En Değerli Okul

Mustafa ALTINSOY

Aile, Cenâb-ı Hakk’ın lütfettiği eşsiz bir nimettir ve hayatta sahip olabileceğimiz en değerli hazinedir. Aile, temiz bir neslin devamını, güvenli bir toplumun inşasını sağlayan en kadim kurumdur. İnancımızın, karakterimizin ve hayat tarzımızın şekillendiği en değerli okuldur.

Aile, Allah’ın rahmeti ile korunan, onun bahşettiği çocuklar ile gelişen ve güzelleşen sevgi, huzur ve güven ortamıdır. Aileyi ihya eden medeniyeti inşa eder, ailenin zayıflaması ise medeniyetin önce bunalıma girmesine sonra yıkılmasına sebep olur. Aile toplumun sigortasıdır.

Ailedeki Çözülme Aslında Toplumdaki Çözülmedir…

Mutlu bir evlilikten başka güzel bir sığınak var mı? Dışarıda çalışıp yoruluyorsun, eve geliyorsun, sıcak bir hava var, sohbet ve paylaşma var. Bu büyük bir şükür sebebidir. Ailedeki çözülme aslında toplumdaki çözülmedir. İyi evlat yetiştirmek için iyi bir aile gerekiyor. İyi bir çocuk yetiştirmek, iyi bir fabrika kurmaktan daha önemlidir.

Modern yaşamda aile ciddi anlamda tehditlerle karşı karşıyadır. Bu tehditler o kadar artış gösterdi ki artık açıktan saldırılarla medya, STK’lar ve çeşitli projelerle aile yapımıza ciddi anlamda zararlar verilmeye başlandı. Feminizmin tavan yaptığı günümüzde aile kurumunun ayakta kalabilmesi mucize. Feministlerin ve cinsiyetsizlik savunucularının hedefinde tam da aile vardır. Tabi ki bu ilk adımdır.

Maddi kalkınmanın atomize ettiği bireylerin birbirine minnetsiz davranışları bu yıkımı tetiklemektedir. Kişilik olarak egoizmin aşılandığı bireyler birbirlerine tahammül sıkıntısı yaşamakta ve bu tahammülsüzlük de boşanmaların kapısını aralıyor. Alt yapısı tam hazırlanmadan düşünmeden taşınmadan yapılan evlilikler kısa zamanda düş kırıklığına yol açıyor, bu düş kırıklıkları da aile yapısını daha kurulmadan dağıtıyor.

Dünyanın kendi etrafında döndüğü anlayışında yetiştirilen bireyler hep ilgiyi karşı taraftan beklemekte, bu da birlikteliğin devamına zarar vermektedir. Hazcı bir kişilikle yetişen nesiller, hayal ettikleri hazlara kısa zamanda ulaşamayınca isyan ediyor, sevgiler düşmanlığa dönüşüyor. Her iki cins kendisinin mutlu edilmesini bekliyor, beklentiler aşırıya vardırılarak mutsuzluk kıyısına varılıyor. Bu mutsuzluk giderek derinleşiyor, ayrılıklar için en ufak fırsatlar kaçırılmayarak aile kurumunun yıkılma çalışması başlıyor.

Aile ve çevre faktörlerinin, eğitimsizliğin, yanlış anlamaların, iletişimsizliğin bütün birliktelikleri yok etmeye yöneldiği ortamdayız. Hiçbir aile eğitimi almayan bireyler, geçmişin yanlışları ve öğrenilmiş yanlış davranışlar kurulan yeni aile birliğini tehdit ediyor. Bu farklılık yüzünden eşler yuvalarını terk ederek ayrı yaşamaya karar vermekte, arada kalan çocuklar büyük bir travmayla büyüyerek sağlıksız bireyler olarak hayatlarını parçalanmış aile ortamında sürdürmek durumunda kalmaktalar.

Bugün ise çağdaş denilen ülkelerinde yaşanan garabet ortadadır. Kanuna uydurularak birçok aileden çocuklar zorla koparılmakta ve koruyucu aile sayılan kişilere verilmektedir. Verilen aileler içinde her türden sapkınlığa meyyal sözde aileler de bulunmaktadır. Çünkü onlara göre aile “cinsiyeti ne olursa olsun iki veya daha çok kişinin bir araya geldiği yapı” şeklinde anlaşılmaktadır. Sonuç itibariyle bu anlayış doğal biyolojik aile kurumunu yozlaştırmanın ötesinde, insanlığın doğallığını dejenere etmeye ayarlı bir yapı doğurmuştur.

