MEYDAN BOŞ MU KALSIN?
Sesli Makale Dinle Değerli okurumuz, browser'ınız maalesef ses dosyasını desteklemiyor
MEYDAN BOŞ MU KALSIN?
(“Hooop, Devam Et Mürsel!”)
Bütün zerrelerim adedince halisane bir niyetle ve sorulduğu vakitte hesabını verebilmenin huzurunu yakalamak niyetiyle başlıyorum yazıma.
Üç haftayı deviren bir yazı yazmama kararından sonra kıymetli dostlarım ve ailem bildiğim okuyucularımızın telkinleriyle bir daha ara vermemek şartıyla tekrar kalemimizi elimize aldık ve şu an sizlerle bu satırlarda buluştuk. Her birinize ayrı ayrı teşekkürü bir borç bilirim.
Kimilerine göre yazmak, insanın iç dünyasına bir yolculuktur. Kimilerine göreyse toplumu aydınlatma çabasıdır. Yalnız birçok yazarın derdi sadece yazmak olmayıp; aynı zamanda hadiseleri anlamaya, anladıklarını anlatmaya ve anlattıklarının da mümkünse anlaşılmaya çalışmaktır. Lakin, işte tam da bu noktada sahneye, okurlar kitlesinin içinden yükselen bazı önyargılar, kötü niyetler ve adını anmaya dilimizin varmadığı türlü karanlık maksatlar kendini göstermeye başlıyor. Yahu, söyler misiniz hangi yazar (!) hayallerle yazıyor günlük meseleleri? Dili döndüğünce, bilgisi oranında ve samimiyeti derecesinde yazma çabasında olan bu insanlar yazmaktan vaz mı geçsinler? Bu yüzden soruyorum: Değerleri ve kıymetleri miras bilerek memleket sathında dillendirmeyi borç bilenler bu sahadan çekilsin de meydan boş mu kalsın?
Bir yazar düşünün. Kalemi kâğıdına değdiği an hemen, “Bu kim oluyor ki bize akıl versin?” nev’inde homurdanmalar başlıyor. Daha ilk cümle ve ilk satır bitmeden “Kesin bir çıkarı var” ucuz ve iğrenç yaftalamaları yapıştırılıyor. Hele hele bir de toplumsal bir meseleye, kanayan bir yaraya dokunmaya kalktıysa, vay o kalem tutan elin sahibinin haline! “İnandıklarıma ve yoluma saldırıyor!”, “Değerlerimize ve kıymetlerimize dil uzatıyor!”, “Daha dün neydi bugün kim oluyor da”, “Bu kim ki bizim örf ve âdetlerimizi anlasın!” şeklinde kulak tırmalayan sesler, her köşeden bas ve tiz şekilde ruh sıkamaya başlıyor. Yahu, bir dur, bir anla, anlamaya çalış ve soluklanın da! Okuduğun cümlelerde hangi kelime ki seni bu kadar çileden çıkardı?
Birkaç Örnek Vereyim:
Bir yazar dostum, toplumun ekonomik durumunu ele alan bir yazı kaleme almıştı. Yazının özü, doymak bilmeyen tekelleşme zihniyetindeki üç beş kişi ve kuruluşun manipülatif hamleleri ve bunların yol açması nedeniyle toplumun her kesiminden insanların sırtlarına daha fazla yük binmesi üzerineydi. Ama alın size tepki: “Bu, adam şu ideolojinin reklamını yapıyor!”, “İdeolojisinin savunuşuyla birlikte değerlerimizi eleştiriyor!” İnsaf yahu! Adam fakir fukaranın ve tüm memleket insanının derdine çare arıyor. Siz cümleleri nerenizden anladınız ki kimleri çağırıyorsunuz?
Bir diğer yazar arkadaşım, kadın hakları üzerine bir yazı yazdı. Yalnız dikkat buyurmanızı rica ediiyorum: Hak dediğim ne radikal bir feminizm çağrısı ne de toplumu yıkacak devrimci bir fikir. Yalnızca "Kadınlar da insan, öyle değil mi?" minvalinde birkaç cümle. Ama gelin görün ki, "Aile yapısını bozuyor!", "Batılı zihniyetin esiri olmuş!" diye taşlanmaktan kurtulamadı. Yahu, adam bu toplumda temel kabul gören İslam dinine müntesip ve Peygamber Efendimizin de işaret ettiği gibi kadınların insan gibi yaşaması için neler yapılmalının çarelerine doğru bir ışık tutmak çabasında. Siz kimin, neresini eleştirip itham ediyorsunuz? Az bir dur da! Dur, sakince anlamaya çalış, düşün, yapabiliyorsan analizini yap. Ortaya konan teze karşı antitesin varsa da onu adam gibi ortaya koy da! Eşek kaçtı semer düştü misali ortalık velveleye verilip duruluyor. Yazık oluyor yazık.
