HER ŞEHİRDE BİR ÖMER Mİ?
Yazar: Hüseyin Acarlar
01/09/2019
HER ŞEHİRDE BİR ÖMER Mİ?“Allah, gerçeği Ömer’in lisanı ve kalbi üzere yarattı.” Resulüllah (sas) ( Tirmizî, “Menâkıb”, 18)
Sayın Cumhurbaşkanımız “her şehrin Ömer’ini bulun getirin” dedi ya Ömer kimdi? Muvâfakât-ı Ömer tabiri var ki ondan başlayalım.Muvâfakât-ı Ömer tabiri, vahyin Hz Ömer’in görüşüne uygun olarak inişini ifade eder. Yani, henüz vahyin nâzil olmadığı bir konu hakkında, kendisinin, daha sonra inecek olan vahye uygun düşen görüşleri demektir. Hz. Ömer’in ilhama mazhar olduğuna dair Hz. Peygamber’in hadislerinden misallendirirsek; Hz. Âişe’den rivâyet edilen bir hadîs-i şerifte Resûlullah (s.a.s.): “Benden önceki ümmetlerin muhaddesleri vardı. Bu ümmetin içerisinde böyle birisi varsa O da Ömer’dir (Buhârî, “Fedâilu’s-sahâbe”, 6; Müslim, “Fedâilu’s-sahâbe”, 23) buyurmaktadır. Ebû Hureyre’den nakledilen diğer bir hadîs-i şerifte ise, Resûlullah: “Benden sonra nebi gelseydi, Ömer olurdu. (Suyûtî, Târîhü’lHulefâ, s. 133.)” buyurmakta olup belki de Hz. Ömer’in muvâfakâtlarına işaret etmektedir. Yine Resûlullah’ın (s.a.s.): “Benden sonra hak, Ömer nerede ise ordadır( Suyûtî, Târîhü’l-Hulefâ, s. 135) buyruğu Hz. Ömer’in öngörülerinin Resûlullah (s.a.s.) tarafından da önemsendiğinin bir göstergesidir. Resûlullah (s.a.s.), vahyin Hz. Ömer’e muvâfakâtı sonrasında: “Allah hakikati Ömer’in diline ve kalbine uygun indirdi (Taberî, Kitâbü’r-Riyâzi’n-Nâzire, I 207)” buyurmuştur. Abdullah b. Ömer de: “Kur’an’dan inen âyetler diğer sahâbenin sözlerinden çok Hz. Ömer’in sözlerine benzer bir şekilde indirilmiştir (Taberî, Kitâbü’r-Riyâzi’n-Nâzire, I, 206) demektedir.” Yine Hz. Ömer’in bu yönünü Hz. Ali ve Mücâhid de ifade etmiştir( Suyûtî, Târîhü’l-Hulefâ, s. 138.).
Hz. Ömer’in muvafakatlarının sayısının daha fazla olduğunu görmekteyiz. İbn Hacer bu muvafakatların15,Süyûti ise Tarihü’l-Hulefa’sında 21 tane olduğunu rivayet etmiştir.( Ahmet Nâim-Kâmil Miras, Sahîh-i Buhârî MuhtasarıTecrîd-i SarîhTercemesi ve Şerhi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınevi, Ankara 1984, c. 2, s. 349.)
Burada geniş bir parantez açalım;
Zaman ve çevre faktörüne bağlı olarak hükümlerin değişebileceği ilkesi etrafında İslam hukukunun ilk dönemlerinden itibaren günümüze gelinceye kadar bir takım tartışmalar ortaya çıkmıştır ki bunları üç grupta toplamak mümkündür:
Birincisi maslahatın ya da aklın nass üzerine hakem kılınması (aklın nassa tahkimi) çerçevesinde gelişen modernist yaklaşım.
İkincisi, seleften nakledilegelen fıkhî mirasın yeterliliğini ve bunlarla yetinmek gerektiğini ilke edinen muhafazakar yaklaşım.
Üçüncüsü de zaman ve mekan faktörüne bağlı olmaksızın kendilerindeki maslahatın sabit olduğu, bu sebeple de sübûtu ve delâleti kat‘î (kesin anlamlı) olan nassların getirdiği hükümlerin değişmeye kapalı olduğunu, belli bir örfe ya da illete bağlı olarak gelmiş olan hükümlerin ise o örf veya illetin değişmesiyle değişeceğini savunan mutedil yaklaşım.
