Vasat olmak çok mu zor? | Orhan Göktaş
Orhan Göktaş
Kimi Suriye’de Esedi deviren silahlı örgütlere çok abartılı övgüler dizerken, kimi de yerin dibine batırıyor.
Kimi kahraman, devrimci muvahhid olarak görürken, kimi israilin iş birlikçisi hain terörist ilan ediyor.
Üstelik bu iki yaklaşımı sergileyenlerin çoğu İslami hassasiyet taşıdığını iddia edenlerden oluşuyor.
İslam önyargı, yargısız infaz, iftira, fitne, asabiyet gibi davranışları yasaklamıyor mu?
Madem Müslüman olduğumuzu iddia ediyoruz o halde niye İslamın istediği şekilde yaklaşmıyoruz olaya?
Bu işin bir vasatı yok mu?Ne zaman kurtulacağız bu ifrat ve tefritten?
Ne zaman kurtulacağız bu toptancı yaklaşımdan?
Aklı selim düşünmek, izlemek, anlamaya çalışmak, manipülasyona gelmemek için dikkatli olmak, daha önceki tecrübeleri hatırlamak, tarihten ders çıkarmak, zalim bir diktatörden kurtulan mazlum Suriye halkının sevincini anlamaya çalışmak, bir zalimi def ederken daha büyük bir zalimin kucağına düşme riskinin olabileceğini hesap etmek, görece zaferin hezimet olabileceğini düşünmek, şer gibi görülen israilin Suriye toprağına girmesinin hayra dönebileceğini, hayır gibi görülen bazı olayların şerre dönüşebileceğini düşünmek, Suriye halkının yanında olmak, israilin şer cephesi olduğunu, hepimizin ortak düşmanı olduğunu bilmek, Suriye halkının gösterdiği sabır ve direncin Hamas’a güç vereceğini düşünmek, Mezhepçi, ırkçı, ötekileştici dili mahkum edip vahdet, kardeşlik ve işbirliği dilini kullanmak ve teşvik etmek, kardeş kavgalarının olabileceğini ama bunu sonlandırıp ortak düşmana karşı birleşmek gerektiğini anlamak, çok mu zor?
Zor evet. Gerçekten zor!Zor olsa da hak ve adaletten ayrılmadan, vasat olmak gerekmez mi?
Kınayıcının, fitnecinin, fesatın, hainin, kafirin, zalimin istediği ayrılık yerine,
Rabbimizin istediği birlik ve kardeşlik yolunu tutmamız gerekmez mi?
Muhaliflerin abd ve israilin adama oldukları ihtimali varsa, abd ve israil düşmanı olma ihtimalleri yok mu?
Elinizde kesin kanıt mı var?
Yoksa çoğu yanlış olan “zan”la mı karar veriyorsunuz?
Bu tersi durum için de geçerli değil mi?
İran ve Hizbullah’ın zalim Esed’i mezhebi taasupla desteklediği iddiası varsa, israile karlı savaşta stratejik işbirliği yaptığı ihtimali yok mu?
Olayları sadece bir sebebe bağlayıp karşımızdakini suçlamak yerine farklı sebeplerin olabileceğini düşünmek gerekmez mi?
Muhalif örgütlerin Alevi ve Şiileri sırf mezheplerinden dolayı öldürdüğü iddiası neyse, Hizbullah ve İran’ın Sünnileri öldürdüğü iddiası da o değil mi?
Bu iddiaları peşinen doğru kabul etmek, ciddi bir incelemeye ve ispata ihtiyaç duymadan karşı tarafı suçlamak yargısız infaz ve fitneci düşmanı görmezden gelmek değil mi?
Karşı tarafı hiç dinlemeden, gelen haberleri hiç incelemeden, Kur’anın Hucurat süresindeki uyarısına kulak asmadan inanmak ve karşı tarafı suçlayıp şeytanlaştırmak doğru mu?
Bunu muharip olanlar bir birlerine karşı güç toplamak için yapıyor diyelim, bizler niye yapalım?
İtidale davet etmek varken, niye kaosa sürüklüyoruz bir birimizi.
Kavga etmemiz mi daha hayırlı?
Barış ve kardeşlik içinde güç birliği yapmamız mı?
Allah’ın uyarısını dikkate alıp birlik içinde olmazsak, gücümüz zayıflamaz mı?
Birlik içinde olmaz, bir birimizle savaşıp durursak kazanan biz mi oluruz düşman mı?
Bu yazıdan bile bazı fitneci ve mezhepçilerin rahatsız olacağını tahmin ediyorum.
Hatta “bu filanların adamı, onları şirin gösterme çabası içinde, suç bastıma gayretine girmiş” gibi cümleleri duyar gibi oluyorum.
Biz Asr Suresine kulak verip, helak olanlardan olmamak için bir birimize Hakkı ve Sabrı tavsiye edenlerden olmayı tercih edelim.
Bunu suçlayıcının suçlamasından,
kınayıcının kanamasından korkmadan yapalım.
Vesselam…