Hakikat= Başarı ve Güç (?)
Önceki yazıda cevabını aradığımız soru şuydu: İnsanın değerini (önemini) sosyal statüsü mü belirler? Bu soruya “belli ölçüde” cevap bulmuş olduk.
Sözleriniz, davranışlarınız hep buna göre değerlendirilmektedir. Siz en saygın bir bilim insanı olsanız bile üst statülü biri tarafında “cahillikle” suçlanabilir ve geniş toplum kesimlerince “işi yaramaz” biri olarak görülebilirsiniz.
Eskiler insanın toplum içindeki konumunu “içtimai mevki” (sosyal statü) olarak adlandırmaktadır. Gelin önce statü kavramını hatırlayalım: TDK’a göre statü (Fransızca statut) bir kimsenin, bir kurum veya bir toplum içindeki durumu olarak açıklanmaktadır. TÜBA Sözlükte ise toplumsal konum (İng. social status; esk. içtimai mevki) şu şekilde açıklanmıştır: Bireylerin toplumsal saygınlık basamağındaki yeri veya bireyin, toplumdaki öteki kişilere göre konumu.
Şimdi konuyu büyük yaşam ustalarının görüşlerinden yararlanarak derinleştirelim. Bu konuya ilgi duyanlar arasında Îmam-ı Gazzâlî (1058–1111) ve Albert Bandura (1925-2021) gibi büyük isimlerde yer almaktadır.
Gazali
Gazzâlî İslam düşünce tarihindeki en önemli ve en etkili fakih, müftü, filozof, teolog, mantıkçı ve mistiklerden birisi olarak kabul edilmektedir. Gazzâlî, kelâma dair ünlü eseri el-İktisâd fî’l-İ’tikâd’ın ikinci mukaddimesinde, hakikati kabulleri açısından insanları dört gruba ayırmaktadır (bk. M Özdemir; Gazzâlî, Nietzsche ve Foucault’da Güç-Hakikat İlişkileri Analizi):
Birinci grup, hakikatleri olduğu gibi kabul edenler ve herhangi bir kanıt talebinde bulunmayanlardır.
İkinci grup, güçlü ve başarılı olanın (statü sahibi diye okuyabilirsiniz) doğrusunu veya hakikatini doğru veya hakikat olarak sahiplenmeye eğilimli olanlardan müteşekkil insan grubudur.
Üçüncü grup, çeşitli şüpheler içerisinde bulunan ve akli ve tecrübî kanıtları değerlendirmek konusunda istekli davranan gruptur. Akli ve tecrübî delilleri bunlara sunmak lüzumlu ve faydalıdır.
Dördüncü grup ise, zihinlerinde ve alışkanlıklarında yanlışlıklar ve boş inançlar bulunan inatçı insanlardan müteşekkildir. Söz konusu grubun insan karakterinde hakikati kabule karşı bir tutuculuk ve inat bulunmakta olduğundan, akli ve tecrübî kanıtların sunulmasından önce yanlışlık ve boş inançlarına ilişkin bir anlama eyleminde bulunulmalıdır. Aksi takdirde getirilecek tüm kanıtlar onların yanlış fikir ve alışkanlıklarının daha kalıcı yerleşmesine yol açabilir.
İnsanların çoğunluğu
Yazının başında “öneminizi (değerinizi) sosyal statünüz mü belirler?” sorusuna “belli ölçüde” cevap bulduğumuzu söyledim. Elbette statü ile her şeyi açıklamak hevesinde değilim. Ama elimizde yüksek korelasyonun varlığı da bir gerçek. Nitekim Gazali’ye göre de “İnsanların çoğunluğu ikinci grupta yer almaktadır.” Gazali bu grup için şunları söylemekte:
“Bunlar hakkı (hakikat) kuvvette (güç) sanırlar. Onlar için doğru bilgi veya hakikat, güç ve başarıyla doğru orantılıdır. Hikmet ancak gerçek görüntüde güçlü ve başarılı olanda aranabilir. Bir anlamda bunlar, güçlü ve başarılı olanların doğru ve hakikatlerini sahiplenmeye eğilimli olarak dünyaya gelirler. İkinci grupta bulunan insanların akılları ve anlayışları gözlerinde olduğu için, onlara hakikati göstermek için güçlü ve galip olmak gerekecektir. Kullanılacak her türlü akli ve tecrübî delil, ancak görüntüdeki gücün gerçekliğine paralel iş göreceği için mevzubahis olan gruptaki insanlara kanıt getirmek lüzumsuzdur. İnsanların çoğunluğu ikinci grupta yer almaktadır. İslâm’ı sonradan kabul eden insanların bir kısmı da ikinci grupta yer almakta olup, kılıçların gölgesinden etkilenmişlerdir.”
Konuya Gazali’den bin yıl sonra yaşamış Albert Bandura’nın (1925-2021) görüşleri ile devam edelim.
Son söz: İnsanların azı gerçeğin peşindedir.