"Seçme" Deyince
“SEÇME” DEYİNCE… Seçme yapınca istediğimizi seçtiğimizi düşünürüz: Oysa seçme; istemediğimizin belirlenmesidir. Seçenekler arasından hangisini istemediğimi belirliyorum. “Siyasi olarak düşünürsek, seçim: “Seni seçtim” değil, “seni seçmedim” olayıdır. * “Seçmek Bölücülüktür” dersem şüphesiz itiraz edersiniz. Bakalım öyle mi? Bir seçim yapmakla kendi karşıtımı önce varlaştırıp sonra kabul ediyorum ama “meşru” görmediğimi ifade ediyorum. “Seni seçmedim, sen karşıdasın, varsın ama ben seni onaylamıyorum” seçimin ifadesi budur. Ne oldu şimdi? Onaylamadığımın sınırını belirledim: Karşı taraf. Ben de o tarafta değilim. O, o tarafta, ben de bu taraftayım. Taraflar belirlendiği an, bölme işlemi başlamıştır. Hepimiz topluca güçlülerin “Böl – Yönet” sistemine karşıyız; ama hepimiz dönüp duran bu çarkın dişlisi görevi yapıyoruz. Farkında olmadan. * Bir de sahiplenme duygusu Seçme özgürlüğünü (Eğer bu bir özgürlükse) daha yaşanır bir dünya için değil; sahipleneceğimiz siyasal otorite için kullanıyoruz. “Belediye seçimlerinde A şahsına oy verdim. Kazandı. O halde bu belediyede söz hakkım var. O (karşı taraf) seçmedi. O halde hakkı yok…” Benim tercihimle seçildi, gücü benim için kullanma sorumluluğu var. Evet, mantık bu… Sahiplenme duygusu, pay alma hakkını çağırıyor. Egemenlik hakkından pay alma hakkını meşrulaştırıyor. Bu nedenle her iktidarın, zenginleştirdiği veya fakirleştirdiği sınıflar vardır. Sahip olmakla güçlendiğimizi düşünürüz, bu gücü elde bulundurmak için de daha çok sahiplenmeye devam ederiz. Bazı partilerin çeyrek yüzyıldır kazanmış olmalarındaki sır budur. “Amaç herkes için daha yaşanır bir dünya değil; benim için yaşanır bir dünya…” İktidardan pay alanların derdi, daha yaşanır bir dünya değil, daha güçlü olabilecekleri bir yönetim sistemidir. Bu nedenle daha yaşanabilir bir ülke yerine, bazılarının mutlu olduğu ülke olmaktayız. Bu mutlu azınlık; iktidarda söz sahibi olanlardır. Asgari ücreti belirleyenlerin yüz bin lira maaş alanlar tarafından belirlenmesi budur. * Hem sadakat hem de bağımlılık, tek yanlı ilişkilerin birer sonudur. 1980 Anayasasına %92 oranında evet çıktı. Her yüz kişinin 92’si bu anayasaya “evet” dedi. Hayatım boyunca bu Anayasaya “Eve oyu verdim” diyene rastlamadım. Herkes hayır oyu vermiş… Seçtiğine sahip bile çıkamamış bir sistemden söz ediyorum. Tek yanlı seçim en mükemmel güç ilişkisidir. Buna çoğunluk diyoruz… Çoğunluğu ne ile kıyasladığımız da önemlidir, 6 Aday seçime girerse %25 alan çoğunluk olur ve iktidara sahip olur… Dikkat edin, % 25, %75’e karşı çoğunluk olur. Ve ölümcül yanılgı: Demokrasiyi çoğunluğun iktidarı zannediyoruz. Oysa demokrasi, seni seçmeyenin hakkını koruyabilme erdemidir. Bu konuya devam edeceğiz… Geçen hafta sizlerle olamadım; özrümün kabulünü arz ederim…