İlk öğrettiği şey: İslam temsiliyet olmadan anlaşılmaz, o yüzden tam bir örneklik teşkil edilecek şekilde müslüman olmayı başarmak şarttır.
Gazze’de yaşanan soykırıma rağmen, orada yaşayan Müslümanlar, Müslümanlıklarını bir tarafa bırakmayarak onu yaşama azmini her türlü şartta göstermeleri yaşayan her insan için temel bir temsiliyet ve temel bir gösteren olarak tarihe kaydını yaptırmıştır.
Gazze’de yaşayan her insan, müslüman olma ahlakını ve akidesini bozmadan yaşadığı acıyı yaşamaya devam ederek, bu dünyanın geçici tabiatını insanların yüzüne – yüzüne vurmaya devam ederek bir örneklik teşkil etmektedirler. Dileyen bu örnekliği alır ve kendisini ıslah ederek yeniden iman etmenin izzetine sahip olur, dileyen ise yokmuş gibi davranarak kendi ateşine odun atmaya devam eder…
Müslümanların Gazze’de olup bitene karşı gösterdikleri tepkisizliği izah etmede yetersiz kalındığı açıktır. Buna rağmen, hala Filistinli halk, her şeye rağmen ilahi inayete olan inancını her türlü vesile ile dile getirmekten kaçınmamaktadır. Dua ile açlığını giderdiğini ifade eden kişi ile yeniden mucizenin hayatımızın bir parçası olduğunu öğrenmiş oluyoruz. Buradan çıkaracak ders ise Allah’ın her an ve zamanda insanın yanında yer aldığını ve sadece kulun O’nun bu yakınlığının farkındalığına sahip olmasının yeterli olacağıdır.
Müslümanların modern bakış üzerinden deist yaklaşımın baskın karakteri ile Allah ile yakınlık kurma arzusunu terk ettikleri gözlemlenmektedir. Allah ile sahici bir bağ kurmada yetersiz kaldıkları bedihidir. İşte bu noktada Gazze halkı Allah ile sahici bağ kurmanın neye tekabül ettiğini öğrenmek için yeterli dersi sunmaktadır. Yeter ki doğru bir gözlem ve doğru bir bakış üzerinden Gazze halkının yaşadıkları okunabilsin. Onların yaşadığı acı yüzünden onları küçümsemek yerine onların bu destansı direnişini doğru okuyarak onların nasıl bir muhteşem insanlığa ve karaktere sahip olduklarını görebilecek bilgi ve iradeye sahip olabilmeye çalışmak elzemdir.
Allah cc)nün mutlak bir iktidar ve mülk sahibi oluşunu unutmaya meyilli bir Müslümanlık öne çıkarılmaktadır. Modern düşüncenin ürettiği bireyciliğin müslüman karakterdeki izdüşümü olarak öne çıkan, her şeyi senin yapman gerekir ve sen yaptığın ile karşılık bulursun gibi bazı temel yargıları salt tek taraflı olarak gündem yaparak ilahi inayetin karşılıksız verilişini unutturmaya çalışılmaktadır. Hâlbuki insan, ilahi inayete tabi olmayı kendisi için yeter şart olarak kabul etmelidir. Çünkü Allah kendisini karşılıksız yaratmıştır, yaşamasını karşılıksız sağlamaktadır. Sahip olduğu her şeyi Allah karşılıksız vermektedir. Buna rağmen, sanki insan her şeyi yapmakta ve sahip olmaktadır diye bir duyguya kapılmak ciddi bir hata olarak önümüzde durmaktadır. Hâlbuki insan, Gazze’de olup bitene bakarak, ilahi yardımı görebilmeli, o acıya dayanmanın kendisinin bile ilahi yardım olmadan mümkün olmayacağını, bombalar altında çocuğunu uyutan annelerin ilahi yardım taleplerinin karşılık bulduğunu söylediklerini yeniden düşünmelidir.
Deist felsefesin tek taraflı Tanrı ilişkisi yerine Gazze’deki Allah ile dinamik ilişkinin mahiyeti bize müslüman olmanın keyfiyetini yeniden hatırlatacaktır. Aileden tek başına kalan insanın tevekkülü ile her şeye sahip birinin ben tevekkül ediyorum demesi arasındaki fark müslüman olmanın neye tekabül ettiğini gösterir. Her şeye rağmen, ibadetlerini yapmanın, bayram etmenin psikolojik vasatına uygun bir bayram karşılaması yapmak bile bize o şartlarda nasıl müslüman olunacağının ahlaki yapısını işaret eder.
