Uyusun da büyüsün ninni
Uyusun da büyüsün ninni,
Tıpış tıpış yürüsün ninni,
Uyuduk,Uyuduuk,Uyuduuuk!
Ve büyüdük…
Şimdi;
Tıpış tıpış yürüyoruz,
Bir bilinmeze doğru…
Sız/lanmayı bırakın!
(İyi,Güzel ve Değerli olan ne varsa ‘’sız’’ eklendi mi Kötü,Çirkin ve Değersiz oluveririyor.Ör;Değer/siz,Namaz/sız,İman/sız,Kitap/sız,Sünnet/siz,Karakter/siz…)
Arkadaşlarıma söyledim,
Sız/dırıyoruz dedim.
Hayatımızda,kalbimizde ve aklımızda iyi olan ne varsa,
Azalıyor,eriyor,bitiyor,sızıyor…
Sız/lanmayı bırakın,sız/landıkça biz;
Iskalıyor.kaçırıyor,erteliyor,ihmal ediyor,
Soluyor ve solduruyoruz…
Hiç kimsenin, çocuklarımızın, Allah’ın ve Resul’ün bile yüzüne bakacak
Hal bırakmadılar bizde,
Vahyin ışığında,Peygamberin önderliğinde yeni bir kimlik,
Yeni bir karakter inşa etmemiz lazım dedim…
Var mı sizde o çap, o yürek, o ufuk?
Çap/sız/lık,yürek/siz/lik,ufuk/suz/luk bu olsa gerek
Anlamadılar beni
Anlam/sız anlam/sız baktılar yüzüme…
Vefa/sız/lık ediyorsun dediler,
Bu söylediklerin düpedüz akıl/sız/lık
Anlam/sız ve yer/siz kuruntuların…
Bu kadar dert etme,
Dünyayı sen mi kurtaracaksın?..
Bina okumaya,bina etmeye,bina kurmaya,bina dikmeye devam dediler…
Öyle mi? Öyleyse neden İnsanlar,
Ölüyü kefenledikleri gibi,
Kefenliyorlar ölümü?
Bu nedir? Ölüm/süz/lük özlemi mi?
Arkadaşlar ; canım size feda olsun
Söyleyin bana;
Savaş bitti mi, kılıçlar kınına girdi mi?
Paylaşıldı mı ganimetler ?
Selamız verildi mi?
Hesap soruldu mu?
İsrafil üfledi mi Sur’a?
Yoksa ölen biziz de haber/siz miyiz?
Hatırlayın!
Şehrin bizden ümidi kaybetmediği zamanlardı,
Ve biz henüz terk etmemiştik ‘’Ninova’yı,
Terketmemiştik daha Huneyn mevzilerimizi ganimet sevdasıyla.
Koşarak geliyorduk ‘’şehrin taaa öteki ucundan’’
Bakarak karşıdakinin gözlerinin içine,
‘’Sizden hiç bir şey istemeyen bu uyarıcıya uyun’’ diyorduk.
Henüz dizilerde; Gözlere bakma ile ilgili afili laflar edilmiyordu,
Tekdüze gelişmemişti herkes kişisel olarak…
Ve gerçekti her şey…
Hala bir ihtimal var;Ya af dileyip tevbe ederiz,
Ya da;ümit/siz ve sonuç/suz kalır çabalarımız..
Unuttuysam şayet, hatırlatın bana!
Emanet’ten biz sorumluyduk
Mazlumlardan ve çocuklardan…
Aklımız mı karıştı!
Yanlış mı belledik yoksa?
İman sorumluluktur…
(Bilinç/siz/lik,bilgi/siz/lik,sorum/suz/luk ve iman/sız/lık…)
İnsan bildiği kelimeler kadar düşünür,
Dil’dir ;Bildiği kelimeler kadar düşler kurduran,
Dil’dir;Anlam ve düşünce zenginliğinin ifadesi
Sürekli gelişip,evrilmez se ‘’dil’’
Yavaş yavaş kısırlaşır,buharlaşır ve yok olur.
