Bizi Kim Öldürüyor?
BİZİ KİM ÖLDÜRÜYOR?
Dağlarda,/ Ovalarda,
Kent meydanlarında, / Duraklarda, / Yollarda ölüyoruz.
Bizi kim öldürüyor?
Çocuklarım / Askerlerim, / Polislerim,/ Korucularım,
Köyde, şehirde, dağda yurttaşım,
Kardeşim, arkadaşım, dostum ölüyor…
Canlarımı evlatlarımı kim öldürüyor?
Kime lanet okuyacağım?
“Bizi öldürenlere lanet olsun” demek istemiyorum…
“Yapanların eli kırılsın”, “Cehennem çukurları derin olsun” demek istemiyorum.
Bu ortaya, rüzgâra konuşmaktır.
Oysa, düşmanımın gözlerine bakarak lanet okumak istiyorum.
Düşmanım kim? Bilmek istiyorum.
Evlatlarım, alnı pak, ruhları şad sonsuz uykularında…
Adına Anadolu denilen mübarek döşekte yatıyorlar…
Ağrı’da… Edirne’de, Kastamonu’da… Adana’da…
Antalya’da.. İzmir’de, Konya’da…
Bizi öldürenler nerede yatıyor?
İsveç’te mi? Brüksel’de mi? ABD ya da İsrail’de mi?
Beni öldürenin milliyetini bilmek istiyorum…
“Filanca operasyonda şu kadar terörist etkisiz hale getirildi…”
Kim bu teröristle?
Merhum Mehmet Akif’in sonsuzlukta yankılanan ifadesiyle
“Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ…
Hani, tâ’ûna da zuldür bu rezil istilâ!...”
Çanakkale’de o belayı biliyordum.
Şimdi bela kim? Bilmek istiyorum.
Düşmanımı tanımak istiyorum; Ya da dostlarımı…
ABD’mi? İsrail mi? Hollanda ya da Belçika mı?
Meydanda lanetlenenlerle, perde gerisinden desteklenenler aynı mı?
Sahnede taşlananla, sahne arkasında alkışlananlar,
Demeçlerle lanetlenenlerle, mecliste kol kola olanlar
Aynı tiyatronun oyuncuları mı?
Bilmek istiyorum.
Bizi kim öldürüyor?
Kimlikler ve milliyetler neden açıklanmıyor?
Evlatlarım kimin kurşunuyla ölüyor,
Bu kurşunların barutunu kim taşıyor?
Tetiği çeken parmaklara kim emir veriyor?
Bilmek istiyorum.