Anne Babalara Sesleniyorum! - Mahmut Eraslan

Misafir Kalem

Mahmut EraslanBugün de anne babalara sesleniyorum.  Bir önceki yazımızda gençlere seslenmiş, özgülük bahanesiyle ölçüyü kaçırmış, manevi olarak ciddi bir savruluşun içinde olduklarına dikkat çekmiş kendilerini yeniden gözden geçirmeleri çağrısında bulunmuştuk. Çünkü gençlerin bir kısmı, sadece anne baba atalarını değil, Allah’ı kitabı peygamberi sorguluyor ve savrulmaya devam ediyor. Neden?
  Hayat boşluk kabul etmiyor, sizin boş bıraktığınız yerleri doğru veya yanlış bir şekilde birileri dolduruyor.
  Gençlere geç kalıyoruz, onların kendi çağını yaşadığı, şartların değiştiği, teknolojinin geliştiği, batının bu konuda bizden çok daha ileride olduğu planlı, programlı bir şekilde çocuklarımızı algı ile yönettikleri bir süreç yaşıyoruz. Batı, basın yayın organları, sinema sektörü, dernek vakıf, sosyal medya platformları ile cinsel eşitlik, ekonomik özgülük, lgbt, feminizm, hümanizm gibi kavramları aşılıyor batıl/ı ve seküler yaşam tarzını yaygınlaştırmaya çalışıyor. Peki, başarılı oldular mı, evet oldular.
  Anne ve babalar, cami ve cemaatini bir kenara bırakın, bir kısım imam ve hoca efendilerin dahi karşılığını bilmediği Agnostik, Ateist, deist gibi kavramlarla kendilerini tanımlamaya başlamış gençlerimiz var maalesef.
  İşte bu yüzden siz büyüklere sesleniyorum anne, baba, eğitimci, imam, müftü hoca efendiler, batıl/ı zihniyet çocuklarımızı elimizden alıp, evimizden kopartırken bizler hangi işlerle, kimlerle meşgulüz?
  Gençleri sürekli eleştiren ötekileştiren sohbet ve vaaz dışında ne yapıyoruz, içerisinde bulundukları manevi boşluğu doldurmak, savruluşu durdurmak yerine onları mahkûm etmek bizi kurtaracak mı ahirette?
  Bizim mahalle sakini siyasetçi, eğitimci, akademisyen, imam müftülerin hiç mi hatası olmadı, yanılmadı, bizim hiç mi payımız yok gençlerin bu hale gelmesinde?
  Ya dernek vakıf ve cemaatlerimiz ne durumda, yıllardır aynı eylem aynı söylem, değişen dönüşen hiçbir şey yok, sürekli insan kaybediyor kurumlarımız, neden acaba, bir fikri olan çözüm önerisi çalışması olanımız var mı?
  Ne söz ne söylem, nede eylemde birleşemedik, birlikte bir duruş sergileyemedik, tam tersine sürekli bölünüyoruz, neyi bölüşemiyorsak? Birinin sünnet dediğine diğeri şekilcilik diyor, birinin helal dediğine diğeri haram diyor… Kavramlarımızın içi boşaltıldı, ilim sahiplerinin söz ağırlığı, toplumda fetvalarının bir karşılığı neredeyse kalmadı.
  Birinin diğerini beğenmediği bir süreç, kendi içlerinde bile bin parçaya bölünmüş, dağılmış yapıların kendi etrafında insanları toplaması mümkün mü? Her kafadan bir ses geliyor, boşlukta bocalayan, arayışa giren insanlar hangi kurum hangi cemaate gidecek, hangi hocayı takip edecek kimi, kimleri ölçü alacak?
  Geçmişte yaptığımız hatalardan ders çıkartıp yeni bir yol haritası çıkarmak yerine yine, yeni hatalarla her kurum ayrı bir yolda yürümeye devam ediyor, en doğrusu biziz edasıyla direk dile getirmese bile dolaylı olarak gel bize tabi ol diyor.
