söyleşiler yapılmış, kitapları okuma konusu yapılarak tartışma ve tefekkür zemini kılınmıştır. Özellikle Mehmet Görmez hocanın açılış konuşmasında Taha Abdurrahman üzerine söyledikleri önemli ve dikkate değerdi.
Mehmet Görmez hocanın dikkat çektiği yeni bir müslümanca bakışın imkânlarını müzakere masasına getirmesi ve bu konuda kayda değer şeyler söylediğiydi. Kitaplarından ve Ömer Faruk Tokat beyin yaptığı söyleşi bana önemli şeyler hissettirmişti. İçeriye girişi, konuşma öncesi sessizliği ve heyecanı gözlemlenebilir haldeydi. Konuşma esnasında bu heyecanı duymamak mümkün değildi, bu heyecan beni de sardı…
Katılımın çokluğunun nedeni meseleye ilgi duyanlar olmalıydı. Bu bize şunu söylemekteydi: İslami düşünce zemininde ciddi bir arayışın varlığı kesindi. Ama bu konuda yeni bir şeyler söylemek veya dinlemek kendini derinden hissettirmekteydi. Ağırlıklı dinleyiciler, yeni bir söylemi duyma iştiyakını hissettiriyordu. Kalabalıktan ve kimsenin salonu terk etmeyi düşünmemesinden bunu görmek mümkündü. Bu olgunun kendisi bile başlı başına bir değer olarak kaydedilmelidir. Tabi bir kısmı da orada görünmek gibi bir olgunun baskısı altında olabilir. Bunu da makul görmek gerekir.
Konuşma boyunca beni en çok etkileyen şey; Taha Abdurrahman hocanın, dikkatli bir şekilde bir müslüman duyarlılığını taşıyarak sözlerini ifadeye kavuşturmasıydı. Düşüncede bu müslüman duyarlılığı dikkate alınmalı ki buna dayalı dikkate sunduğu çözüm önerisi ve bir yolculuk esnasında adım – adım yükselişin ilkelerini de dikkatle takip edilmelidir.
Taha Abdurrahman, temel bir noktanın, mevcut kültürel, felsefi bakışın yetersizliğini dikkate sunarak, modern düşüncenin içine düştüğü açmazları doğru bir şekilde idrak ederek onu dikkate alarak yeni bir düşüncenin, müslümanca hikmete dayalı bir düşüncenin varlığı mümkün hale gelir, demesiydi. Modern düşüncenin ve kavramlarının yetersizliklerinin anlaşılması ve insanlığa sunacağı herhangi bir şeyi verememesine dikkat çekmesi önemliydi.
Modern felsefe insanın süflileşmesine neden olmaktadır. Bu yüzden bilimin etkisi altına girmiş modern felsefenin bu süfliliği ortadan kaldıracak bir yöntem bulamayacağını ilan etmesi dikkate şayan iken hikmete taalluk eden yeni bir felsefi sistemi öne çıkartarak bir çözüm arayışı içinde olmanın önemini ve anlamını dikkatlere sunması da ayrıca değerliydi Taha Abdurrahman’ın… İster nesnel felsefe olan bilim, ister öznel felsefe olan bilimin sınırları içinde kalan felsefenin kendisi insanı anlamdan ve değerden uzaklaştırmaktan öte bir işleve sahip değildir, demektedir.
En dikkat çeken önerisi ise; bu sorun tespitinde ve soru inşa etmede modern düşüncenin ve felsefesinin öne çıkardığı sorun ve soruları bir tarafa bırakarak o düşünme mekanizmasının ürettiği sorunların dışında ama etkileşim içinde insanın bu süfli boyutundan çıkışı sağlayacak yeni soru ve sorunlar tespiti yapmak en temel zemindir, vurgusuydu. Modernleşmenin ürettiği sorun ve sorunlar meseleyi çözümsüzlüğe taşımakta ve iktidar alanını perçinlemektedir. Müslüman ise bu sorun ve soruların dışında hakikate dair hikmeti içerecek yeni bir düşünce sistematiği içinde yeni sorunlar ve sorular bulmalıdır. Bunu yapabilmenin yolu ise; modern bakışın tasallutundan kurtulmak ve kendi düşünce dünyanı ve bakışını inşa ederek oradan meselelere yönelik bir ilgi ve idrak oluşturmaktır. Hikmete mebni felsefeye yönelmeyi özellikle vurgulaması, aynı zamanda yaptığı anlam, değer ve ahlak vurgusu ile birlikte düşünüldüğünde önemli bir zemine işaret etmektedir.