O yüzden Gazze halkı ve Hamas bize müslüman olmanın neliği konusunda öğretmenlik yapmaktadır. Bütün insanlara nasıl bir müslüman olunacağının açık göstereni olarak delili olmaktadırlar.
Müslümanların, müslüman kardeşlerinin yaşadığı acıya rağmen, kendi hayatlarını olduğu devam ettirerek kendilerine ihanet içinde olduklarını ilan etmekte yarar var. Yoksa maazallah Müslümanlar, Müslümanlıklarını bir tarafa bırakarak modernliğin sunduğu konfor içinde imanlarını kaybetmeye aday olacaklardır. Müslüman ülkelerin halklarının iktidarlarının İslam ile ne kadar ilişkili olduklarını, Gazze halkının soykırımına yönelik yaptıkları ile ortaya konulması gerektiği açıktır. Bu aynı zamanda bütün müslüman halklarında Müslümanlıklarının bir delili olarak kayıtlara geçirilmelidir. Kimin ne kadar müslüman olduğu Gazze halkının soykırımı karşısındaki tutumu ile belirlenmelidir.
Okulların, hastanelerin, camilerin, sivil sığınma yerlerinin ve bilumum binaların anlamsızca yıkılmasına seyirci kalan bir vicdanın yok hükmünde olacağı bedihidir. Bu çerçeve içinde her insanın kendi insanlığını ölçebileceği bir mizanın/ölçünün varlığını da işaret etmiş olmaktayız.
Ey müslüman, ders al, her Gazzelinin Rabbi ile kurduğu ilişkiden… Sende Rabbin ile dolaysız bir bağ kurarak idrakini genişlet ve derinleştir. Müslüman olmanın neye tekabül ettiğini önce ailene, sonra içinde var olduğun topluma/cemaatine ve kavmine şahitlik et ki Müslümanlık mücessem bir biçim içinde var olarak başkaları için bir örneklik teşkil edebilsin…
En küçük bir musibet karşısında ‘Allah’ım ben Sana ne yaptım da bunu başıma getirdin’ demek yerine ‘her musibet Allah’ın beni imtihan ettiği bir olgudur ve benim imtihanı kazanarak ilahi rızaya erişmem adına lazım’ demen gerekir. İşte bu vasatı ancak Gazzelinin şahsında bulabilir ve oradan elde edebilirsin.
Ey insan, kazandığın da kaybettiğin de sana ait olmayandır, bunu bil ve ona göre hareket et! Yoksa kaybetmeye hep maruz kalacaksın… Dünya bir imtihan dünyasıdır. Bu temel bakışı kaybetme ki yolunu bulmada sana yardımcı olsun…
Her şeyin Allah’a aittir. Verdiği zaman şükredeceksin, aldığı zaman ise sabır ile yenilerini vermesini bekleyeceksin, her halükarda ise hamd ile yaşamaya devam edeceksin ki kulluğunun şuurunu taşıyasın…
İnsan imtihan edilmektedir; bazen varlıkla, zengin yapılarak, şöhrete kavuşturularak, makam ve mevkii sahibi kılınarak, her türlü ilgiyi sağlayarak… Bazen de yoklukla imtihan ederek, yokluk aynı zamanda bir terbiye aracıdır. Bunu doğru anladığı zaman insan tövbe imkânı kazanır. Böylece kendisini Allah’a yakın kılacak bir vasata sahip olmaya yönelir. Yoklukla imtihan en az varlıkla imtihan kadar şiddetlidir. Yani birisini diğerine tercih etmek, bir yanlış telakkiden hareketle olabilecek bir durumdur. Ve maalesef insanların çoğu bu yanlış telakkiye sahiptir.
Her mümin kul, ilişkideki mahiyeti itibarı ile bir karşılık bulacaktır. Her mümin, kulluğunun mahiyetini yükseltmek ve derinleştirmekle yükümlüdür. Her yaptığın eylem ve düşünce seni ya Allah’a yakın kılacaktır veya uzak tutacaktır. Artık söz insanın kendi edimlerini idrak ederek harekete geçmesi için ilahi iradeden destek almasını sağlayacak bir vasata sahip olmaktan geçmektedir.
YORUMLAR