 İnsanları kime neye, nereye davet ediyoruz?Dışarıda birilerini kazanırken, evde ailede kayıplar vermiş, sevdiğimiz birçok insana yeterli zaman ayırmamış ihmal etmişiz, onları anlamaya/anlaşmaya çalışmak yerine cebelleşmeyi tercih etmişiz.
  İçselleştiremediğimiz İslam'ı yaşamalarını istemiş, ne ailemize nede topluma iyi birer örnek olmamışız.
  Bilgi vermiş bilinçlendirememişiz, dini kolaylaştırmak yerine zorlaştırmış dini dayatmışız ailemize ve akrabalarımıza…
  İlk düğme yanlış iliklendiği için elbette diğerleri de yanlış iliklenmeye devam ediyor.
  Gençlerimizi Yeniden kazanmanın yolu onların yollarını açıp sınırsız bir özgürlük, her istediğine onay vermek değildi ama öyle oldu, biz yemedik yesinler, biz giymedik giysinler, biz görmedik görsünler, biz yapmadık yapsınlar, biz yaşamadık yaşasınlar diyerek ipin ucunu kaçırdık.
  Çocuklarla ilgilenmek, eğitmek, dertleşmek yerine ellerine televizyon kumandaları, bilgisayar klavyeleri tablet ve telefonları verdik başımızdan savdık, içerisinde düştükleri boşluğu doldurmak yerine başıboş bıraktık, şimdi yine feryat figan ediyoruz çocuklara gücümüz yetmiyor diye!
  Bunların yanı sıra elbette istisnalar vardı zor bir süreç yaşadı yaşıtlarımız,28 Şubat sürecinde batı çalışma grubu az zulmetmedi bizim kuşağa, anlatmadık anlatamadık çocuklarımıza çektiğimiz sıkıntı ve acıları, onlarda acımıyor acımasızca vuruyor bize karşı gelerek, karşı safta saf tutarak!
  Hâlbuki dünümüz bugünümüzden daha doğru, daha samimi insanlarla samimiyetle çalıştığımız günlerdi, bu gün yol arkadaşlarımız yollarını ayırdı yükünü tuttu ve maalesef yoldan çıktı, bütün sorumluluk /yük birkaç dernek vakıf cemaat, üç beş dava adamının sırtında kaldı.
  Bunca yükü taşımaya çalışan dava insanları (kadın ve erkek) imtihan oluyor, vurdumduymaz sorumsuz eş, göbeği açık kızlar, isyankâr erkek çocuklarıyla… Sosyal medyada sadece ego enaniyet, daha çok beğenilme, daha çok para kazanma hırsıyla fenomen olma yolunda olmadık rezil çekimleri yapıp yayınlayan sadece gençler mi?
  Bilemem kaç bin takipçisi olmayan sayfalarda sohbete çıkmayan, konferanslara gelmeyen hocalar hangi değer, hangi İslam’ı anlatacak bu topluma ki etkili olsun karşılık bulsunlar?
  Binlerce ilim, bilim insanı, âlimlerimiz olduğu halde meydan üç beş ateist ve deiste kalmış, birkaç aklıselim sahibi Müslüman dışında kaç kişi bu batıl fikirlerle mücadele ediyor, kaç kişi çalışıyor çare ve çözüm bulmak için? İstisnalar olmakla birlikte cemaatlerde diyanette müftülerde imamlarda sınıfta kaldı.
 Umutsuzuyum? Asla!Kalpleri evirip çeviren Allah var, elbette onunda bir hesabı var. Biz üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmezsek Allah yerimize daha bilinçli birikim sahibi bir topluluk getirir yerimize, bu kuranı kerimde değişmeyen bir sünnettir biliyor olmalısınız.
 Yiğit düştüğü yerden kalkarmış, düşünün bakalım biz nerede nasıl düştük şimdi nasıl kalkacağız?