Sadece Bir Taraftan Bakarak, Kadını veya Erkeği Üstün Görmek !

“Kendine güven, hayatının kontrolünü eline al, özgüvenini kazan, başarabilirsin” gibi içi boş laflar ve vaatler çoğu kez hüsrana ve hayal kırıklığına yol açmakta. Toplum olarak pek çok konuda yozlaşma, bozulma yaşadığımız malum ve galiba en büyük darbeyi bu en önemli birimimiz olan aile alıyor. Bol akademik terimlerle süslü psikolojik-sosyolojik araştırma sonuçlarına değil, her birimizin kendimiz, ailemizden başlayarak samimi bir muhasebe yapmaya ihtiyacımız var.

Erkek ve kadın, dünya yolculuğunda bir diğerinin yoldaşı, sırdaşı, ibadet ortağı, dünyayı imar ortağı ve ahirette ebedi hayat yoldaşı. Fiziki güç ve kuvvette, sosyal hayatın zorluklarında önde olan erkek, şefkat, merhamet, sevgi, fedakârlık, vefa ve bağlılıkta ise önde olan kadındır. Her birinin diğerine göre farklı, üstün ve güzel özellikleri var. Sadece bir taraftan bakarak, kadını veya erkeği üstün kılma çabasına girmekten, erkek ve kadını kavgaya tutuşturan, birini diğerine tahakküme götüren her tür zihniyetten kadın ana olarak baş tacı edildiği bizim temel ve geleneksel aile anlayışa geçmemiz gerekmektedir.

Toplumu çürütmek isteyenler, Aile politikalarıyla, nafaka kanunlarıyla, pozitif ayrımcılıkla aileye darbe üstüne darbe indirerek aileyi çökerten evliliği zorlaştırıp, gayri meşru yaşamı özendirmektir. Günümüz batı sistemi tüketim ve dijitalizmi de kullanarak maalesef bu yolda hızla ilerlemektedir.

Ailenin korunması ve savunulması bir anlamda medeniyetin korunması ve vatanın savunması haline geldi. Millet olmanın en küçük ama en değerli biriminin, temelinin aile olduğunun bilincinde olmalıyız. Bu nedenle ailenin mutluluğunu ve devamını sağlamak, aileyi ayakta tutacak sağlıklı toplum için temeli sağlam evliliklere yatırım yapmak ve öncü olmamız gerekiyor.

Aile Kurumumuz Yıpransa Da Hala Ayakta…

Medeniyet aileden başlar. Batı toplumlarında aile çatırdıyor. Batı biraz da kendisinin başaramadığı aile bütünlüğünü dağıtmak için Doğu toplumlarından ve Müslüman halkın yaşadığı ülkelerden intikam almak istiyor. Aşağıda verilen rakamlarda görüldüğü üzere boşanmalar ve evlilik dışı çocuk oranları batı toplumu için çok önemli bir tehdittir. Verdiğimiz zayiatlara rağmen halen aile kurumu ayakta olan bir ülkeyiz. Batı ise tersini yaşamakta.

En fazla evlilik dışı çocuk oranları:
Fransa : %60
İsveç : %56
İngiltere : %47
İspanya : %46
ABD : %40
Almanya : %35
Rusya : %22
Türkiye : %3

Asıl mesele burada düğümleniyor. Eğitim sistemimiz ve aile yapımız, Avrupa birliği projelerinin insafına bırakılmamalıdır. Çünkü milletlerin artık topla tüfekle değil de dilinden, dininden, kültüründen, özünden uzaklaştırılarak yok edildiğini biliyoruz. “Geçmiş savaşlarda toprakların ele geçirilmesi önemli sayılırdı, geleceğin savaşlarında ise hedef ülkedeki insanların ruhlarının ele geçirilmesi önem kazanacaktır.” Evgeny Messner (1891-1974) (Bugün Yaşadıklarımız)

Mutlu yuvalar dileğiyle. Kalın sağlıcakla