Ve boyunduruk altına girer…
Bir ferdi olduğum bu ‘’Cahiller Ülkesi’’nden kaçmak,
İçinde debelendiğim ‘’Cehalet Bataklığı’’ndan kurtulmak için;
Bir ŞİFA,bir ÖĞÜT,bir REHBER ve bir RAHMET bekliyorum.
(Dil/siz/lik,Şifa/sız/lık,Öğüt/süz/lük,Rehber/siz/lik,Rahmet/siz/lik…)
Söyleyin bana üstatlar. Anlatın!..
Ruhumuzu ışıtacak aydınlığı kimler çalıyor?
Ve biz niçin anlamıyoruz ‘’karakterimizin kaderimiz’’ olduğunu?
Deyin bana;
Bir kızın niçin öldüğünü/öldürüldüğünü çocuğa mı sormamız gerekecek?
İnsanın soğuktan donduğu bir zamana gelip çatmış olmak neyin cezasıdır?
Deyin bana;
Gücenmiş bir güvercinin kanatlarındaki yükü anlayınca ne geçecek elimize?
İnsanın acısını azaltacak buhuru nereden bulacağız ?
Ve niçindir bunca incinmişliğimiz?
Deyin bana;
Nedir arzı insana dar eden, insan değilse?
Ruhumuzu sakladığımız kavanoz kırılırsa ne olur sonucu?
Deyin bana;
Hangi çocuklar bilemez dünyadaki yerini
Ve dahi neye yarar insanın dünyadaki yerini bilmesi?
Hayret edemezse insan, neye yarar?
Deyin bana;
Bahar niçin gelmiyor? Niçin sürdükçe sürüyor kış?
Bir çiçek niçin kandırıyor bizi? Bir serçe niçin üzüyor?
Gayret etmezse insan, niçin yaşar?
Deyin bana;
Bebeklerin gülümsemesinden sorumlu melekler,
İşsiz mi kalıyorlar onlar büyüdüğünde?
(Hır/sız/lık,hayret/siz/lik,gayret/siz/lik,umar/sız/lık,karakter/siz/lik,ruh/suz/luk)
Uzunca yaşadınız, bilirsiniz…
Deyin bana;
Şuncacık yolu yürüdük diye mi karasular iniyor ayaklarımıza?
Dermanımız niçin kesiliyor bunca?
Deyin bana;
Attığını hala nasıl anlayacağız, kalbimizin’’?
Dahası, nasıl hatırlayacağız bir kalbimiz olduğunu?
Deyin bana;
Yorgunluklarınızın koleksiyonunu yaptığınız bir kutunuz var mı sizin de?
Yorgunluklarımızı biriktirip bir bankaya yatırsak karşılığında ne verirler bize?
Deyin bana;
Tutulmamış sözlerin, gidilmemiş ülkelerin,
Demlenmemiş çayların,dinlenmemiş şarkıların yorgunluğuyla,
Girilmemiş bir kalbin yorgunluğu aynı mıdır?..
(Hal/siz/lik,derman/sız/lık,takat/siz/lik,kalp/siz/lik)
Söyleyin bana üstatlar. Anlatın!..
Yanılıyor muyuz?
Yanılgımızı mı seviyoruz, yenilgimizi mi?
Niçin kesildik sütten ve yine de kurban olmuyor bizden, niçin?
Niçin,niçin.niçin?
Soğuktan donarak ölen çocuk niçin hesap sormasın?...
Bizler değil miydik?
Ebuzer olarak yola çıkanlar. Nasıl ve ne ara bu kadar değiştik,
Ve dönüştük Salebe'lere?..
(Kurban/sız/lık,hesap/sız/lık,zafer/siz/lik…)
Görmüyor musunuz,işitmiyor musunuz,anlamıyor musunuz?
Artık;
Okuduğumuz öykülerin kahramanları bile hayalî.
Yaşananlar bir kurgu sanki...
