Adana'da Trol'un Kısa Tarihi

Sedat Memili

“Benim gibi adi bir entrikacı, sizin gibi yüce bir imparatora her zaman lazım…”

ADANA’DA TROL’UN KISA TARİHİ
Günlük konuşmamıza bir kavram eklendi: Trol…
Bizim bildiğimiz trol, balık neslini tüketircesine yapılan bir avlanma türü…  Sonra her şeyi istediği gibi bilen Google’a sordum. Trol ne? O da şöyle tanımlıyor: “Troll, internette insanların keyfini kaçırmak ya da tartışma başlatmak için tohum ekmeye çalışan, çeşitli şekilde alaycı söylemlerle hakaret eden, dolayısıyla kişilere rahatsızlık veren kişi…”

İMAJ, GERÇEKLİĞİ DÖVÜNCE…
Ayrıca, Sosyal medyada ve çeşitli platformlarda kasıtlı olarak kullanıcıları manipüle ederek düşmanlık, tartışma ve çatışma çıkaran kişilere “trol” denirmiş…
Yani anlayacağınız elindeki gücü kullanarak karıştırıcılık, husumet, kışkırtıcılık yapan kimselermiş…
Oluşturdukları imaj ile insanları “Hain” ya da “Vatansever” yapabilme gücü… Her türlü, dil cambazlığı, hasutluk, fitnelik ve fesatlık uzmanları…
Karayı ak, akı kara gösterme işi…
Bir çizgi filmde izlemiştim. Bir adam sürekli olarak imparatora karşı entrika çevirir. Her türlü hile ve ihanet ondadır. Yakalanır ve imparator onu ölüme mahkûm eder. Adam imparatora:
“Majesteleri, ben hainim, yalancıyım, sahtekâr ve üç kâğıtçıyım. Bende her türlü entrika mevcut… Benim gibi yetenekli bir düzenbaz, sizin gibi yüce bir imparatora daima lazım…” der. İmparator düşünür ve adamı affedip, maiyetine alır…

VAHYİN ÖNÜNE GEÇEN İMAJ
İmaj oluşturmak bir entrika uzmanlığıdır. -Haşa- Vahyin de önüne geçen bu imaj oluşturmanın mucidi kimdir? Kimlerdir?
İmaj yaratma işinin anası çıkar duygusudur. Bu ilişki ahlaklı mıdır ahlaksız mıdır onu da sizin anlayışınıza bırakıyorum. İmaj oluşturma işini yapan “troller” Tarihimizde nasıl yer almıştır?
Haydi hep birlikte Adana’mızın tarihinde kısa bir gezinti yaparak, ilk troller kimlermiş, nasıl çalışırlarmış ona bakalım…
*
AH VALİLER… VAH VALİLER…
Efendim, 1608 yılına gelinceye kadar Adana Vali nedir bilmezdi? Şehrimiz “Yurtluk” ve “Ocaklık” olarak Ramazanoğulları Beylerine verilmişti.
Burada da diğer Osmanlı sancakları gibi, nüfus ve arazi sayımları yapılıyor.  (Yetişmiş erkek, hayvan ve hane sayılıyor, kadın ve çocuklar sayılmasa da olur. ) Sayımın amacı, vergi ödeyecek ve askere gidebilecekleri tespit etmek. Kadı atanıyor… O kadar… Yönetim Ramazanoğlu beylerine ait.

1608 yılında Adana eyalet yapılarak, tarihimizin ilk valisi, İstanbul’dan Adana’ya geliyor: Mustafa Paşa…
Adana şaşkın, bu vali de ne ola ki? Ancak arası bir yıl geçmeden Celali isyanları başlayınca valimiz göreve çağrılıyor ve Karahisar’da, eşkıya Kalenderoğulllarının adamlarıyla çarpışırken şehit oluyor. İlk valimiz, şehit olmuştur.
Uzun bir müddet sonra Küçük Hüseyin Paşa Adana’ya ikinci vali olarak tayin ediliyor.
İkinci valimiz, maalesef bir suçtan dolayı idam ediliyor… Adana yine valisiz kalıyor.

