Nurhayat Ablam

Gökmen CAN

NURHAYAT ABLAM

Nefes aldıkça ve güzel şeylerle karşılaştıkça, insanın mutluluğuna mutluluk katılıyor. Bazen bir su şırıltısı, bazen bir kuş cıvıltısı, bazen “şaheser” denilmesi bile az gelen bir doğal güzelliğe bakmak insanı çok ama çok rahatlatıyor. Ama en önemlisi de “insana, insan gerekli” düsturu yansımayansa “güzel bir dostun” varlığı oluyor insana huzur veren.

Yirmi altı yıllık öğretmenim. Birlikte çalıştığım çok değerli arkadaşlarım var. Özellikle şu an çalıştığım kurumda “ablam” diye hitap ettiğim Nurhayat hocam, bana çok şeyler kattı. Kısa bir sürede kendisinden çok şey öğrendim. Her oturup çay içtiğimizde, birlikte tuttuğumuz nöbetlerde “evlatlarımızla (öğrencilerimizle)” ilgilenmemizde müthiş şeyler öğreniyorum. Bugün aramızda geçen konuşmayı siz dostlarımla paylaşmam için izin istedim. Sağ olsun kırmadı beni. 

Bakın yukarıda bile size anlatacağım hadisenin bir girişini, bir izahatını, bir açıklamasını ya da ne bileyim şerhini yapma ihtiyacı duyarak başladım yazmaya. Yanlış anlamayın sakın! Herkes aynıdır demiyorum. Fakat toplum olarak çok enteresan bir yapıya büründük. Bugün Nurhayat ablamla yine eğitim ve yaşadığımız hadiselerle ilgili sohbet ettik. O kadar etkilendiğim ve birey olarak kendimi hesaba çektiren şeyler anlattı ki adeta dilim tutuldu. Konuşmamız ne hikmetse “insanların birbirini anlaması” veya “izahatlı/açıklamalı konuşmalara” geldi. Nurhayat ablam konuşmasının bir yerinde bana dedi ki:

-“Gökmen, ben seninle konuşurken, anlatmak istediğim şeylerin açıklamasını yapma ihtiyacı hissetmiyorum. Senin bakışlarından benim ne demek istediğimi çok net anladığını anlıyorum. Ama maalesef toplum olarak bu özelliğimiz neredeyse silinmek üzere.”

Nurhayat abla bu ifadeyi kullanınca bir anda günlük, haftalık, aylık ve hatta yıllık görüştüğümüz eşimiz, dostumuz, arkadaşlarımız hatta evlatlarımız aklıma geldi. Film şeridi gibi geçti gözlerimin önünden. Hatta konuşma sonrası abdest alacaktım ama çeşmenin başında hala film izlemeye devam ettim. Ya sahi biz nereye gidiyoruz arkadaşlar? Üstüne üstelik Nurhayat ablanın sözlerinin etkisi daha hafiflememişken Ramazan ağabeyin bu minvalde söylemi kulaklarımdan girince ruhum sanki alabora oldu. N’olur söyleyin dostlar biz ne zaman böyle olduk? Ne güzel, çocukken ya da önceki dönemlerde konuşmalarımızın ardından açıklamaların yapıldığını hiç hatırlamıyorum. Meslek grubu ya da sıfatı ayırt etmeden söylüyorum inanın, hiç açıklamalı ifade hatırlamıyorum. Anamdan, babamdan, öğretmenimden, ustamdan, kalfamdan, arkadaşımdan…kimseden açıklamalı cümleler işitmedim. Peki, bizi “açıklamaya mecbur kılan şeyler” neler? Hııı, işte tam da yeri işte!

- Güven kaybolduysa,

- Adalet yitirildiyse,

- İnsanlık ayaklar altına alındıysa,

- İnsanlar 10*20 cm ebadında sanal aleme hapsedildiyse,

- Bile isteye yanlışlar yapılıyorsa,

- Önyargılar, tek hâkim ve karar verici duruma geldiyse,

- Empati hayatımızdan silindiyse,

- “Adamım” kelimesi sadece kuklalar için kullanılıyorsa,

- “Aşk” kelimse anlamını yitirip köpeğe ya da başka hayvana kullanılıyorsa,

- Doğru sözlüleri onuncu köyden kovuyorlarsa,

- Dürüstlük ve hamiyetperverlik kavramı eski çağlarda bırakılmışsa,

- Her bir yanımıza yaptırdığımız estetiklerle duygularımız kaybolduysa,

- Her kapıyı parayla ya da siyasi güçle açarız felsefesi hit olduysa,

- Kelimeler anlamlarını yitirdiyse hayatımızda,

- …
Hadi, gel de sen karşındaki insana gönül rahatlığıyla, açıklama yapmamanın verdiği mutlulukla konuş! Yok azizim yok. Pek az var böyle konuşmalar. Bu yüzden, elli iki yaşında gördüğün, “ablam” dediğin, yüreğinin ve fikrinin rahat edip olanı/olduğunu düşündüğün şeyleri rahatça, şerh etmeye ihtiyaç duymadan konuşabiliyor olduğun birisinin varlığı sizlere bu satırları yazdırabiliyor. Daha önceleri yazdığım bir makalede; “Yahu şu iyi insanlar toprağa mı girdi?” diye yazmıştım. Şükrediyorum Rabbime. İyi insanların hepsi toprağa girmemiş. Hatta konuşmamızın sonunda:
-“Gökmen altmış beş yaşına kadar çalışacağım, evlatlarımla, evimle çok mutluyum” dedi. Gerçekten de öyle. Zaman zaman gözlemliyorum ablamı. Bir anne, abla, hatta baba, abi oluyor. “Yok/hayır/değil” türünden olumsuzluklarla değil olumlu imge ve dizelerle kalplere nakış işliyor. Benim gibi kardeşlerine de “İyi ki varsın Nurhayat ablam” demek düşüyor. 
Unutmayın! İyi insanların hepsi toprağın altına girmemiş. İyi olalım ve iyilere rastlamanın dikkatine kesilelim.
Kalın sağlıcakla…

Gökmen CAN 
Eğitimci Sosyolog