DİBACE/Günce -299- | Hüseyin Acarlar
DİBACE/ Günce -299-
Hüseyin Acarlar| Yazar
-Fanusun Dışından Bakanın Tiz Kellesi Vurula!
Ya da Rakamların İnsanı-
”…Yeni despotizmin neye benzeyeceğini hayal ediyorum. Birbirine benzeyen, “eşit” insanlar görüyorum küçük ve sıradan hazlar peşinde, hiç dinlenmeden kendi etraflarında dönüyorlar. İçlerini, ruhlarını dolduruyorlar bu hazlar ile. Her biri ötekilerle arasına bir mesafe koymuş, onların başına gelen şeylere kayıtsız, yabancı gibi. Çocukları ve yakın arkadaşları onun için bütün insanlığı teşkil ediyor. Kendi ülkesinin vatandaşları? Hemen yanındalar ama onları görmüyor. Dokunuyor ama neredeyse hissetmiyor. Sadece benliği var ve benliği için var. Elinde bir aile kaldıysa bile artık vatanı yok. Onun bu bireysel hazlarının sürmesini garantileyen devasa bir güç yükseliyor üzerinde…”
(Alexis de Tocqueville. “Amerika’da Demokrasi” Yetkin Basım yayıncılık.1994)
Rönesans varlık yorumu, zaman mekân ve özneyi bütün katmanlarıyla anatomi, optik, matematiksel formüller nirengisinde rakamlarla ölçmeye dayalı merkezî perspektifle dokudu.
Antik Çağ filozofu Pisagor’un “rakamlarla insanlar arasında doğrusal ilahi bir orantı vardır bağlantısı” Rönesans’ta Leonardo di ser Piero da Vinci’nin matematiksel soyutlamanın, mistik ya da entelektüel gücü; sanattan mimariye, güzellikten edebiyata kadar her alanda rakamları yücelten bir akla tekabül etti.
Eskiye dair her şey skolastikti ve reddedildi. Karşımızda ölçülebilir bir dünya vardı ve mutlak hakikat zannedildi. Böylece İngiliz John Locke ‘un “bilim” tarifi kutsandı.
Bu bizde de hala böyle.
Ne tuhaf değil mi? İngiliz bilim tarifi, İngiliz akademik yapı, İngiliz hukuk sistemi, hatta kraliyet haberleri magazin dünyamızın belirleyici hâkimi.
Birinci cihan harbinde İngilizler coğrafyamızı işgal ettiler. Gittiler zannettik. Oysa görüldü ki bu kültürel tutumla itlerini bitlerini bırakıp iktidarı meşhur soğuk İngiliz siyasetiyle yönetmişler. Hadi kışkırtıcı soruyu da şuracığa el bombası niyetine bırakayım. Anadolu’yu işgal eden İngilizler, İsrail’i kuran İngilizler ama ben hiçte meydanlarda ABD ve İsrail bayrağı yanında İngiliz bayrağı yakan sağcı solcu İslamcı ülkücü görmedim. Neden? Yazının bütünlüğü içinde bir cevabı var. Bulmak okuyucunun marifetine bağlı. Bomba patlarken biz devam edelim bilim ve rakama;
Hacmi ve ağırlığı ve ölçüme dayalı olan bilimseldi ve hakikatti. Gerisi zinhar yobazlıktı. İngiliz John Locke ‘un bu tarifi bizim akademinin temelini oluşturur. Onun içindir ki bu tornadan geçen üniversite akademiyamız için bunun dışındaki her bilgi ilmi değildir. Ayni bilim insanları (!) garip bir çelişki ile hacmi ve ağırlığı hakkında en ufak bir bilgi sahibi olamadığı ve esasta ölçemediği zekâyı ise kabul eder.
Tıpkı Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi tabelasını hastane girişlerine asıp içerde “ruh yoktur” diyen naif tıbbiyemiz gibi.
Tıpkı güzelliği kilogram ve santimetreler cinsinden ölçüp, kadınları en güzelden en çirkine doğru podyumlarda dizebilme (!) estetik anlayışı gibi! Rakam var ruh ve derinlik yok! Bütün insani ve ahlaki değerler yerle yeksan!
Güzelliği fehmedemeyenlerin onu ölçmeyi vehmetmesi, sömürge rakamı fazla olan Devleti güçlü saydı ve insanları homo-economicus (ekonomi insanı) ilan etti.
Bu Rönesans cebinin şişkinliği ile bütün değer yargılarını resetleyip insanı yeniden formatladı. Şimdilerde ekonomik insan (Homo economicus), miadını doldurdu.
Yeni eğilim/trend artık “sapiense”.
Hükümdar adaletinin ilâhî adaletin tecellisi ile aynı sayıldığı dönemlerden burjuvazinin adaletine sığınılan süreç disiplinel topluma evrilmeydi. Kant, Hegel ve öncesinde Goethe hariç bütünüyle neredeyse tüm batılı filozoflar bu süreci kutsadı. Boulogne Ormanı’nı cesetle dolduran Fransız Burjuvazi Devrimi Fransız İhtilali, halkı kandırarak halk ihtilali adına halkı adam etme(!) yolunu keşfetmişti. İhtilal sağ olarak kodlandı.
Karşısında Karl Marx’ın “makbul işçi” tarifi türedi. Proletarya diktası ve sınıfsız toplumu, işçi sınıfı sayısal olarak güçlenerek yüceltecekti. Düzene yanaşık herkes devrim muhalifi olarak öldürülmeyi hak ediyordu (!). Tıpkı Fransız ihtilali gibi. Tarih bunu sol yumrukla kodladı…
Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde saçının rengiyle, ölçülebilen kafatasıyla, sayıların çok olduğu Nazi hayali Führer Hitler’in “Üçüncü Reich (imparatorluk)” faşizmi olarak kodlandı…
Ve bir diğer Alman sosyolog Max Weber olanı biteni açıklıyordu:
“Hangi politik sınıfın muzaffer olacağı önemsiz. Bizi bekleyen bahar çiçekleri değil soğuk, karanlık bir kutup gecesi. Hiçbir şeyin olmadığı yerde sadece imparator değil proletarya da kaybeder. Ahlâkî kaygıların yerini teknik/ticarî kaygıların aldığı bir dünyada yaşıyoruz. Vicdanların, inançların, kahramanlıkların ve manaların yok olduğu bu dünyada akıl yok artık, hesap var”. (Meslek dersleri/the vocation lectures)
Adaletin yerine kâr/zarar hesabı. Yani yine rakamlar…
Yeryüzünde sayısal olarak ne kadar sapiens varsa hizmet ettiği sürece kavm-i necibe o kadar karlı ve değerli olacaktı. Ve bir kutsal kavram (!) yöntemi izhar ediyordu. Globalleşen köy; dünya ve Küreselleşme ya da birleştirerek yeni bir kavram “glokaziasyon”…
18 OCAK 2025
HÜSEYİN ACARLAR