Gelelim bana. Peki ya ben?
Benim hikâyem daha başka. Yazdığım her satırda, “bana taş geldi!" diyen kimselerin karşımıza çıkması gerçekten moral bozmaya ve mide bulandırmaya yetiyor sevgili dostlar. Kendi kültürümüzü, örfümüzü, dinimizin ruhunu anlamaya ve anlatmaya çalışıyorum. Fakat ne hikmetse, bu çabam birilerinin egolarını rahatsız ediyor. Hakikati arayan her kalemi, kendi kurdukları tahtlarından indirip linç etmek âdeta bir spor haline getirmiş zevatlar mevcut buralarda. İlim onların tekelinde sanki. Bilmek denildiğinde sadece kendileri akla gelmeli. Her şeyin en doğrusunu ve iyisini kendileri bilir. Be kardeşim insanız ve biz yazarların malzemeleri bu toplum ve bu dünya. Bu memleketin sorunlarını, halkımızın sıkıntılarını, gençliğin ve yarınların nerelere ve nelere gebe olduklarını yazmayıp da ne yapacağız? Yahu, atılan her taşa kafa uzatmak da nedir ya? Sıkıntıyı ortaya koyar, çareyi bilgi ve dilimiz yeterliliğinde söyleriz. Başını neden uzatırsın atılan taşa? Kırılırsa da kendinde bir şey aramaya başla başkalarına laf yetiştirmeye çalışma.
Yazılarımda toplumsal yozlaşmayı eleştirdiğimde, “Sen kim oluyorsun ki?” sorusuyla karşılaşıyorum. Dinî konularda bildiklerimizi nakli ve akli olarak paylaştığımızda, “Din âlimi misin!” lakırdıları kulak tırmalıyor. Ne kadar saldırılırsa saldırılsın artık umurumda değil. Biz, bu meydanı cins kimselere mi bırakacağız? Kendi ideolojilerini hakikat diye yutturmaya çalışanlara mı? Kendi saltanatını korumak için hakikatleri çarpıtanlara mı? Yok yok, alayına; “hooop attır Mürsel” repliğiyle cevap verir devam ederiz.
Hakikat Neden Rahatsız Eder ki?
Hakikat, çoğu kimsenin aynada görmek istemediği çıplak bir gerçektir. Çoğu zaman kendi hatalarımızı, yanlışlarımızı göz önüne serer. O yüzden de yazanı değil, yazılanı tartışmak gerekir. Ancak gelin görün ki, birçoğu eleştiriyi kişisel alıp “Bize savaş açtı” diye algılanmaktadır. Oysa mesele ne sen ne de ben; mesele, hepimizin iyiliği. Ama ne gam efendim ne gam!
Meydan Boş Kalmayacak!
Neticede dostlar, bu meydan hiçbir zaman boş kalmayacak. Çünkü hakikatin sesi kısılamaz. İster önyargıyla ister kötü niyetle gelsinler; yazılmaya, anlatılmaya ve hakikatler savunulmaya devam edilecektir. Çamur atanlar, iftira edenler, anlamadan eleştirenler hep olmuştur ve olacaktır. Yalnız unutulmasın ki, hakikati savunanın değil çamur atanın elleri kirlenir. “Hooop rahat et Mürsel!”
Ve şu da bilinsin ki: Bir kalem sustuğunda, bir toplum karanlığa hapsolur. O yüzden yazmaya devam edeceğiz. İster anlamaya çalışılsın ister yanlış yorumlansın. Biz kalem kağıdımızla varlığımızı sürdüreceğiz. Hakikati tüm gerçekliğiyle anlatmayı kendimize bir borç bileceğiz. Yani bunları yapmayalım da meydan boş kalsın mı? Tabii ki hayır! “Hooop devam et Mürsel!”
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN
Eğitimci Sosyolog Yazar