Olası İran-ABD/İsrail Savaşı ve Türkiye

Vedat KAHYALAR

Kendilerini dünyanın en etkili ve önlenemez gücü zanneden Evangelist Siyonistler, dünyayı istedikleri gibi mahvedebileceklerini düşünüyor ve bu amaçla planlamalar yapıyorlar. Bu emperyalist tutumlarına dinsel kılıflar da ekleyen soykırımcı faşist liderler, amaçlarına ulaşmak için hiçbir kural, etik değer veya demokratik ilke tanımıyorlar.

Bu güruhun bölge ile ilgili planları:

Gazze’nin Filistinlilerden arındırılması.

Suriye ve Irak’tan İran etkisinin tamamen ortadan kaldırılması.

Güney Kafkasya’da Gürcistan ve Ermenistan’dan Rusya’nın etkisinin azaltılması.

İran’a karşı açılacak cephede Türkiye’nin ABD’nin yanında konumlanması.
Muhtemel bir ABD (İsrail) - İran savaşında ülkemizin tavrı ne olur?
Türkiye ile İran arasında tarihte doğrudan bir savaş, son olarak Osmanlı-Safevi mücadeleleri döneminde yaşandı. Bu iki güç arasındaki en önemli ve son büyük çaplı çatışma, 1639 yılında Kasr-ı Şirin Antlaşması ile sonuçlanan savaşlardır.

Osmanlı Devleti ile Safevi Devleti (İran) arasında 17. yüzyılda uzun yıllar süren çekişmeler, özellikle sınır bölgeleri ve Mezopotamya hâkimiyeti üzerine yoğunlaşmıştı. Kasr-ı Şirin Antlaşması, bugünkü Türkiye-İran sınırının temelini oluşturan anlaşmalar arasında kabul edilir ve o tarihten sonra iki ülke arasında büyük ölçekli bir savaş yaşanmamıştır.

Modern dönemde ise Türkiye ve İran, zaman zaman bölgesel meselelerde (örneğin Suriye İç Savaşı veya Kürt meselesi) karşıt pozisyonlar alsa da, doğrudan askeri bir çatışmaya girmemişlerdir. İlişkiler genellikle diplomatik gerilimler, ekonomik iş birliği ve bölgesel rekabet çerçevesinde şekillenmiştir.
Aksa Tufanı ile birlikte yenilmez denilen Siyonist İsrail, İran'dan ve Yemen'den gönderilen füzeler ve Hizbullah güçleri tarafından defalarca vurulmuş, halkının önemli bir kısmı ülkelerini terk etmiştir. ABD, İngiltere ve Almanya'nın büyük silah desteğinin yanında Azerbaycan'ın petrol desteği, bu vahşi soykırımın en önemli ortakları olduklarını açıkça ortaya koymuştur.

Üzülerek belirtmeliyim ki Irak'ta, Libya'da ve Suriye'de gerçekleşen kirli senaryoların en önemli amacı, İsrail’in güvenliği ve büyümesi olmuştur. Bu planların son adımları; Filistin'in yok edilmesi, İran'ın bölünüp zayıflatılması ve Türkiye’nin hedef alınmasıdır.

Trump'ın iktidara gelir gelmez Gazze'yi boşaltıp, Gazzeli Müslümanları çöle sürme hayalleri; boşaltılan deniz kenarına sayfiye yerleri, oteller, kumarhaneler inşa etme projeleri ve çalınan Filistin doğalgazının işletmeciliğinden doğacak devasa tazminatlardan kurtulma planı için Siyonist katillere "saldır" emri verilip ateşkes bozulmuştur.

Büyük İsrail Planı gereği en önemli düşman olarak görülen ve ikinci etapta bölünmesi/karıştırılması planlanan ülke İran'dır. İran'ın en kalabalık ve önemli etnik grubu olan Azeri nüfusu, uzun yıllardan beri CIA ve MOSSAD tarafından bölünme faaliyetleriyle tahrik edilmektedir. İran’da Kürtler ise ikinci bölünecek etnik yapı olarak desteklenen ve kışkırtılan bir diğer gruptur.

400 yıldan beri barış içinde yaşadığımız ve benzer etnik çeşitliliğe sahip olan İran ile savaşa girme senaryosuna, Türkiye’nin stratejik olarak büyük tepki göstermesi beklenmektedir. Binlerce yıllık devlet aklı, asla İsrail’in planları ve güvenliği için böyle bir savaşa girmemizi onaylamaz.

7 Ekim Aksa Tufanı, bir turnusoldur. Mümin ile münafık, bilinçli ile cahil, vizyoner bakış ile sığ bakış, devlet aklı ile partizan hafiflik apaçık ortaya dökülmüştür. Irak'taki, Libya'daki, Suriye'deki ve Filistin'deki tutum ve yanlışlardan ders alıp Siyonist, Evangelist, emperyalist senaryolardan uzak durarak hakkın ve aklın yanında yer almak bize yakışır.

Allah aşkına artık; Lawrence’lar, Kissinger’ler, Morton Abramowitz’ler, Richard Perle’ler değil, Allah’ın has inananları gülsün ve gurur duysun!