İstiaze / Allah'a Sığınmak
UNUTTUĞUMUZ VEYA İHMAL ETTİĞİMİZ BİR ÖZELLİK OLARAK: ’’İSTİAZE (ALEMLERİN RABB’İ OLAN ALLAH’A SIĞINMAK)’’Burada ne yapıyorsun ?
Onlardan saklanıyorum.
Niye saklanıyorsun ki?
Fısıltılarından anladığım kadarıyla ,
İyi değil niyetleri,
Canıma okuyacaklar…
Deve kuşu gibi yani,
Kafan kuma gömülü ,
Ama tüm varlığın ortada....
Bırak saklanmayı,
Sığınmayı dene bir kere de,
Haydi ; Rahman ve Rahim olanın adıyla,
Kovulmuş Şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım de…
Oku;
‘’De ki: Yaratılmışların şerrinden, karanlık çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfleyenlerin şerrinden ve haset edenin, içindeki hasedini dışarıya vurduğu vakit, şerrinden; şafak aydınlığının Rabbine (Allah'a) sığınırım.’’Felak Suresi
‘’De ki: "Cinlerden olsun insanlardan olsun, insanların kalplerine vesvese sokan sinsi şeytanın şerrinden insanların rabbine, insanların mâlik ve hâkimine, insanların mâbuduna sığınırım!"Nas Suresi..
Bak sığınanlar nasıl da kurtuluşa eriyor;
Hz. Peygamber’i öldürmek maksadıyla evini saran seçilmiş müşrikler evinde olmadığını öğrenince bütün çevreyi aramaya başladılar ve etrafa haberciler göndererek onların başına ödül koyduklarını duyurdular. Daha ziyade Medine tarafındaki yollarda arama yaparken bir grup da iki iz sürücünün rehberliğinde onların gizlendiği mağaranın ağzına kadar geldi. Bu sırada endişeye kapılan Hz. Ebû Bekir, “Ey Allah’ın resulü! Eğilip baksalar bizi görecekler” dedi. Resûlullah, Allah Teâlâ’nın kendilerine yardım edeceğini söyleyerek onu teselli etti. Mağarada yaşanan bu an Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle anlatılmaktadır: “Eğer siz ona yardım etmezseniz ona Allah yardım etmiştir: Hani kâfirler onu iki kişiden biri olarak çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı; o, arkadaşına, ‘Üzülme, Allah bizimle beraberdir’ diyordu. Bunun üzerine Allah ona -sükûnet sağlayan- emniyetini indirdi, onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı; Allah’ın sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir” (et-Tevbe 9/40). Allah Teâlâ’nın resulünü koruyacağı muhakkaktı; nitekim etrafı inceleyen müşrikler mağaranın içine bakmadan dönüp gittiler.
‘’Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, "Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır" demişlerdi.Bunun üzerine biz de nice yıllar onların kulaklarını (dış dünyaya) kapattık (Onları uyuttuk).Sonra onları uyandırdık ki, iki zümreden hangisinin bekledikleri süreyi daha iyi hesap ettiğini bilelim.Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz: Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.Kalkıp da, "Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. O'ndan başkasına asla ilâh demeyiz. Yoksa andolsun ki saçma bir söz söylemiş oluruz. Şunlar, şu kavmimiz, O'ndan başka tanrılar edindiler. Onlar hakkında açık bir delil getirselerdi ya! Artık kim Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalimdir?" dediklerinde onların kalplerine kuvvet vermiştik.(İçlerinden biri şöyle dedi:) "Mademki onlardan ve Allah'tan başkasına tapmakta olduklarından yüz çevirip ayrıldınız, o hâlde mağaraya çekilin ki, Rabbiniz size rahmetini yaysın ve içinde bulunduğunuz durumda yararlanacağınız şeyler hazırlasın.(Orada olsaydın) güneş doğduğunda onun; mağaralarının sağ tarafına kaydığını, batarken de onlara dokunmadan sol tarafa gittiğini görürdün. Kendileri ise mağaranın geniş bir yerinde idiler. Bu, Allah'ın mucizelerindendir. Allah, kime hidayet ederse işte o, doğru yolu bulandır. Kimi de şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın.’’ Kehf Suresi 10-18. Ayetler
Ya Allah’tan başka sığınak arayan nasipsizler sonunda nasıl da hüsrana uğruyorlar;
‘’Ve (o gemi) onlar da (üzerinde oldukları halde) ve dağlar gibi dalgalar içinde akıp giderken (Hz.) Nuh, bir tarafa çekilip duran (ve bitaraf olan, safını tam belirleyememiş bulunan) oğluna seslendi: "Ey oğlum! (Gel) Bizimle beraber (gemiye) bin... (İnadı bırak, uyarıma iman ve itimat et) Ve kâfirlerle birlikte olma!" diye seslenmişti.
