Kaos ve Düzen: Yeni Bir Dünya Düzenine Doğru…
Abdulaziz Tantik
Kaos, yeni bir düzenin kurulmasında en önemli etkenlerden biridir. Yeni bir düzen kaotik bir zeminden hareketle kurgulanarak uygulama alanı bulabilir. Post Modern dönem aynı zamanda kaotik bir dünyanın varlığını imler. Bu kaotik zemin, insan cinsinde herhangi bir anlam alanının varlığının izinin dahi bulunmaması anlamını taşır. Anlamın düşman olarak algılandığı ve yeni bir anlam alanının var olması içinde zorunlu olarak eski anlam alanını yok saymanın sağlandığı bir zemine olan ihtiyaç izahtan varestedir. Bu çerçeve içinde olup biteni anlamaya çalışmak bizi doğru bir zemine taşır.
Modernleşme süreci her şeyi bir kurgu üzerinden akli muhakeme üzerine bina ederek onu görelileştirerek anlamın yokluğunu ve hiçliğin ise varlığını garanti eden bir yaklaşımdır. Küresel sermaye ve güç, bu anlamsızlık girdabında debelenip duran insanı dilediği biçimi almasına önayak olmaktadır. İlk adım olarak Tanrının bilinemezliği üzerine kurulu olan sistem, nübüvveti de bilinemez ve ispat edilemez kategorisi içinde yokluğa tevdi ederek, insanı dilediği şekilde biçimlendirmeye başlamıştır. Hem göreliliği savunacaksın, hem de göreliliği mutlak kılarak diğer görüşleri görelilik altında yokluğa tevdi edeceksin ve eleştirileri bu zeminde göğüsleyerek onu yokluğa tevdi edeceksin… Ne güzel bir dünya! Kendisine yöneltilmiş eleştirileri de doğma olarak tanımlayarak yüzgeri ettireceksin ki dilediğini dilediğin şekilde inşa edebilesin…
Uzun zamandır, toplumsal cinsiyet meselesini diline dolayanlar, aynı zamanda trans hümanizm meselesini gündem yaparak trans hümanizm tartışmasını da başlattılar. İnsan sonrası deyimini öyle kulağa alıştırdılar ki bunu ilerlemenin bir sonucu gibi göstermeyi de başardılar. İklim değişikliği ve tarıma yönelik saldırılar, yapay gıda ve benzeri durumlar üzerinden sürekli insanın tabiatını değişime uğratacak eylemler ortaya koymaya devam ediyorlar. Ama bunu yaparken, dini eleştiri sahasına alarak, gerekli gereksiz her alanda dini tartışmaya açarak, komedi modunda değerini düşürmeye ve insanları dinden uzaklaştırarak ‘kendi dinlerinin kölesi’ haline dönüştürme çabalarını her türlü imkânla desteklemektedirler.
Yeni bir ‘din’ sahayı dönüştürmektedir. Ama bunun adına din denmemektedir. Bu yüzden sanki bütün dinlere karşıt imiş gibi bir görüntü vermektedir. Ama işin aslı bu değildir. Bilakis, kendi düşünme biçimini din olarak dayatmanın onlarca yöntemini ve yolunu yordamını bulmuşlar ve kullanmaktan da geri durmamaktadırlar. Kendi içinde onlarca görüşü barındırmakta ama aslında tek bir bakışın inşa olduğu bir dünya tahayyülü adım - adım yola koyulmaktadır.
