GİTTİ Mİ YOKSA GELİR Mİ O GÜNLER?

Turgay BAŞBOĞA

1/3
Benim balonlarım vardı
Onları kimler aldı
Mutlu bayramlar vardı
Kimbilir nerde kaldı
Dostumdu benim balonlar
Çocuklar beni anlar
O çocuklar ve o balonlar
O çocuk yüzlü bayramlar şimdi nerdeler
Hani nerde o ışıklar çocuksu sevgiler
Gitti mi yoksa yine gelir mi o günler
Nerde kaldı masallar sevgiler günler
Söylenen bütün masallara inanırdık
Onlar mı bizi kandırdı biz mi aldandık
Bayramları bekler bayramları yaşardık
Bayramlar mı eskidi bizler mi yaşlandık
(ŞARKI SÖZÜ-İBO-BENİM BALONLARIM VARDI)

GİTTİ Mİ YOKSA GELİR Mİ O GÜNLER ?
Hem dünya insanına hem de memleketim insanına bir haller oldu! Nasıl bu kadar değişti?

Belki de tozlu topraklı yollardan ,demiryollarının soğuk bedenine değince değişmeye başladı insanoğlu,kim bilir?  

Dumanlı,güvercinli haberleşmenin yerini alan kablolu-kablosuz haberleşme ağları kopardı bağlarını insanlığın.

Kılıçtan ve gögüs gögüse mücadeleden vazgeçilip,toplu tüfekli ateşli silahlar yaktı insanlığın ateşini.

Köroğlunun deyimiyle; “Tüfenk icat oldu mertlik bozuldu”…  

Birleştirici değil,ayrıştırıcı ilkeler,insanları hayvani içgüdüleriyle hareket etmeye yönlendirdikçe vicdan ve merhamet duyguları yok edildi. İnsanlar insanlara,halklar halklara,devletler devletlere düşman oldu.  

İnsanoğlu dinsel,toplumsal ve sosyal mutluluklar yerine ,kişisel mutlulukları,yaşamlarının asıl amacı yaptıkları süreçden sonra,hayatın tüm anlamlı getirileri anlamsızlaştı.Ve insanlık top yekün sefalete ,felaketlere sürüklendi.

Düşünsel yetilerini kullanmayı reddeden sözde düşün insanları yok etti,dünyanında insanlığınında geleceğini.

Nasıl bu kadar olaylara duyarsız,şiddet sever,başkalarının acısına güler hale geldik? Birbirimize tahammülsüzleştik,geçmişin güzelliklerini,değerlerimizi yaşamayı bıraktık.Büyüğe saygıyı,küçüğe sevgiyi unuttuk.

Azar azar değiştik,dönüştük.Yaşadığımız dönüşümü sorgulamadık. Bize ne oldu böyle toplumca,Cumalarımızı Pazar ettik?  

Evlad babaya değil, Baba evlada hizmet eder oldu. Bize bir nazar oldu, Cumamız Pazar oldu. Bize ne oldu ise, Hep azar azar oldu.(Arif Nihat Asya)  

Önce ecdadımızdan utandık.Sonra tarihimizi unuttuk.Toplumsal değerlerimizi kaybettik medenileşme kılıfı arkasında.Arka sokaklarımızda  ahlakımızı kaybettik

İnancımızı yitirdik Yaradana! Azar azar eksildik,ekşidik,eskidik,farkedemedik.


Oysa ki Eylül bakışlı çocuklardık biz. Çok oyuncağımız yoktu ama gökyüzü kadar hayallerimiz vardı bizim. Eski bez parçalarındandı bebeklerimiz.Gözsüz,kulaksız,ağızsız.

Mahalle aralarında top koşturur,kırsak kırsak “mahalle bakkalının camını kırardık.Ama asla kalp kırmazdık. Gülüşlerimiz küçük olsa da büyüktü yüreklerimiz.“Haziran gülüşlü” çocuklardık.  

Çocuklar vurulmazdı bizim zamanımızda.Küçük çocukları küçük kurşunlarla vururlar mı vurmazlar mı sorusu hiç aklımıza gelipte sormadık annelerimize.Kurşunlardan sakınılıp saklanmazdı çocuklar.Saklanan çocukların yokluğu  “elma deyince çık’’ ‘kadardı.  