(Oğlu) Dedi ki: "Ben yüksek bir dağa sığınacağım, o beni sudan korur. (Su orayı da basarsa, daha yüksek bir tepeye çıkacağım…" Hz. Nuh) Dedi ki: "Bugün Allah’ın (azap) emrinden, Rahim olan (Allah)dan başka koruyucu yoktur!" (Ve derken Nuh ile oğlunun) Her ikisinin arasına (bir) dalga girdi, böylece o da boğulan (ve helake uğrayan)lardan olup gitmişti.’’Hud Suresi 122-123.Ayet
Kardeşleri tarafından kuyuya atılan Hz. Yusuf Allah’a sığınmış ve şu duayı okumuştur:
“Ey gâib olmayan şâhid! Ey uzak olmayan yakın! Ey mağlûb olmayan gâlip! Şu içinde bulunduğum durumdan kurtulup çıkmamı nasip eyle! / Beni bu içinde bulunduğum durumdan kurtar.”
‘’Ey her belayı kaldıran, her duayı kabul eden, kırık kalpleri saran, iyileştiren, her güçlüğü kolaylaştıran, her garibin sahibi ve yalnızların teselli edicisi, ey kendisinden başka ilah olmayan! Beni içinde bulunduğum sıkıntıdan kurtarmanı, onun için bana bir çıkış yolu nasip etmeni, muhabbetini kalbime koymanı, böylece benim için senden başka bir düşünce ve zikir olmamasını, her türlü musibetten muhafaza buyurmanı, bana merhametinle muamele etmeni isterim. Ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allahım!”
Peki günümüz tufanlarından ve kuyularından kurtulmanın Şeytan ve dostlarının şerlerinden emin olmanın yolu nedir? Tabi ki İstiaze. Peki nedir istiaze? Kısaca Alemlerin Rabb’ine sığınmak…İstiâze, kendimizi, kulluğumuzu keşfetmenin aracıdır. Hayatımız ancak Allah’a yönelmekle, O’na iltica etmekle anlam kazanır.
Zira; Bugün modern çağın insanının en büyük açmazı, Allah’tan uzaklaşarak kendini sığınaksız bırakmasıdır. Karşılaştığı zorluk,tehlike ve sıkıntılarda sığınmak yerine saklanmayı,unutmayı,yok saymayı veya teselliyi başka kişi ve şeylerde aramayı seçebiliyor.Hatta;her türlü maddî imkâna ve en yüksek yaşam kalitesine sahip olmalarına rağmen bazıları için hayatın anlamını yitirmesi, buna paralel olarak zihinlerin intihara sürüklenmesi, bu açmazın en bariz göstergesidir. Üzüntü verici olan ise Allah’a inananların da kimi zaman böyle bir açmazın içine düşmesidir. Oysa sığınma, Yüce Yaratıcımızın gönlümüze yerleştirdiği güven içerisinde var kalabilme duygusudur. İstiâze, endişelerimizden, korkularımızdan, istemediklerimizden, her türlü kötülükten Allah’ın kudretine ve himayesine sığınmadır. O’ndan yardım talep etmedir. Ahlâklı olma, ahlâklı kalma çabasıdır. Sadece dilimizle Allah’ı anma ve O’na sığınma cümlelerini peş peşe sıralama değil, yalnız olmadığımızı gönlümüzün en derin yerinde hissetmedir.
