Kumpaslara Kasetlere Dikkat!
Özdemir Asaf’ın Jüri şiirini bir çoğunuz bilirsiniz.
Şöyle diyor usta şair;
"Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu,
Birinciliği beyaza verdiler."
İlk toplumlardan bugüne baktığımızda hiçbir toplum kendisinden sonra gelen nesli beğenmemiş ve gelecekle ilgili türlü kaygılara düşmüş. Çünkü her gelen gideni aratmış. Öyle ki Sümerler’de bile tabletlere; "Bu gençlik nereye gidiyor?" yazılmış.
Aslında mesele gençlerin yozlaşması ya da değişmesi değil kitlesel halde türlü etkenlere de bağımlı olarak toplumun alışkanlıklarından vazgeçmesi ve dönüşmesidir.
Bu değişim ve dönüşümden de olumsuz anlamda en çok nasibini alan olgu sanırım nezakettir. Eskiden misafirliğe gitmenin bile bir nezaketi vardı. Şimdi bireysel hayatlar yaşamaya alıştırıldığımızdan misafirliğe pek giden de kalmadı ama sadece misafirlikte değil hiçbir hususta nezaket kalmadı.
Zarafet gibi nezaket gibi kavramlardan artık tarihsel bir olgudan bahseder gibi bahsediyoruz.
Yaşı 40’ın üzerinde olanlar hatırlarlar. Eskiden bırakın günlük beşerî ilişkilerde, siyasette bile bir nezaket vardı. Toplumu yönetme iddiasındaki karşıt görüşteki liderler aynı masada oturup konuşabiliyor, seçim dönemlerinde icraatlarını canlı yayında tartışabiliyordu. Bugün işler çok değişti. Bırakın ülkeyi yönetecek siyasetçileri mahalleyi yönetmeye talip muhtar adayları bile aynı ortamda bulunamaz, bulundukları halde ise anında kavga edecek hale geldiler.
Miting meydanlarından karşıt görüşteki insanlara yönelik duymadığımız hakaret kalmıyor. Bunu sadece liderler de yapmıyor üstelik. Sokak röportajlarını dinliyor musunuz bilmiyorum ama eğer bir kez olsun dinlemişseniz zaten ne dediğimi gayet iyi anlamışsınızdır.
Malum atasözünü burada hatırlatmakta fayda var; "Balık baştan kokar!"
Milleti yönetenler birbirine bu kadar düşmanca tutum takınırsa millet de elbet daha fazlasını yapacaktır. İmam, cemaat meselesidir bu.
Her seçim öncesi bu kirlenmiş düzene yeni kirler eklemek adına birileri harekete geçiyor. Geçtiğimiz yıl seçimler yaklaştıkça artan hizmet yarışına vurgu yapmak için; "Keşke Her Yıl Seçim Olsa" başlıklı bir yazı yazmıştım. Bugün de ortaya çıkan rezaletleri, yayınlanan videoları, atılan iftiraları ve çamurları, siyasetçilerin birbirlerine karşı olan nezaketsizliğinin ötesinde seçmene karşı saygısızca sözleri artık gına getirdi ve "Keşke hiç seçim olmasa" deme aşamasına geldim.
31 Mart seçimlerine çok az bir zaman kala yine tapeler, görüntüler ortaya çıkmaya başladı. Yakında daha fazlası da çıkabilir. Gerçi eskiden biraz etkili de oluyordu ama son birkaç seçimdir gördük ki bunlar yapanın yanına kar kaldığı gibi o parti/kişiye de oy kazandırıyor.
Hiçbir şeyden utanmaz olduk toplum olarak. "Ben de onun yerinde olsam belki daha fazlasını yaparım" diyen bir topluluk olursa siyasetçi yaptığı arsızlıklardan, hırsızlıklardan, yolsuzluklardan, aldığı rüşvet ve ranttan utanır mı hiç?
Onlar utanmıyor ama artık biz sıkılıyoruz. Bizi yönetenlerin toplumu bu kadar ayrıştırmaya, kutuplaştırmaya, ötekileştirmeye hakkı yok. Onlar böyle yaparak bizim hayalimizde görmediğimiz paralarla, evlerle, arabalarla, arsalarla, yatlarla, katlarla servetlerine servet katarken biz birbirimizi yemekten ekmek parası bulamaz duruma geldik. Sefillerin de sefili olduk.
Peki, bu düzen hep böyle mi gidecek? Kim değiştirecek bu kötü gidişi? Hiç soruyor musunuz kendi kendinize; "Bu gidiş nereye?"
Senedi zayıf görülüyor olsa da Hadis-i Şerif olduğu rivayet edilen şu sözü hepinize hatırlatmak isterim; "Layık olduğunuz şekilde yönetilirsiniz." Demek ki biz bu yöneticileri, bu yönetimleri hak ediyoruz. O halde ne için yakınıyoruz her birimiz?
Kur’an-ı Kerim’de, Rad Suresi 11. ayette mealen şöyle buyuruluyor; " Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez." Öyleyse bir şeylerden şikayetçiysek önce kendimizden başlamamız lazım. Kendimizi değiştirmeli ve dönüştürmeliyiz. Herkes kendi sokağının önünü temizlerse dünyanın tertemiz olmasını sağlayabiliriz.
Şairlerin Sultanı Necip Fazıl’ın Dua şiirinde şu beyitler yer alır;
"Bıçak soksan gölgeme,
Sıcacık kanım damlar.
Gir de bak bir ülkeme:
Başsız başsız adamlar...
Ağlayın, su yükselsin!
Belki kurtulur gemi…"
Suyun yükselmesi ve geminin kurtulması için hepimiz elimizden geleni yapmalıyız.