SOYKIRIM VAHŞETİNDEKİ SAĞIRLIK VE KÖRLÜK ÜZERİNE
SOYKIRIM VAHŞETİNDEKİ SAĞIRLIK VE KÖRLÜK ÜZERİNE
İnsanlık tarihinin geçmişine yönelik bir geri gidişte bulunduğumuzda, ne yazık ki, “soykırım” gibi karanlık bir “lekenin” varlığını göreceğizdir. Bu, günümüzde de “sağır ve kör dünyanın” aldatıcılığıyla devam etmektedir. Soykırım, sadece bir halkın ya da etnik grubun yok edilmesi olarak tanımlansa ve anlaşılsa bile, aynı zamanda insanlığın onurunu ve vicdanını da ayaklar altına alınıp yok etmeyi amaçlayan bir fütursuzluk, vahşilik, vicdan yoksunluğu ve insanlık tarihinin en garabet sayfalarında yer alan garabetin ta kendisidir. Bu vahşilik ötesi, merhametin ve insanlık onurunun en çok yara aldığı noktası, korkunç eylemlerle, tarihin çeşitli dönemlerinde en azılı şekilde sergilenmiş ve bunun karşısında da insanlığın “aklı selim-merhamet” özellikleri Ye’cüc Me’cüc kavminin hapsedildiği gibi bir yere hapsedilerek 2024’ün bunu okuduğunuz dakikalarında bile sürdürülmektedir.
Soykırım, tüm insanlığın, tüm devletlerin gözleri önünde gerçekleşmiş/gerçekleşen olan bir suçtur. Soykırım aynı zamanda bir grup insanın diğerine karşı şiddet kullanması olarak kalmayıp, o grubun kimliğini ve varlığını tamamen yok etmeyi amaçlayan bir “insanlık dışı” uygulama vahşetidir. Bu, insanlığın en karanlık ve utanç verici anlarından biridir.
Gazze, yıllardır zulüm ve insanlık dışı saldırılara maruz kalan bir bölge olarak tarihin en kanamalı yeri olarak kayıtlara geçmiştir. Yapılan saldırılar, sadece binlerce Müslümanın hayatını değil, aynı zamanda “insanlık” onurunu da hiçe saymak anlamına gelmektedir. Tarihsel olarak, Gazze'nin yaşadığı acılar, uzun süredir devam eden bir çatışmanın ürünüdür.
Gazze'nin tarihi seyrine bakıldığında, o topraklara yönelik çeşitli işgal ve saldırılarla dolu bir geçmiş görülür. Bu saldırılar, Gazze'nin yerli halkının yani Müslümanların yaşamını, varlıklarını ve geçimini-geleceğini olumsuz etkilediği gibi, bölgedeki (aslında geniş perspektifte bakıldığında tüm Orta Doğu, tüm Mezopotamya) altyapıyı da büyük ölçüde tahrip etmiştir/etmektedir/edecektir.
Sözde siyasi çekişmelerin/oyunların/kurguların ortasında kalan Müslüman Gazze, uzun yıllardır ekonomik ambargo altında yaşamakta/yaşamaya çalışmakta ve temel insani ihtiyaçlardan yoksun bırakılmaktadır. Bu durumun açıklaması olarak hiçbir geçerli bir mazeret sunulamaz.
Gazze'ye yönelik son sekiz ayı aşkındır devam eden saldırılar, uluslararası toplumun dikkatini bir kez daha çekmiş (!) ve bu zulme karşı tepkiler (!) yükselmiştir. Ancak, tarih bize gösteriyor ki, barış ve adalet için çaba sarf etmek ve insanlık dışı saldırıları durdurmak için daha fazla iş birliği ve kararlılık gerekiyor. Aslında sadece ve sadece “samimiyet ve aklı selim” gerektirmektedir.
Gazze'nin acı dolu tarihine tanıklık eden herkes, bu zulme karşı sessiz kalmamalı ve insanlığın ortak değerleri için mücadele etmelidir. Bu trajik tarih, insanlığın geleceği için bir uyarı niteliği taşıyor ve benzer felaketlerin tekrar yaşanmaması için acil eylem gerektiriyor. Vicdan ve merhamet yoksunluğu ve soykırım orjinli yapılanmalar bölgedeki tarihsel, siyasi ve sosyal dinamikler, sorunun çözümünü daha karmaşık ve daha çözümlenemeyecek hale getirmiştir.
Bilindiği üzre Filistin sorununun kökenleri, 19. yüzyılın sonlarında başlayan Siyonizm hareketi ile başlamıştır. 1948 yılında İsrail Devleti'nin kurulması ve ardından gelen Arap-İsrail savaşları, Filistinli Arapların büyük bir kısmının yerinden edilmesine/sürgün edilmesine/kovulmasına neden olmuştur. 1967’deki “Altı Gün Savaşı” sonrasında İsrail'in Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs'ü işgal etmesiyle birlikte bölgedeki gerilim daha da artmıştır. Bugün, Gazze Şeridi, İsrail ablukası/yıkımı/soykırımı altında olup, ciddi insani krizlerle karşı karşıyadır.