Allah Resûlü (sav) şöyle dua ederdi;
“Allah"ım! Bozgunculuktan, münafıklıktan
ve kötü ahlâktan sana sığınırım.”(D1546 Ebû Dâvûd, Vitr, 32; N5473 Nesâî, İstiâze, 21)
Hz. Âişe anlatıyor: “Bir gece Allah Resûlü"nü (sav) yatakta bulamadım, onu el yordamıyla aramaya başladım. O sırada elim ayaklarının tabanlarına değdi. Ayaklarını dikmiş vaziyette secde hâlindeydi ve "Allah"ım! Gazabından rızana, cezandan affına sığınırım. Senden sana sığınırım. Sana tüm övgüleri saysam yine de bitiremem. Sen kendini nasıl övdüysen öylesin. " diye dua ediyordu.”
(M1090 Müslim, Salât, 222)
Ebû Hüreyre"den nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle dua ediyordu: “Allah"ım! Fakirlikten, yokluktan ve zilletten sana sığınırım. Haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan da sana sığınırım. ”
(D1544 Ebû Dâvûd, Vitr, 32)
İbn Abbâs"tan nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) Hasan ile Hüseyin için dua ederek şu sözlerle (onların başına gelebilecek kötülüklerden) Allah"a sığınırdı: “Her tür şeytandan, haşereden, kem nazardan Allah"ın tam kelimelerine (sonsuz iradesine ve hükmüne) sığınırım. ” Sonra da “Atanız İbrâhim de bu duayı oğulları İsmâil ile İshak için yapardı. ” derdi.
(B3371 Buhârî, Enbiyâ, 10)
Şüteyr b. Şekel"in naklettiğine göre, babası Şekel b. Humeyd şunları anlatmıştı: “Hz. Peygamber"e (sav) giderek, "Ey Allah"ın Resûlü, bana kendisiyle Allah"a sığınacağım bir dua öğret." dedim. Hz. Peygamber omzumdan tuttu ve şöyle buyurdu: "De ki, Allah"ım! Kulağımın şerrinden, gözümün şerrinden, dilimin şerrinden, kalbimin şerrinden ve şehvetimin şerrinden sana sığınırım. "”
(T3492 Tirmizî, Deavât, 74)
Zeyd b. Erkam şöyle demiştir: Ben size sadece Resûlullah"ın (sav) bize öğrettiğini öğretiyorum. O şöyle derdi: “Allah"ım! Âcizlikten, tembellikten, cimrilikten, korkaklıktan, ihtiyarlıktan, kabir azabından sana sığınırım. Allah"ım! Nefsime takvasını (sorumluluk bilincini) nasip et ve onu arındır; onu en iyi arındıracak olan sensin. Onun dostu ve velisi sensin. Allah"ım! Huşû duymayan kalpten, doymayan nefisten, fayda vermeyen ilimden ve kabul olunmayan duadan sana sığınırım. ”
(N5460 Nesâî, İstiâze, 13; M6906 Müslim, Zikir, 73)
Hz. Âdem ve Havva’dan sonra Allah’ın insanlar için seçtiği tüm önderler, elçiler çeşitli vesilelerle Rablerine sığınmayı bir hayat tarzı olarak benimsemişlerdi. Hz. Nuh, hakkında bilgisi olmayan şeyleri Rabbinden istemekten yine Rabbine sığınmıştı.Hz. Yusuf hem kendisine gayri meşru bir birliktelik için ısrar eden hanımın çağrısı, hem de kardeşlerinden gelen haksız bir uygulama teklifi karşısında “Maazallah! Allah’a sığınırım.” demişti.Hz. Musa, kavmine karşı alaycı bir tavır takınarak cahillik etmekten,kendisini öldürmek isteyen Firavun gibi âhirete inanmayan kibirlilerden11 ve onların düşmanlıklarından Rabb’i olan Allah’a sığınmıştı.