Çapraşık oyunları hiç bilmedik .Tek bildiğiz ipimizi çapraz sallamaktı.Ayaklarımız yerden kesilince,başımız göğe erer,göz yaşlarımız nisan yağmuru gibi mutluluktan gelirdi.

Bölüşürdük neyimiz var neyimiz yoksa.Var olanı paylaşmak kolaydı da yokluğu paylaşmaktaydı marifet.  
2/3
Kırmızı kiremitli,bahçeli evlerde büyüdük,hani şu bacalarında leylek yuvaları olan.Anlamalıydık uzun zaman önce yuvalarına uğramayı bıraktıklarını.Ama göremedik bu ince ayrıntıyı.

Bahçelerimizde dört mevsim“yediveren gülleri”açardı.Şeftaliler çiçek açtığında bilirdik ki bahar geliyor.Ortancalar,hanım elleri süslerdi camlarımızın önlerini.Perdelerimiz bile bahar bahardı bizim.Dallı,güllü,çicekli.  

Bassa bassa açık bırakılmış musluktan su basardı evlerimizi.Hiç Köy baskını,dağ eşkiyası basmadı evlerimizi.  

Vicdanları rahattı her daim memleket insanımın.Şuur vardı,izan vardı.Duygular yaşansa da içte yaşanır,şimdiki zamane insanı gibi ulu orta dökülmezdi ortaya.Mahremiyet diye bir hal vardı.  

Bildiğimiz en güzel melodi,uzun kış gecelerinde,küçük teneke sobada yanan kuru odunların çıkardığı seslerdi.Binbir çeşit kokuların arasında boğulmadık bizler.Tek bildiğimiz esanslı koku,karnı ateşten kzarmış sobaların üzerine konan portakal kabuklarınının kokusuydu.  

Mangallar yakılırdı,bakırdan cezveler sürülürdü közün üstüne.Muhabbette,dostlukta öyle ucuz değildi.Zahmeti çekilirdi çekilmesine de bir fincan kahvenin de kırk yıl hatrı güdülürdü. Zahmeti olmayanın değeride olmazmış ya ondan besbelli “kahve makinası” dostluklarının hezimeti.  

Çekirdekten aile mi olurmuş o zamanlar duysak ne gülerdik.Çünkü biz çekirdeği güne bakan olarak bildik. Üç kuşak aynı çatı altında yaşardık.Hiç tek olmadı annemiz,babamız,kardeşimiz.Komşu annelerimiz,emmi kardeşlerimiz,kirvelerimiz,sağdıçlarımız vardı her düşmeye yeltendiğimizde bizi tutmayı görev bilmiş.

Mesela kendi evimizin kapısını çoğu zaman kendimiz açmazdık.Hep bir açan güler yüz bulunurdu evlerimizde.Yalnız kalmazdık hiç.  

Tek korkumuz,Gulyabanilerle öcülerdi.Ha çıktı ha çıkacak diye bekleyerek ama göremeden büyüdüğümüz.  

Komşuda pişer mutlaka bir tabağı da bize düşerdi.Ondandır hep gözümüzün tok oluşu.Başka insanların aşına ,çorbasına heveslenmememiz.  

Başımızın belası;Sivrisinekler! Sokak aralarında gördüğümüz tek duman bulutu,sivrisinek ilaçlama arabalarıydı.Bizim nesil hiç bir şeyin arkasından koşmadı belkide o arabaların arkasından koştuğu kadar.Ne biber gazını bildik ne barut kokusunu.  

Genç kızlarımızın tek bir tek rüyası vardı:Sınger dikiş makinası.Annelerimiz evde dikerdi giysilerimizi.Büyüklerin ki küçüklere uydurulur,büyüklerin ki ters yüz edilir ömrü bir yıl daha uzatılırdı.

Kanaatkardık.Şikayet etmeyi bilmezdik. Ev salçalarınının renginde bildik “Kan”sözcüğünü.Bir tek pekmez kazanlarında yandık,yakıldık.  

Organik tarımı da pek bilmese de kimseler biz başlattık.Fasulye tohumlarını pamuklar içinde ilk biz yetiştirdik.Gendi etikti hiç bilmedik.Genetikle oynama diye bir oyun varmış bu zamanda duyduk meraklandık.

Vicdan sahibi insanlardık.Neyle oynayıp neyle oynanmayacağını bilen.Karanfilin kırmızısını,menekşenin morunu tanırdık .Erik ağaçlarımızdan zerdali toplamadık hiç..Af buyurun lakin bu gün şaşaladık,hıyarlar adam niyetine dolaşmada memleketimin sokaklarında.  