Beni en çok etkileyen ise; Taha Abdurrahman’ın Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmak yerine Peygamberin ahlakı ile ahlaklanmayı öne çıkarmak ve bunu ilke olarak ortaya koymaya çalışmasıdır. Bu noktada dikkat çektiği peygamberi ahlakı iki temel unsur üzerinden izah etmeye çalıştı: ilki, doğruluğu, arayışı, anlamı düşünmesi, hikmete ram olması, inzivaya çekilerek insanın daha anlamlı bir hayata yönelmesini düşünmesi, hikmet ehli oluşu… İkincisi ise; eminliği, el emin vasfını kazanmasıdır. Her müslüman öncünün, filozofun doğruluğu ve eminliği şarttır. Bu aynı zamanda onun Allah ile irtibatını güçlendiren bir şey olduğu kadar halk arasındaki güvenilirliğini de beraberinde taşır.
Bir başka etkisini derinden hissettiğim ise; kendisine şu an ne yapmak istersin sorusuna yönelik cevabıdır: şu an bir genç olarak Filistin’de İsrail’e karşı savaşmak istemesidir. Bu Taha Abdurrahman’ın nerede durduğunu gösteren en temel gösterendir. Önerdiği ilkelerin neye dayandığını da bize göstermektedir.
Konuşmanın Arapça ve Türkçe metinleri İDE adresinde yayınlanmıştır. Oradan indirip okuma imkânı vardır. Konuşmanın sonunda dışarı çıktığımız zaman karşılaştığımız dostlarla selamlaşmak halleşmek, uzun süredir görüşemediğimiz arkadaşlarla karşılaşmak ve muhabbet etmekte güzel bir ortamı sağladı. Meseleyi ayaküstü müzakere etmek, konu hakkında görüşler beyan edilmesi vesaire ise işin neşesi oldu. İslam Düşünce Enstitüsü ve Mehmet Görmez hocaya bu güzel konferansa vesile oldukları için teşekkür ederim.
Müslümanca düşünmek ve müslümanca yaşamanın imkânlarını sunacak düşünce zeminlerinin varlığı her zaman önemini korumuştur, bugün daha fazla önemli olduğunu ileri sürebilirim. Taha Abdurrahman bize yeniden düşünmenin temel yöntemini ifade eden ilkeler sundu. Bu ilkeler üzerine daha derinlemesine tefekkür etmek önemlidir. Benim ısrarla altını çizdiğim ‘mevcudun dışına çıkmak’ tespitini hocadan da duymak iyi geldi. Yapılacak işin zorluğu bir tarafa bu zorluğa göğüs gerecek bir iradeye sahip olmak ise başka bir boyutudur. Artık kendimize dönmeli ve zaten bizatihi sorunun kaynağı olan modern düşüncenin kendisini bir tarafa bırakarak İslam düşünce tarihini yeniden dikkatle okumalı ve yeni bir düşüncenin zeminini inşa etmeliyiz ki insanlık kurtulabilsin… Eğer insan ahlaklı bir varlık olarak varlığını sürdürecekse bu ancak dinin getirdiği ahlaka sahip olmakla sağlanabilir. Din dışında bir ahlak anlayışının iflas ettiği görülmelidir. Müslümanların ahlaksızlaşmasının en temel nedeni de bu din dışı ahlaki yapının baskın bir karaktere dönüşmesi ve Müslümanları kendi ahlaki zeminlerinden uzaklaşmasını sağlamasıdır. Burada Müslümanların suçunun olması başka, gayriahlâkî bir zeminin ahlaki olanın altını boşaltması başka bir olgudur.
Ülkemizde bu tarz konferansların çoğalarak devam etmesini temenni ederim. Farklı müslüman ülkelerin entelektüellerinin tanınması ve müzakere zeminine taşınması önemlidir. Devamını beklediğimizi ifade ederek yazıyı hitama erdirelim…
YORUMLAR