Değerli okuyucularım, Adana Valileri konusunda uzun zamandır araştırma yapıyorum. Bunları ilk fırsatta yayınlayacağım. Ama bilelim ki, “Çukurova konargöçer ağırlıklı nüfus yapısıyla valiler için de çok rahat bir bölge değildi. Ayrıca eyaletin gelir düzeyi de oldukça düşüktü. Konargöçerlerden vergi toplamak deveye hendek atlatmak gibi bir şeydi…”(1)

Bu nedenle devlet, Adana’nın gelir kaynağını bedeli peşin olarak kiraya verirdi.
Bu ne demek?
Yapılan hesaplara göre bölgenin yıllık geliri tespit edilir. Bir bey, bu bedeli peşin olarak satın alır ve vergileri kendisi toplar. Bunlara mütesellim denir ve ilginçtir ki, vali olmadığı zaman vali yetkisine sahiptiler. Yani vergileri satın alan, yönetim hakkını da elde ederdi.
O yıllarda en köklü iki aile, Menemencioğulları ile Hasanpaşazadeler idi…
Bu iki aile birbirine rakipti.
1608 yılına kadar sistem böyle yürüdü, daha sonra valiler atanmaya başlayınca bu ailelerin çıkarları zedelendi. Bu açıdan, mütesellim görevi alan aileler, buraya vali atanmasını istemezlerdi. Çünkü yeni vali gelene kadar kendileri memleketi vali sıfatıyla yönetiyorlardı.

TROL BUNUN NERESİNDE?
Valinin gelmesi buradaki eşrafın işine gelmeyince bir yöntem icat edilir. Valinin Saray’a şikâyet edilmesi… Vali, halk tarafından ne kadar çok şikâyet edilirse, görevden alınması ve yenisinin tayin edilmesi o kadar kolaylaşıyordu. Bir valinin gitmesi, yeni valinin gelmesi, gelenin şehri tanıması vs uzun zaman alacağından, mütesellim olan aileler, gizliden yönetimi ellerinde bulundururlardı. Suyu bulandırarak avlanırlardı.  
Şimdiki gibi, uçağa bin iki saat sonra Adana’da ol… Yok öyle bir şey…
Bu gerekçelerle Adana’da 1691 ile 1750 yıllarını kapsayan 60 yıllık sürede 75 vali değişmiştir.  

TROL SİSTEMİ NASIL İŞLİYORDU
Birbirine rakip olan aileler, sadece gelecek valiye karşı ittifak halindeydi. “İstanbul Hükümeti devlet görevlileri ve valilerin halkı ezmesini ve haksız vergilerle taciz etmesini şiddetle yasaklamaktaydı. Ama İstanbul’un gücü, çoğu zaman taşraya yetişemiyordu. İstanbul Adana arası 13 günlük yoldu. Halkın şikâyetlerini İstanbul’a iletmek kolay değildi…”
İşte ayan sınıfı denilen ailelerin İstanbul’da bir handa misafir ettikleri Adanalılar vardı. Her ailenin ağzı laf yapan belirli kimseleri, han odalarına yerleşirdi.
Bunların işi, yüzünü hiç görmedikleri, sesini hiç duymadıkları, adını ilk kez telafuz ettikleri Adana Valilerini saray’a şikayet etmek idi. Gerektiğinde bu kişileri sarayda yetkili kişilerle görüştürmekle görevli kimseler vardı. Ekip oluşturulmuştu.
 “İstanbul’da bunları karşılayan, han odalarına yerleştiren, devlet dairelerinde görüşmelerini sağlayan özel adamları bulunmaktaydı. Şikayetlerin daha inandırıcı olması için bazen gidenlerin arasında birde yaşlı kadın bulunurdu. Şikayetlerin belli bir merkezden kaleme alındığını gizleyebilmek ve daha etkili olacağı düşüncesiyle dilekçeler mahalli şive ile yazılıyor ve normalden fazla yazım yanlışı bilerek yapılıyordu. “Biz Adana reayasıyık, memleketi bırakır giderik” şeklindeki bir dilekçeyi okuyan devlet ricali böylelikle bu dilekçelerin arkasında ailelerin olduğunu fark edemeyecekti…” (1)

İşte bu anlayış bugünkü trolların ilk pusulası, bu adamlarda bugünü maaşlı fitnecilerin ilk atalarıdır.
Bu konu bitmemiştir, devam edecektir…

    Prof. Yılmaz Kurt “Adana’da Vali Olmak makalesi…”