Kurallarımız vardı.Akşam ezanı okundu mu dağılırdık evlerimize.Yer sofralarında buluşurdu tüm aile.Diz dize,dirsek dirseğe yenirdi yemekler.Ağzımız doluyken konuşmaz,su içerken gülmezdik.  

Hayat pahalı olsa da yokluk görünendeydi gönüllerimiz zengindi bizim. Sevgiyle bakardık tüm dünyaya.Şimdinin insanı turşu satsa da yüzünde bizler assak assak çamaşır asardık ipe.Yüz asmak da neyin nesiydi ? Hiç bilmedik.

Çarpsa çarpsa kapıyı rüzgar çarpardı,insan yüzüne kapı çarpmayı öğrenmedik. Allah’ın selamı vardı alınıp verilen.alanı mutlu ,vereni huzurlu  kılan.  

Siz,günümüz postmodern insanından hiç duydunuz mu? Huu komşum! diye seslenen birini? Duyamazsınız. O ünlem yok artık lügatımızda.Oysa tek bir sesleniş neleri barındırırdı içinde’’Komşum seni özledim! Seni merak ediyorum, iyi misin?Seni seviyorum sana değer veriyorum!..  

Şimdi mi,insanlar ölüyor da günler sonra bulunuyor cesedi bir başına soğuk duvarlar arasında. İnsan insanı sevmiyor artık insan kendini seviyor. Kaybımız çok derinlerde.Kalplerimizdeki sevgiyi,şefkati,merhameti yitirdik. Başkalarının eline bakmaktan, kendi elimizdeki hazinelerimizi zamana çaldırdık!

Biz yabancıyız bu gri şehirlere.Zemheri ayazları yaşıyoruz ,masal kuşlarımız ölü,.zaman kaybetti masumiyetini.İnsanlar ona keza.Şimdi olsa da koklasak geçmişin özlemlerini.

Eski bir radyoda “O Mahur Beste”çalsa,azar azar kaybettirildiğimiz, geçmiş zaman mimozalarına inat.Yazı yine ağustos böçeği anlatsa çatlayana dek.  
3/3
Görünmez kavalcıların peşine takıldık toplumca.Kültürel mirasyediciler getirdi bizi bu hale.Yavan bilinçlerin,zihin yoksullukları azar azar tüketti değerlerimizi.  

Huracan Rüzgarları, hem memlektimizde hem tüm dünyada insanlığın dallarını kırdı. Tüm yer yüzü kan kokusuna boğuldu.Küresel çıkarlar uğruna çıkarılan savaşlarda,milyonlarca çocuk,kadın,masum insan öldürülüyor.

İnsanlar,ihtirasın,bencilliğin,kibrin,güç tutkusunun esiri oldular.Kalpler artık “Allah” korkusuyla ürpermiyor,gözler bunca ölüme ,kana gözyaşı akıtmıyor.Bir haller oldu bu devir insanına.  

Acı ve açlık üreten küresel sistem,insanlığı hızla uçuruma götürüyor. İşte geçmişimiz,işte bu günümüz,işte hesaplaşmalarımız.İşte kan emici vampirler,işte alçak pençeler,işte ölüm vadisinden akan  insan kanıyla boyanan adaltsiz,acımasız ve merhametsiz dünya.

İnsanlık sefil bir iflas halinde.Hepimiz bizim gibilerin cehenneme çevirdiği bir dünyada yaşıyoruz. Ülke olarak çılgınca bir sürüklenmeyle uçuruma gidiyoruz.Bu gidişatı önlemek için; Kur’an’a ve İslam’a sarılmaya,yeni,diri ve iri oluşumlara,kültürel mirasımızın yeni kuşaklara aktarılmasına ihtiyaç var.Ola ki son anda uçuruma yuvarlanmaktan kurtuluruz.  

Benim halen bir umudum var.İnsanlığın ,ülkemizin ve dünyanın kurtuluşu adına. Ne zaman ki;Batının Emperyalizmi,doğunun Vicdan Sömürüsü”biter ,eski bir radyoda çalan “O Mahur”besteye kulak vermeyi başarırız işte o vakit kurtuluruz…  

Bunların hiç birini başaracak,inancımız,takatimiz ve çabamız yok sa’’Mehdi’’yi bekleriz çaresiz ve umarsızca…