Kur’an’da anılan örnek şahsiyetlerden biri olan İmrân’ın hanımı, hamile iken karnındaki çocuğu Rabbine adamıştı. Doğan çocuğun kız olduğunu gördüğünde ise ona Meryem adını vermiş ve kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu Allah’ın himayesine tevdi etmişti. Rabbi de bunu kabul etmiş, Meryem’i en güzel şekilde yetiştirmişti.13 Hz. Meryem, bu ilâhî himaye içerisinde öylesine iffetli yetişti ki insan suretinde gelen Cebrail’i kendisine zarar verecek biri sandığı için “Senden, çok esirgeyici olan Allah’a sığınırım.” demişti.
Günümüzdeki en güzel ve en doğru sığınma örneğine Gazze’de şahit olduk.Bir avuç müslümanın Allah’a gerçekten sığınarak nasıl bir güce sahip olduklarına şahitlik ettik…
Müslüman için sığınma bir varoluş ahlâkıdır; sadece tehlikelerden korunmaya bağlı bir eylem değildir. Muhtemel tehlikelere karşı en sıkı tedbirleri aldığı durumlarda bile, Müslüman, varlığın tek sebebi olan Rabbine sığınmayı ihmal etmez. Müminin bu tutumu, kâinata hükmeden Yüce Yaratıcı’nın (cc) izni dışında hiçbir şeyin olamayacağı inancıyla alâkalıdır. ” , “O’nun işi, bir şeyi(n olmasını) istedi mi ona, sadece ‘Ol!’ demektir, o da hemen oluverir.” Hiç kimse ve hiçbir şey O’nun kelimelerini (hükmünü ve sınırsız iradesini) etkisiz kılamayacağına göre, bir şeyin olmasını iste(me)diği zaman ona mani olacak kimse de yoktur. Halk arasında yaygın olarak kullanılan “Allah’ın dediği olur.” cümlesi, bu inancın samimi biçimde dışa vurumu olsa gerektir. Elbette Allah’ın “Ol!” buyruğuyla insan iradesi ve çabasının hiçe sayıldığı gibi yanlış vehimlere kapılmamak gerekir. Esasen hayatı şekillendiren şey, Yaratıcı’nın “Ol!” emriyle koyduğu varoluş yasalarıdır
Şu hâlde Müslüman kendisine en yakın olan Refîk-i A’lâ’ya/Yüce Dost’a sığınmalıdır. Bu sığınış, kulluğun en temel göstergesidir. Zira insan bununla hem kendi âcizliğini, güçsüzlüğünü hem de Allah’ın yüceliğini, kuvvet ve kudretini dile getirir. Dolayısıyla başta şeytan olmak üzere, onun karakterini taşıyan her tür varlığın kötülüğünden, içimize nüfuz edip bizi ayartmasından Allah’a sığınmak, kulluk vazifesinin bir parçasıdır. Bütün bunlardan sonra, Peygamber Efendimizin bize öğrettiği şu istiâze dilimizden eksik olmamalıdır:
“Allah’ım! Peygamberin Muhammed’in senden istediği hayırlı şeyleri biz de istiyoruz. Peygamberin Muhammed’in sana sığındığı kötü şeylerden biz de sana sığınıyoruz. Yardım sendendir ve varış sanadır. Güç ve kuvvet sadece senin yardımınladır.”
Tüm Şeytanlara prangaların vurulduğu Rahmet ve Merhamet ayı Ramazan’a sayılı günler kaldı.Gelin birlikte bu müstesna zamanları iyi değerlendirelim.
La İlahe İlla Ente Sübhaneke İnni Küntü Minezzalimin…
“Senden başka ilâh yoktur. Sen her türlü noksanlıktan, eşi-ortağı olmaktan uzaksın. Şüphesiz ben kendine yazık edenlerden oldum” (Enbiyâ 21/87)
Ramazan’ı Şeriflerimiz Mübarek ola!...