Evvah

Turgay BAŞBOĞA

‘’EYVAH’’ demeden ‘’EVVAH’’ olalım!

Atf-ı gûş-ı rikkat eyle âhıma / Merhamet kıl sîne-i evvâhıma (…).
 

Ne güzel söylemiş şair;

Yalvarıp yakarmalarıma şefkat ve incelikle bak,sinemdeki yangına merhamet kıl diye…

Evvah unutulan veya dikkat etmediğimiz bir Hz İbrahim vasfı ve sünneti…

Evvah kelimesi Kur'an'da yalnızca iki ayette geçmektedir ve bu iki ayet de Hz. İbrahim (aleyhisselam)ile ilgilidir. İkisinde de Hz. İbrahim (aleyhisselam)’ın evvah olduğu belirtilmiştir.

“Muhakkak İbrahim yumuşak huylu, o çok inleyip Rabbine dönen, inâbe edendir.” ( Hûd Sûresi, 85)

 

‘’İbrahim'in babası için bağışlanma dilemesi, yalnızca ona verdiği bir söz dolayısıyla idi. Kendisine, onun gerçekten Allah'a düşman olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı. Doğrusu İbrahim, çok duygulu, yumuşak huyluydu.’’(Tevbe 114)

Peygamberimiz (s.a.v.) de dua ederlerken şöyle buyururlardı:

 “Ya Rabbi beni sana karşı huşu eden çok ağlayan, dua eden sana dönenlerden eyle.” (İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, I, 82.)

 

Ragıp el-İsfahani rahmetullahi (aleyh) de Müfredat’ında ‘’evvah’’ kelimesi için şöyle der:

“Evvah, çokça teevvüh eden demektir. Üzüntü ifade eden her kelimeye teevvüh adı verilir. Cenab-ı Allah’tan korktuğunu açıkça ifade eden kimseye de ‘evvah’ adı verilir. Allah Azze ve celle'nin “evvahun münib: (Allah’a) yönelip yalvarandır” (Hud, 75) sözü hakkında, ‘dua eden mü’min’ denmiştir.” (e-v-h maddesi)

El-Beyhaki, Zeyd b. Eslem’in şöyle dediğini tahriç etmiştir. İbnü’l-Evdâ diyor ki: “Bir gece Resûlullah (s.a.v.) ile beraber çıkmıştım. Mescitte sesini yükselten bir kişiye uğradı. (Ya Resûlullah! Belki de bir mürâî/gösterişçidir) dedim. (O, mürâî değil belki evvâh/çok inleyen biridir) buyurdular.”

 

Evvah’a şu manalar verilmiştir: “Çok ah çeken, Allah Azze ve celle'ye yalvarıp yakaran, çok içli.Çok âh eden (Yüreği) Yanık, dertli, merhametli.Kusurunu bilerek, ah, vâh ederek yalvarmak.

 Çok âh edip duâ eden. Merhametli. Sağlam imanlı. Yakin ilim sahibi. Dinde çok âlim olan. Hz. İbrahim Aleyhisselâmın bir vasfı.

 

 Ashab ve Tabiîn'den olan ilk devir müfessirleri  "evvah" kelimesinin anlamı ile ilgili farklı onbeş görüş ileri sürmüşlerdir. Şöyle ki:

1. "De'â' yani çok çok dua eden, hep dua ve niyaz ile meşgul olan

2. "Rahîm" yani pek merhametli, çok yumuşak kalbli, yufka yürekli.

3. "Mümin", yani çok imanlı,

4. "Mûkin" İnancında şüphe ve tereddüt bulunmayan,

5. Ayrıca "Tevvab", "muvaffak", Allah'ı çok çok zikreden, tesbih eden, istiğfar eden, Allah'ın kitabını çok çok okuyan, Allah korkusuyla ağlayan, sızlayan, ah, vah eden, dindarlığın özüne vakıf olan, yani "fakih" olan ve benzeri anlamları içeren bir kelimedir.

 1. Çokça dua eden kimse. Bu görüşü İbn Mes'ud ve Ubeyd b. Umeyr ifade etmişlerdir.

2. Allah'ın kullarına karşı çokça merhametli olan kimse. Bunu da el-Hasen ve Katade ifade etmiştir. İbn Mes'ud'dan da rivayet edilmekle birlikte, birinci görüşün İbn Mes'ud'a ait olduğu senet bakımından daha sahihtir. Bu açıklamayı da en-Nehhas yapmıştır.

 3. Kesin inanç ve yakin sahibi Bunu da, Ata ve İkrime ifade etmiş olup ayrıca Ebu Zabyan bunu İbn Abbas'dan da rivayet etmiştir.

 4- Habeşçe'de mü'min demektir. Bunu da İbn Abbas söylemiştir.

