Ne İstiyorsunuz?

Gökmen CAN | Eğitimci | Sosyolog

NE İSTİYORSUNUZ?

Dostlar merhaba,

Her günümüzün karmaşık duygular ve düşünceler içinde geçmesini isteyenlere karşı

“Ne istiyorsunuz?” diye hiç yüksek sesle haykırdık mı?

Ürkmeden, korkmadan, çekinmeden, insanlık sınırları ve edep içerisinde bizi rahatsız eden şeyleri hiç dile getirdik mi? İtilip kalkılan bir mazlumu gördüğümüz zaman, mazlumun önünde siper olup

“Dur!” deyip de zalime karşı dik durduk mu?

Evet, insanız ve bunun elbette gereklilikleri vardır. İnsanız ve insanlığımızla; sergileyeceğimiz/sergilediğimiz şeylerle değer kazanırız. Bu değerlerin en önemlilerinden biri de kendimize karşı saygınlık kazandıracak zenginlik ve davranış kalıplarıyla bezenmiş kişiliğimizdir. Kişilik öyle bir özelliktir ki nerede olursak olalım hemen kendisini açık eden bir özellikler bütünüdür.  

Yaşamımızın artı ve eksi olarak yaşanmışlığının altında hep “kişilik” denen yapı vardır. Kompleks bir bütünlüktür. Göründüğü kadar görünmezlik özelliği de vardır. Bu özelliklerin ikisini de oluşturan temel etkenler vardır. Öncelikle aile yapısı, yetiştiğimiz çevre, toplumun kültürel yapısı ve değerleri, ekonomik düzen, siyasal yönetimler ve yöndeki etkilemeler, yaşanmışlıklar ve yarım kalan duygu ve arzular, yani aslında her adım, her nefes, her saniye kişiliğin birer kilometre taşlarıdır.  Bu yazımızda sizinle bir özellik üzerinde konuşacağız. O da “hak aramak” konusu, “kendini/kendimizi/bizi/mazlumu savunmak”, “ne istiyorsunuz” diyebilmek yönüdür.

Adana’nın varoşlarında büyüdük. Gerçi Adana dediğiniz yerde, elli yıl önce birkaç mahalle hariç diğer yerlerin hepsi varoştu. Çalışıp okula gittiğimiz için sadece bir pazar günümüz vardı. Oyun oynama, mahallede gezme, parka gitme (5 km yürürdük) dışında bir şey yoktu yaptığımız. Bunları yaparken de tabii her daim baskıyı ensemizde hissederdik. Babamızın atacağı dayak ve hakaretlerden annemizin süpürge sapıyla terbiyeleri önemli şeylerdi! Yaramazlık yaptığımızdan da değil hani. Haklı da olsak anamız bizi döver eve alırdı. Niye mi? Başka mahalleden gelen çocuklar topumuzu alırlar ve biz de topumuzu kurtarmak için onlarla kavgaya, dalaşmaya tutuşuruz. Anamız sesimize gelir ve kaçınılmaz son: İçeriye alınır ve kolay gelsin! Hatta öyle bir baskı unsuru vardı ki; mesleğe başlayacağım ve babamın “sus”, “sessiz kal”, “suya sabuna dokunma” türünden telkinleri beni adeta abandone ediyordu. Tabii dinlemedim. “Tamam” dedim geçtim. Çocuklarımı da onun telkin ettiği gibi yetiştirmedim. Haksızlık karşısında “susarsanız gün gelir gerçekten susturulursunuz” diyerek yetiştirmeye gayret ettim.

Yaşadığımız çevre başta olmak üzere, ilimizde, bölgemizde, ülkemizde ve dünyanın her bölgesinde yaşanan ve ses çıkartılması gerektiği yerde ses çıkartmalıyız. Yıllardır birlikte olduğumuz arkadaşlar benim “susmayan” biri olduğumu bilir. Hatta bu “susmazlığımı”, “dava arkadaşım” dediğim kimselerden gelen yanlışlara bile gösteririm.

Bazen acı veren şeylere rastladığımız oluyor. Ne gibi? Menfaatlerin önde tutulması, davanın ve dostluğun önüne geçilmesi, temel insani değerleri ayaklar altına alınması durumları gibi. Ne yapalım, hesap sormayalım mı? “Hayırdır gardaş sen ne ayaksın” demeyelim mi? Yapılan istismar edici hainliklere “dur” demeyelim mi? Hırsıza hırsız, küfürbaza küfürbaz, zalime zalim, haine hain, menfaatçiye menfaatçi, asalağa asalak, kibirliye kibirli, arsıza arsız, namussuza namussuz, yalancıya yalancı, döneğe dönek, aklı evvele aklı evvel demeyecek miyiz? Vallahi de derim, billahi de derim, tallahi de derim. Sonucu ne olursa olsun derim. Susmam. Beyefendiliğimi bozmadan bana ve aileme, davama ve ülkeme, yoluma ve yoldaşıma, inancıma ve maneviyatıma karşı alçakça saldıranlara karşı “hayırdır gardaş siz ne ayaksınız ne istiyorsunuz, siz kimsiniz” sorularını çok net sorarım.

Değerlerimiz saldırılsın susalım, kültürümüzün altına dinamitler dizilsin görmeyelim ve susalım, tarihime ve ceddime küfredilsin duymayalım susalım, göz göre göre halkıma yalan söylensin duymayalım ve susalım, mazlumlar itilip kalkınsın görmeyip geçelim, Allâh’ın nimet olarak verdiği renkleri saçma sapan ilkel benlikleri hoş göstermek için kullananlara karşı görmeyelim duymayalım, yalan söylenirken yalan söyleyenlerin önünde durmayalım öyle mi? Yok öyle üç kuruşa beş köfte. Yeri geldi mi en üst mercilere bile “bizden ne istiyorsunuz kardeşim” diyecek kadar dirayetli ve cesaretli birer ferdiz artık. Ana babalarımızın pısırık yetiştirdiği bizler kırk yıl öncesinde değiştik. Toplum değişti. Dünyaya entegre olacağımız yerleri iyi bilir hale geldik! Çok şükür.

Ne demiş Mehmet Akif Ersoy:

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım! ...
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
İrticanın şu sizin lehçede manası bu mu?

Umarım anlatabilmişimdir!

Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN
Eğitimci Sosyolog