Şimdi de bir ülkede başörtüsü yasağı uygulanmakta… Diğer bir ülkede, soykırım yapılmakta… Bir başka ülkede müslüman azınlığın kültürel değişime uğraması için şiddet kullanılmakta… Bir başka ülke savaşa sürüklenmekte, diğer ülkeler bu savaştan etkilenecek diye tehdit edilerek kendi konumlarını bu yeni dine uyarlamaları beklenmekte… Ortadoğu ise müslüman halkların devlet gücü ile dönüşümü sağlanmaya çalışılmakta, her türlü demokratik eylemi yapmasına rağmen Tunus’ta darbe yapılmakta ve Türkiye’de lâfazanlık üzerinden dine ve şeriata saldırılar yapılmakta vesaire…
Bugünlerde birden fazla yöntemle yeni bir düzene geçişin imkânları sorgulanmakta ve her adımda kendi düzenlerini kuracak bir zemine bir adım daha yaklaşılmaktadır. Dünyada tek muhalif güç olan Müslümanlar ise muhalif olmaktan çıkarılmak için büyük bir güç sarf edilmektedir. Türkiye’de ise şeriat üzerinden yeniden dine saldırılmakta ve İslam’ın kendi kalıplarına uygun bir şekilde anlaşılması ve uygulanması bağlamında güçlü bir propaganda eşliğinde saldırı düzenlemeye devam etmektedirler. Bu düzenin kurulması için elzem olandır. İslam var oldukça, yeni bir düzeni kurmada zorluk yaşayacaklarını bilmektedirler. İki milyara yakın müslüman zihnin her an yeni bir dirilişe gebe olduğunu onlarda bilmektedirler. Ve bu dirilişin bir daha asla başlamaması için gereken önlemlerin gerçekleştirilmesi için adımlar atılmaktadır.
Bu noktada Müslümanlara uygulanan yöntem, Kurbağanın haşlanması yöntemidir. Ilık suda başlayan kurbağa rahatça suda hareket etmeye devam ederek farkında olmadan pişmeye/haşlanmaya başlar. Aynı yöntem müslüman zihne ve iradeye de uygulanmaktadır. Onlar da zihinsel dönüşümü yaşarken, İslam’ı daha iyi bir şekilde yaşayacaklarını sanarak haşlanmaktadırlar. Oryantalist bakış ile başlayan süreç iç yerli oryantalistler eliyle devam etmektedir. İçerden devşirdikleri aydın ve entelektüelleri bir süre hareket içinde tutarak, sonra da ‘ben ayıldım, kendime geldim, dinin bu yorumunun yanlış olduğunu fark ettim, dinin gerici bir bakış olduğunu gördüm, her şeyi yıktım, yeniden inşa ediyorum kendimi’, diyerek yeni yolculuğunu meşrulaştırma ve kendilerini takip eden kişileri de zihni yapı bozumuna uğratarak yeni düzene gönüllü eleman kılmaya yaramaktadırlar.
Müslümanların ise uyanacakları yok gibi… Kıyametin eşiğinde kendilerini ayağa kaldıracak dini anlamı yok sayarak kendilerine ihanet etmektedirler. Her ne kadar kendileri aldatılmakta iseler de bu onların hatalarını göz ardı etmeyi sağlamaz! Hata öncelikli olarak Müslümanlarda! O yüzden onlar uyanışa başlamalılar. Dinin emir ve nehiyleri çok açık bir şekilde orada durmaktadır. Yapılması gereken şey, yeniden iman ederek kendi anlam dünyasını yeniden keşfetmeye çalışmaktır.
Müslümanlar her türlü eleştiriden bağımsız olarak İslam ile yeniden bir bağ kurmak ve nübüvveti temsiliyet makamı olarak görerek kendi ortak duygu ve düşünce dünyasını oluşturmakta gecikmemelidirler. Dikkatli olmalılar ki aldatılmaya zemin kalmasın! Korkmadan, ezilmeden, özgüvenle yeniden başlamalı ve imanın lezzetini almalılar… Dünyevi konforu bir tarafa bırakarak varlığını idame etmenin yolunu bulabileceğine olan inancını tazele ki yeni düzeni sen kurabilesin. Küresel Sermaye ve Güç, bütün gücünü ortaya koymasına rağmen, yine de yeni bir düzeni kuracak bir anlamı inşa etmekte zorlandığı görülmektedir. Bu yüzden tek alternatif olan Müslümanları değişime uğratarak muhalif bir düzenin kuruluşunu imkânsız kılmaya çalışılmaktadır. Çünkü onların düzeni kaosu üretmekten öte bir işleve sahip olamayacaktır.
Bu temel gerçeği dikkate alarak, imanın gücünü ve ilahi inayetin varlığını hesaba katarak tek bir peygamberin dünyayı değiştirdiği gerçeğini de dikkate alarak yeni bir dünyanın mümkün olabileceğini idrak etmeliyiz…
YORUMLAR