5- Kimsesiz, ıssız, kurak yerlerde Allah'ı anıp tesbih eden kimse demektir. Bunu el-Kelbi: ve Said b. el-Müseyyeb söylemişlerdir.

 6. Yüce Allah'ı çokça zikreden kimse. Bunu Ukbe b. Amir söylemiştir. Peygamber (s.a.v.)'in huzurunda, Yüce Allah'ı çokça zikredip, çokça tesbih eden bir kimseden söz edilince, Hz. Peygamber: "Şüphesiz ki o, çok evvah bir kimsedir" diye buyurmuştur.

 7. Evvah, çokça Kur'an-ı Kerim okuyan kimse demektir. Bu da İbn Abbas'tan rivayet edilmiştir.

 Derim ki: Bütün bu görüşler, birbiriyle iç içedir. Kur'an tilaveti ise bütün bunları kapsar.

 8. Evvah, çokça ah eden kimsedir. Bu açıklamayı Ebu Zer yapmıştır. İbrahim (a.s) da: "Ah demenin fayda vermeyeceği bir vakit gelmeden önce cehennem ateşinden ah" derdi. Ebu Zer der ki: Bir adam Beytullahı çokça tavaf eder ve dua ettiği sırada ah, ah dermiş. Ebu Zer bu adamı Peygamber (s.a.v.)'e şikayet edince, Hz. Peygamber: "Bırak onu çünkü o, çok evvah bir kimsedir" diye buyurmuştur. Bir gece dışarı çıktığımda, Peygamber (s.a.v.)'in o adamı geceleyin -beraberinde bir kandil bulunduğu halde- defnettiğini gördüm.

 9. Evvah, fakih (dinde inceliğine bilgi sahibi, ince kavrayışlı) kimse demektir. Bu açıklamayı da Mücahid ve en-Nehai: yapmıştır.

 10. Huşu duyan, yalvarıp yakaran kimse demektir. Bunu da Abdullah b. Şeddad b. el-Had, Peygamber (s.a.v.)'den rivayet etmiştir. Enes de der ki: Bir kadın Peygamber (s.a.v.)'in huzurunda hoşuna gitmeyecek bir söz söyledi. Hz. Ömer bu şekilde Konuşmaktan onu alıkoyunca, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Bırakın o kadını. Çünkü o evvah bir kadındır." Ey Allah'ın Rasulü! evvah ne demektir diye sorunca, Hz. Peygamber: "O, haşia (huşu duyan) bir kadındır" diye cevap verdi.

 11. Evvah, hatırladığında, günahlarından dolayı mağfiret dileyen kimse demektir. Bunu da Ebu Eyyub söylemiştir.

 12. Günahlarından dolayı çokça ah eden kimse demektir. Bu açıklamayı da el-Ferra yapmıştır.

 13. Hayır yaptığı bilinen kimse demektir. Bunu da Said b. Cübeyr söylemiştir.

14. Çok şefkatli kimse demektir. Bu açıklamayı da Abdulaziz b. Yahya yapmıştır. Ebu Bekir es-Sıddık (r.a) da şefkat ve ince kalpliliği dolayısıyla "evvah" diye adlandırılırdı.

 15. Evvah, Yüce Allah'ın hoşlanmadığı herşeyden dönen, vazgeçen kimse demektir. Bu açıklamayı da Ata yapmıştır.

 Bu kelimenin aslı, "teevvüh; ah edip inlemek" den gelmektedir ki, bu da ızdıraplıca uzun nefes alındığı vakit göğüsten geldiği işitilen ses demektir. Ka'b dedi ki: İbrahim (a.s) ateşi hatırladı mı, ah ederdi. el-Cevherı der ki: Arapların bir şeyden şikayet ettikleri vakit, bu işten "ah" demeleri bir ızdırap çekme ifadesidir.

Şair der ki: "Onu hatırladığım her seferinde ah (ederim), onu hatırlamamdan ötürü Ve (yine ah) aramızdaki yer ve gök kadar uzaklıktan dolayı."

 Halim (yumuşak huylu) ise, hilmi çok kimse demektir. Bu ise, günahları bağışlayıp eziyetlere katlanan kimse demektir. Bir diğer açıklamaya göre, Allah için olması hali müstesna hiçbir kimseyi cezalandırmayan ve yine Allah için olması hali müstesna hiçbir kimseden intikam almayan kimse demektir. İbrahim (a.s) da işte böyle idi. O, namaza kalktı mı, iki millik bir mesafeden kalbinin çarpıntı sesleri işitilirdi.