Gazze Şeridi, yaklaşık iki milyon insanın yaşadığı yoğun nüfuslu bir bölgedir. Abluka nedeniyle ekonomik fırsatlar sınırlı, işsizlik oranı yüksek ve temel ihtiyaçlara erişim de kısıtlıdır. Sağlık hizmetleri yetersizdir ve eğitim altyapısı büyük ölçüde zarar görmüştür. Sürekli elektrik kesintileri, temiz suya erişim sorunları ve gıda güvenliği krizi, Gazze'deki yaşam koşullarını daha da zorlaştırmaktadır. Hatta ve hatta ortadan kalkmıştır da diyebiliriz. Refah bölgesinde canlı canlı insan yakmaları bile “Modern Firavun-Çağdaş Nemrut” nasıl olunur konusunun sahnelenmesi halini almıştır. Artık tüm insanlığın/devletlerin/milletlerin/coğrafyaların “bir Musa bir İbrahim ve bir Muhammedi şuur halkasında” birleşme zamanları gelmiş ve geçmiştir bile. Biliyorum birçok kimse konuştuğumuz/yazdığımız/paylaştığımız bu şeylere “el hareketleri çekip dillerini de kötü suratlarının tercümanı olarak” göstereceklerdir. Ama hiç de umurumuzda değil. Biz yine “anlayan Allah’ın takdiri ile anlamıştır, anlamayan da inşeAllah bir gün Allah’ın takdiriyle anlar” temennisiyle dilimize-dinimize-varlığımıza yakışır şekilde tekrarlayalım. Belki nasiplenenler olacaktır. İnsani çözümler için şunları tekrarlayabiliriz:
A-Abluka Kesinlikle ve İvedilikle Kaldırılması Ekonominin Canlanması Gerekir
Gazze'ye/Gazzelilere uygulanan ablukanın/ablukaların kaldırılması/yıkılması, insani ve ekonomik kalkınma için ön koşuldur. Sonrasında serbest ticaretin ve mal akışının sağlanması gerekir. Böylece de bölgenin ekonomik potansiyeli artırabilir/artar. Uluslararası toplum denilen “Modernite Temsilcileri (!)”, Gazze'nin/Filistin’in yeniden inşası için ekonomik kalkınmayı desteklemelidir. Tabi insanlıkları kalmışsa. Bu arada “halklara” sözümüz yok tamamıyla. Sözümüz “yönetici” konumundaki kimseleredir.
B-Sağlık ve Eğitim Hizmetlerinin Müslüman Kültüre Uygun Olarak Yeniden Oluşturulmalı
Sağlık ve eğitim hizmetlerine yatırımın Gazze/Filistin halkının yaşam kalitesini artıracak olması bir gerçektir. Lakin öncelikle tüm yönleriyle planlanıp projelendirilerek alt yapı hazırlanmalıdır. Uluslararası yardım kuruluşları ve hükümetler, hatta Müslüman ülkeler bile bir araya gelerek sağlık altyapısını güçlendirebilir ve eğitim alanındaki tüm projeleri destekleyebilir.
C-Koşulsuz Barış ve İnsani Diplomasi
Nasıl olursa olsun (!) ama Müslüman toprağı ve beldesi olan, Müslümanların kadim yerleşim yerleri olan topraklar barışla anılmalı ve bunda da insani değerler diplomasisinin etkin rol üstlenmesi gerekir.
D-İnsan Haklarına Saygı ve Hukukun Üstünlüğünün (!) Gerekliliği Göz Ardı Edilmemeli
Bölgedeki tüm aktörlerin insan haklarına saygı göstermesi ve hukukun üstünlüğünü benimsemesi gerekmektedir. Keyfi tutuklamalar, işkenceler, saçma sapan ruh hastalığı kökenli söylem ve eylemlerle insan hakları ihlalleri sona erdirilmelidir. Yaptırım uygulanacaksa bu ihlalcilere (!) uygulanmalıdır.
E-Normal Yaşama Dönmek İçin Gazze ve Filistinlilere Psikososyal Destek Verilmelidir
Uzun yıllar süren çatışmalar, Filistin/Gazze halkı üzerinde derin psikolojik yaralar bırakmıştır. Çocuğu yaşlısı, erkeği kadını, sağlamı engellisi, amiri memuru, şehirlisi köylüsü ne kadar insan varsa hepsinin ciddi bir psikososyal desteğe ihtiyacı vardır. Çünkü kimsenin görmediği sayıda ölen, yaralanan, parça parça olan yakınları ve diğer insanları görüp silah, top, roket ve nükleer saldırılara maruz kaldılar. Psikososyal destek programları, savaşın travmatik etkilerini hafifletmek ve toplumsal iyileşmeyi sağlamak açısından elzemdir.
Hadi buyurun dünyanın en “insani” vasıflarını taşıdığını söyleyen tüm yardımseverler (!).
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN
Eğitimci Sosyolog