YÜZYILIN FELAKETİ ÖNEMLİ BİR ŞEYİ HATIRLATTI

Kurtuluş KILINÇ


Kıyametin küçük bir provasıydı belki de.

Bir dolunay vakti artık gece yerini güneşe bırakmaya hazırlandığı bir sırada önce bir uğultu, ardından bir sallantı ile uyandık çoğumuz.

Bir kısmımız daha gözünü açmadan, ne olduğunu bile anlamadan enkaz altında buldu kendini. Diğer kısmımız onlara göre biraz daha şanslıydı ne olduğunu anlayacak, ailesini güvene alacak belki de insani bir refleksle çığlık atacak zamanı bulabildi.

Bazımıza bir an, bazımıza bir ömür gibi gelen o yaklaşık bir buçuk dakikanın ardından yaşadığımızın büyük bir felaket olduğunu düşünürken düşündüklerimizin yanlış olmadığını ispat edecek, yaşadıklarımızın bir rüya olmadığını gözümüze sokacak ve sadece ülkemizi değil tüm dünyayı bir anda alarma geçiren, bize dünya namına değer verdiğimiz her şeyin bir anda elimizden kayıp gidebileceğini, sevdiklerimizi bir göz açıp kapama süresinde kaybedebileceğimizi yeniden idrak ettiren o acı haberleri almaya başladık.

Herkes birbirini arıyor, hem durumlarını öğrenmeye çalışıyor, hem bir şeyler öğrenmeye gayret ediyordu.

Haber bültenlerinde büyük bir deprem olduğu ve bir çok ili etkilediği yazmaya başlamıştı. Yalnız depremin merkezinin neresi olduğuna dair herkes farklı bir şey söylüyordu. Kahramanmaraş dendi, Hatay dendi, Gaziantep dendi, Malatya dendi, Diyarbakır bile dendi. Geçmişten bu işi tecrübe etmiş birisi bilir ki bu kadar farklı söylem varsa ortadan gerçekten akıl almaz büyüklükte bir yıkım vardır. Çünkü o anın yaşattığı his ve çevresinde gördükleriyle herkes depremin merkezinin kendi yaşadığı yer oluğunu düşünüyor, gazeteciler ilk haberleri bu şekilde servis ediyordu haber merkezlerine. Depremin hemen ardından daha ilk artçı sarsıntıyı yaşamadan hem meslektaşlarımızdan hem de güvenlik görevlisi arkadaşlarımızdan Adana'da ona yakın binanın çöktüğünü ve enkaz altında yüzlerce insanın olduğunu öğrendim.

Son bilgilere göre Adana'da 400'den fazla vatandaşımız hayatını kaybetti.

Yaşanan durumun vahametini anlatmak için geçtiğimiz yıl Ege'de yaşanan 6.9 büyüklüğündeki depremde 117, 2020'de Elazığ merkezli 6.8 büyüklüğündeki depremde 44, 2011'de Van merkezli 7.2 büyüklüğündeki depremde ise 604 kişinin hayatını kaybettiğini hatırlatayım.

Şimdi Adana'da hayatını kaybeden vatandaşlarımızın sayısını yeniden hatırlayın. Normal şartlarda başka illerde hiç ölüm olmasa Adana için neler yazıp, söyleyecektik siz hesap edin.

Son tahlilde;

* Binaların çok yaşlı olması,

* Temellerinin oturduğu zeminin taşıma kapasitesinin düşük olması,

*Kullanılan malzemelerin kalitesiz olması,

*Kolonlar ve kirişlerin en-kesit boyutlarının ve donatı miktarının yetersizliği, yönetmeliklere uyumlu olmaması.

*Bitişik nizamda inşa edilen binaların kat seviyelerinin farklı olmaları bu felaketin boyutlarını da büyüttü.

Asrın Felaketi dediğimiz bu depremde yıkımın bu denli büyük olmasının nedenlerinden birisinin de imar affı olduğunu ifade etmek gerekir.

Yalnız bunu sadece mevcut hükümet ile ilişkilendirirsek hata ederiz zira muhalefetin seçimi kazanmaları halinde vaatlerine bakın neredeyse tamamında imar affı/barışına dair sözler var.

VAKİT YÜRÜME VAKTİDİR

Bu deprem bize bu milletin büyüklüğünü de bir kez daha gösterdi. Anadolu insanı kendisine en çok ihtiyaç duyulan dönemde hemen yara sarmaya ve sıkıntıları gidermeye koştu. Herkes gücünün yettiğini yaptı.

Elbette o meşhur fotoğrafta çocuğun arkasında gidip de ölmesini bekleyen akbabalar da vardı ama bu yazı onların konusu değil.

10 ilde 12 Bin'den fazla bina 66 Bin'den fazla bağımsız bölüm yıkıldı.

Bu şu demek; Her çöken binaya 2 vinç, 2 ekskavatör, 2 kepçe, 2 dozer, 2 kamyon gönderilse 120 Bin'den fazla ağır iş makinesi demek. 10'ar kişiden 2'şer arama kurtarma ekibi gidecek olsa 240 bin insan gücü demek. Onların bölgeye intikalini sağlayacak binlerce araç demek.

Bakın daha diğer ihtiyaçları, hastaneyi, doktoru, ambulansı, güvenlik görevlisini, yemek ve barınma ihtiyaçlarını karşılayacak görevli ve gönüllüleri saymıyorum.

Çok büyük bir felaket yaşadık.

Son rakama göre 40 Bin'den fazla insanımız hayatını kaybetti. Binlerce insan kayıp veya hala enkaz altında.

Yüz Bin'i aşkın insanımız yaralandı. Milyonlarca insan etkilendi ve doğup büyüdüğü, ekmek parasını kazandığı şehri terk etmek zorunda kaldı.

Peki, hiç sorun yok muydu? Bu kadar büyük bir felakette elbette sorun oldu. Koordinasyon konusu en büyük sorundu zaten. Mültecilerin kendi başlarına bırakılmaları ve devletin yetkililerinin STK'ları görmezden gelmesi de büyük bir sorundu. Bugün sıcak yataklarından sosyal medya paylaşımı yapmaktan başka bir iş yapmayan, Yunan'ın kurtarma köpeği kadar işe yaramayan kanı bozukların "Neredeler?" diye çemkirdiği o STK'lar olmasaydı felaketin boyutları çok daha fazla olurdu. Bu yüzden devlet bırakın görmezden gelmeyi alanda olan tüm STK'lara Övünç Madalyası vermeli.

Bir de Z kuşağı diye hakir görülen gençlerimiz adeta destan yazdı. Kendi canını hiçe sayıp afet bölgelerine gidip bir depremzedeye can olma derdine düştü yüz binlercesi. Hepsinin alnından öpüyorum.

Nihayetinde büyük bir acı yaşadık. Üstesinden gelmek zorundayız. Küllerimizden yeniden doğmak ve bu güzel ülkeyi hep birlikte ayağa kaldırmak zorundayız.

O yüzden şu saatten sonra bu milletin asil evlatları daha çok çalışmak zorundadır.

Bırakın birileri ürüsün.

Vakit, yürüme vaktidir.