 ‘’İbrahim'in babası için bağışlanma dilemesi, yalnızca ona verdiği bir söz dolayısıyla idi. Kendisine, onun gerçekten Allah'a düşman olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı. Doğrusu İbrahim, çok duygulu, yumuşak huyluydu.’’(Tevbe 114)

Kafir olarak öleceği hakkında vahiy gelmemiş ve henüz hayatta bulunan kâfirler için iman nasip olması umulduğundan, onlar için istiğfar her zaman caiz olabilecektir. Nitekim Hz. İbrahim'in babasına istiğfarı da bu bakımdan olmuştur. Bu anlatılarak buyuruluyor ki;

"İbrahim'in babasına istiğfarı da sırf ona vermiş olduğu bir vaatten dolayı idi". Meryem Sûresi'nde geleceği üzere "(İbrahim) selâm sana dedi, senin için Rabb'imden mağfiret dileyeceğim. Çünkü O bana çok lütufkârdır." (Meryem, 19/47) aynı şekilde Mümtehine'de de geleceği üzere "Senin için afdileyeceğim." (Mümtehine, 60/4), Şuarâ Sûresi'nde de "Babamı da bağışla, çünkü, o sapıklardandır." (Şuarâ, 26/86) 'diye istiğfarda bulunmuştu. Ne zaman ki ona, babasının Allah'a düşman biri olduğu açıklanınca, o da istiğfar etmekten vazgeçti, teberri eyledi, uzak durdu. Demek ki, babası hakkındaki vaad, onun hayatta olması ve imana gelmesinin ümid edilmesi şartına bağlı idi. Şüphesiz ki, İbrahim bir evvah (çok çok ah eden, ağlayan sızlayan), bir halimdir.

"Evvah": mübalağa siğasıyla çok ah eden demektir. Bilindiği üzere, "ah" ve "of" bir acıya ve hüzne işaret için kullanılır. İnsanoğlu şiddetli bir acı duyduğu zaman adeta yüreği yanar ve nefesi daralır, boğulacak gibi olur, yanan nefesini çıkarırken zarurî olarak bir ah çeker. Bunun için çok ah çekmenin, çok acı çekmeye, bağrı yanıklığa, aşka ve Allah korkusuna delaleti vardır. Burada "evvah" işte böyle bir mânâ ilişkisinden dolayı kinaye olarak kullanılmıştır. Bizim dilimizde de bu anlamı ifade için "ince kalpli, yufka yürekli, bağrı yanık, aşık adam" gibi tabirler kullanılır.

"Aşkın elinden ve ettiklerinden ah!

Ateşiyle kalbimi yaktı bıraktı."

Meşhur beyti de bu mânâyı pek iyi ifade eder. Duaların en çok kabule şayan olanları bu ruh haliyle yapılan dualardır

Abdullah b. Şeddad'dan rivayet olunmuştur ki, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz " Evvah huşû içinde yalvarıp yakarandır." buyurmuş.

Görülüyor ki, her biri bir başka görüş açısından ortaya konulan bu mânâlar, genelde birbirine çok yakın olan şeylerdir ve hepsi de gösteriyor ki, maksat sırf ağlayıp ah vah etmek değil, bir kalb özelliğinin, bir ruh hâlinin durumunu dile getirmektir. Bundan dolayı son devir tefsir âlimleri bunun yürek yufkalığından, merhamet ve şefkatten kinaye olduğunu söylemişlerdir. Gaflete düşmemek lazımgelir ki, âyette "evvah" buyurulduktan sonra bir de "halim" ile sıfatlandırılmış olması çok anlamlıdır. Zira çok ah etmek, aynı zamanda bir hiddeti ve sabırsızlığı da ima edebilir. İşte "halim" sıfatıyla bundan sakınılarak şu anlatılmış oluyor ki; İbrahim'in çok çok ah eden biri olması, hiddetinden, sabırsızlığından ve tahammülsüzlüğünden kaynaklanan sıkıntılardan değildi. O gerçekten halim selim, hiddetten uzak, eza ve cefaya katlanan, mihnete sabırlı olmakla birlikte bir "evvah" idi. Bundan dolayı babasının da her türlü eza ve cefasına sabreder, tahammül gösterirdi. Yine de babasına karşı yumuşaklıkla ve rıfk ile davranırdı. Babasının küfür ve dalalet yolunda olmasına yüreği sızlar, onun imana gelmesinden ümit kesmez ve sürekli olarak onun selameti için dua ve istiğfar ederdi. Fakat babasının gerçekten bir Allah düşmanı olduğu kendisine açıklanınca, öylesine bir evvah ve halim olan İbrahim Allah'a olan sevgisinden ve haşyetinden dolayı, babası için dua ve istiğfar etmekten hemen vazgeçti. Demek ki, Allah düşmanları hakkında dua ve istiğfarın makbul olunma ihtimali olsa idi, İbrahim gibi duası kabul birinin duası makbul olunurdu. Ve o, istiğfardan vazgeçmezdi. Şu halde bundan da anlaşılmaktadır ki, cehennem ehli oldukları belli olanlara ne peygamberin, ne de müminlerin istiğfar etmeleri caiz değildir…

Selametle Kalın…