Artık;
Yeryüzünün özneleri olmaktan nesneliğine
Efendileri olmaktan köleliğe
Hayırlı Ümmet olmaktan sürülüğe evrildik…
Çünkü ;
Neredeyse hepimiz;
Ne olur ne olmaz korkusuyla,ses/siz, tepki/siz, kayıt/sız kalmayı tercih ediyoruz...
Çünkü;
Neredeyse hiçbirimiz;
Adalet,onur ve özgürlük dolu bir öykünün, öznesi olacak yüreğe ve vicdana sahip değiliz...
(Özne/siz/lik,amaç/sız/lık,adalet/siz/lik,onur/suz/luk,yürek/siz/lik,vicdan/sız/lık,değer/siz/lik…)
Hem nasıl olsa;
Biri çıkar, hepimizin beklediği o tepkiyi gösterir.
Ve İnsanlık ölmemiş dedirtir, öyle değil mi?..
Bizi gidi; Pısırıklar,korkaklar,çıkarcılar,..
Bizi gidi; Bedava cennet yolcuları...
Söyleyin bana üstatlar. Anlatın!..
Niçin;
Samimiyet/siz ve sahte zamanlar yaşıyoruz,
Her şey ‘’gibi’’ lakin ‘’asıl’’ değil.
Niçin yitirdik özümüzü ve hakikati bunca…
Bazen isteyerek,bazen de kendime rağmen.
Israrla düşünmeye ve yazmaya çabalıyorum,
Acaba diyorum;
Teklif/siz tanığı olduk tüm yaşananların,
Adalet,düşünce, emek,insan ve nesil katliamlarının,
Soğuktan donan,karaya vuran çocukların,
İdam edilen gençlerin…
Bu yüzden mi ‘’Robot Resimlerin’’hepsi bana benziyor,
Ya da ben öyle sanıyorum?..
Suçlu değilsem bile, suç ortağı mıyım ,neyim?...
Acaba diyorum;
Gördüklerime ve yaşadıklarıma rağmen,
Alaylara,uyarılara,ciddiye alınmama riskine rağmen.
‘’Bizi buraya bunun için mi çağırdın?’’ diyenlere rağmen,
Sırati Müstakim üzre,gevşemeden,üzülmeden
Yürüyüşümüz devam etmeli değil miydi?
Öteden beri;
Taaa elimizin ekmek tuttuğundan bu yana,
"Öteberi" biriktiriyoruz...
"Beri"de biriktirdiklerimizin,
"Öte"de işimize yaramayacak olması, ne kötü!..
Halbu ki ;
Sevgi biriktirseydik,
Şefkat biriktirseydik,
Dost biriktirseydik,
Dua biriktirseydik,
Namaz biriktirseydik
İnfak biriktirseydik
Şükür biriktirseydik
Hamd biriktirseydik,
Sabır biriktirseydik,
Tevekkül biriktirseydik
Cihad biriktirseydik
Salih amel biriktirseydik…
Ne güzel olurdu!
(Sevgi/siz/lik,saygı/sız/lık,şefkat/siz/lik/merhamet/siz/lik,kimse/siz/lik,dost/suz/luk Amel/siz/lik,Şükür/süz/lük,Hamd/siz/lik,Namaz/sız/Sabır/sız/lık,Cihad/sız/lık…)
O zaman;
Böylesine boş olmayacaktı,
Amel defterinizin artı hanesi.
Yüzümüz olacaktı O'nun yüzüne bakacak...
(Yüz/süz/lük)
Aman dikkat! Sakın ha!Sizi hakka çağıranlara;
İşinizi, gücünüzü,meşguliyetlerinizi ve makamlarınızı bahane görüp te
"Bizi buraya bunun için mi çağırdın? " demeyesiniz…
(Duyar/sız/lık)
Bakın ezan okunuyor….
Hadi bırakın elinizdekileri de gidelim...
İhtilaf/sız,şek/siz,şüphe/siz ve Müttakiler için yol gösterici olana
El Emin olana ve merhemetlilerin en merhametlisine
Rahman ve Rahim olana gidelim…
O’na kadar değil,O’na doğru!
Seferle emrolunduk biz,
La galibe İllallah….