Esasen bu son (üçüncü) anlayışı temsil eden Mecelle’nin “Mevrid-i nassda ictihada mesağ yoktur” şeklindeki 14. maddesi birinci yani değişmeye kapalı olan kısmı; “Ezmânın tegayyüriyle ahkâmın tegayyürü inkar olunamaz” şeklin deki 39. maddesi de ikinci yani değişmeye açık olan kısmı ifade etmektedir. Dikkat edilirse son kaide Mecelle’de örfle ilgili maddeler arasında zikredilmektedir. Böylece Mecelle, ahkâmın değişmesi hususunda mutedil bir yol tutmuş olmaktadır. Mecellenin son tutumu Ömer (ra) den vareste olarak vücut bulmuştur. Akademik dil bir yana;
Adaleti ile şöhret bulmuş devlet başkanı Hz. Ömer ile ilgili iki sorunun cevabı bulunursa Ömer(ra) gibi ne demek? Anlaşılır.
1- Ömer’(ra)i adaletli kılan neydi?
2-Dünya, Ömer için ne anlama geliyordu?
Mesela Ömer(ra)’in etrafında zenginler, makam hastaları, kayırmacılar, kavurmacılar, ihaleciler, benciller, menfaatçiler, esen rüzgâra göre yön değiştirenler olduğu için mi adil oldu?
Devlet başkanı Ömer’in makam bineği var mıydı? Ömer’in Devlet makamı vardı parası yoktu… Aldığı maaş giderine yetiyor muydu? Şahıslardan borçlanır mıydı? Devlet hazinesine elini sürdü mü? “ölürsem yetimlerin hakkı kalır” diye devletten değil şahıslardan aldığı borçlarla işini görmeye çalıştı mı? Eşine markalı şatafatlı ciciler(elbise) alacak parası oldu mu? Aldı mı? Beytül mala elini uzatsa rahatça binlerce alabilir miydi? Ömer üzerindeki çürüyene kadar yeni libas almış mıydı? Yeni bir elbise giydiğinde etrafındakiler bu elbisenin hesabını sormuşlar mıydı? Herkesi hukukun karşısında eşit mi tutmuş yoksa üstünleri biraz daha mı eşit tutmuştu? Gecesi gündüz makamlara ulufe dağıtmakla mı yoksa ilim ile mi geçiyordu? Yoksa açlar oldukça o karnını doyurmaz mıydı? “Bir kurt kapsa koyunu tedbirini almadığı için adli ilahi Ömer’den sorar onu” diyen biri için adalet kavramı çok başka bir şey miydi? Mescitten, evinden mi devleti idare ediyordu? Makam binası nereydi veya makam binası var mıydı? Devlet işini yaptığında devlet mumunu, kendi işini yaptığında ev mumunu mu yakardı? Misafirlerine devlet harcırahından mı ikram yapardı yoksa kendi cebinden mi? Yemeklerinde ne olurdu? Akraba, eş, dost ve çocuklarını devlet sofrasından faydalandırır mıydı? Zengin sofralarına oturur muydu? Fakirleri horlar mıydı?
Soruların cevabı bizi hikmete götürür. Sorular çoğaltılabilir. Bu kadar kâfi. Meramı ifadeye yeter. Buradan Post modernizmin ibahiyyesine takılma sonucu çıkmaz. Önemli olan davranışın ardındaki hikmeti hatırlama.
İkinci sorunun cevabı için bir olay yeter. Meşhurdur her gün gelip Ya Ömer Allah’tan kork, ölüm var!” demek olan olay… Aynı ile vaki durum şudur; Hz. Ömer (R.A.)bir gün görevliyi yanına çağırdı ve görevine son verdiğini söyledi. Bunu duyan adam Hz. Ömer (R.A.)’e: “Ya Ömer bu güzel âdetinden vaz mı geçtin?” diye sorar. Hz. Ömer (R.A.) bu soruyu şöyle cevaplar: ”Şimdiye kadar gençtim, saçım ve sakalım ağarmamıştı. Doğru yoldan ayrılmamam için bana her gün ölümü hatırlatacak, Allah’tan korkmamı tavsiye edecek birine ihtiyacım vardı. Ancak bugün aynaya baktığımda saç ve sakalımın ağardığını gördüm, bana ölümün habercisi olarak onlar yeter.
Ve Ömer(ra) camide secde anında şehit edildi… Barekellah…siyasi durum ve talep bir yana, bu Ömer’le aynı cennete talip olmak için haya gerekmez mi? Vesselam…