Toksik İnsler

Gökmen CAN | Eğitimci | Sosyolog

TOKSİK İNSLER

“İns” Arapça kökenli bir kelime olup beşer, insan topluluğu anlamına gelse de “insan türü” anlamına da gelmektedir.  Tür derken de hayvanlar aleminde olduğu gibi farklılıklar değildir. Asıl anlaşılması gereken şey, iyi ve kötü, güzel ve çirkin, doğru ve eğri özellikleri taşımasıdır. İşte, zamanımızda özellikle gençler arasında çok yaygın olarak kullanılan “toksik” yani zehirli kavramını da bazı “insler” için kullanabiliriz.

 “Toksik inslere” yaşam alanımızın hemen her yerinde rastlayabiliriz. En yakınımızdan başlayarak en uzak ve en ilgisiz olduğumuz kimselere kadarki alanlar “toksik inslerle” çevrelenmiş olabilir. “Toksik insler” öyle ruh sıkıcı mahlukatlardır ki adeta karşılaştığı insanların tüm yaşam enerjilerini tüketebilir, hayattan kopartabilir ve adeta saç baş yoldurabilir. Zehirli yılana benzerler. Yılan nasıl ki küçük bir ısırışla zehri tüm vücudun ücra köşelerine kadar etki ettiriyorsa işte bu “toksik insler” de hayatımızın tüm hücrelerine etki edecek kadar bizi hayattan bıktırabilirler. Aslında bunları tanımak, onların farkına varmak çok da zor bir şey değil. Çünkü bakışlarından ses tonlarına, vurgulamalarından gülüşlerine, yürüyüşlerinden iletişimlerine varıncaya kadar basbas ben buradayım diye bağırırlar. Bazen çok çekici, entel dantel, ağzı laf yapan ve sözde yetenekli olarak görülseler dahi maskeleri yatsıyı beklemeden düşer. Hele ki bir de sizinle çok küçük bir soruncuk yaşasalar var yaa, bak bakalım neler oluyor neler. Sizleri ve dahi sevdiklerinizi “toksik inslerden” uyarmak adına, onları gördüğünüzde “çalıyı dolaşmaya razı olmanız” adına o kimselerin birkaç özelliğini sıralayayım ki hem onlara yaklaşmayın hem de bana dua edin.

Sınır kabul etmezler. Tanışmanızın ilk saniyesinde ve yıkamadığı sürece de sürekli sınırları aşmayı denemekten vazgeçmezler.

Dilleri yalanlarla yol arkadaşı olmuştur. Vazgeçmek gibi de durmazlar.

Herkesi kullanışlı bir aparat olarak görmeye meyillidir, isteklidir ve bu konuda çok aşırı cüretkârdır.

“Bana bana hep bana” der fakat “sana yok sana yok” derler.

Beklenti içindedirler ve sürekli akışı kendilerine akıtmak film fırıldaklığındadırlar.

Her konuda kendilerini haklı görür, hep kendilerinin en iyiyi bildiğini söyler ve bunu kabul etmeyecek imalara bile tahammülleri yoktur.

Herkesi suçlamaya bayılırlar. Sorumlu tutmak onlara haz verirken sorumlu olmaktan haz almazlar. Çünkü toksitler eleştirilmeyi sevmezler.

Dilleri, freni patlamış gibidir. Öyle çok konuşurlar ki hata üzerine hata yaparlar. Bu hatalar bazen çok kötü neticelerle kendini gösterir. Yalnız bu “toksik insler” banane modundan da taviz vermezler.

Dedikodu onların hazzı yaşamada nirvana noktasıdır. Öyle zevk alırlar ki adeta…tövbe tövbeeee. Neyse daha fazla bunu açmayayım.

Dinlemek kavramını hayatlarından çıkartmışlardır. Hatta bence hayatlarına hiç almamışlardır da.

Duyguları, düşünceleri, ruh halleri öyle karmaşık ve enteresan bir haldedir ki inanılmaz kişilik bozukluğu yaşarlar.

Hata kabul etmeme, özür dilememe, hasetten vazgeçmeme başlıca yol arkadaşlarıdır.

Sadece kendi hayatları önemlidir. Acının da sevincin de en büyüğü ve en acayip halini kendileri yaşarlar/yaşamışlardır.

Sizi görmezler, görmezden gelirler, en güzel günlerinizi berbat etmede adeta ellerinden geleni artlarına bırakmazlar.

Tepkileri bile “toksik” tir.

Sizin iyi ilişkilerinizi kaldıramazlar. Kudururlar. Çamur ve çirkef adına ne kadar *okluk varsa her şeyi sizin kaybetmeniz için yaparlar.

Bazen sessiz kalırlar ve mazlum rolü oynarlar ama onların çığırtkanlıkları için bir harf duymaları ve şartlanmış psikolojisi yeterlidir.

Bazen de öyle konuşurlar ki siz ne kadar haklı da olsanız, haksızlık yapmanız noktasında adeta şüphe duymaktan geri duramazsınız.

Enerji menerji bırakmazlar. Mutluluğunuzu gırtlağınızda bırakır. Sizi övmeye kalkışması şeklindeki hareketi adeta sizi gömmeye yöneliktir.

Ahlaksız, küfürbaz, iftiracı, lakap takıcı, küçümseyici ve ötekileştirici tavırların leş yuvasıdır.

 

“Toksik inslerle” aramıza sınır koymalıyız. Bu gibi insanlarla aramıza sınır koymamız bizi güçlü kılar ve ruh sağlığımızla birlikte esenliğimizi de koruruz. Kendimize duyduğumuz saygı ve ailemizle birlikte paydaşlarımıza gösterdiğimiz özenin gereği olarak sınır koymaktan çekinmemeliyiz. Hatta ilişkilerde sınır koymak, sağlıklı ve mutlu ilişkilerin temel taşlarındandır. Sınır koymamız için de öncelikle sınırlarımızı belirlememiz gerekir. Daha sonra sınırlarımızı dile getirmeliyiz. Buna kayıtsız kalındığı takdirde de gereken şey ne ise (ilişkiyi kesmeye varan bir evrilme) onu yapmalıyız.

Sınır iyidir! Hele hele “toksik moksiklere karşı” daha da iyidir. Beni dinleyin, geç kalmayın. Hayatımızdan ne kadar “toksik def etme başarısını” yakalarsak o kadar huzur buluruz.

Kalın sağlıcakla…

Gökmen CAN

Eğitimci Sosyolog