MASLAHA

Gökmen CAN | Eğitimci | Sosyolog

MASLAHA

Maslaha (maslahat), sözlükte “doğru, düzgün ve kusursuz olma; iyilik, uygunluk, yarayışlılık” gibi manalar içeren “salâh” kelimesinden türetilmiş olup “bir şeyin maksada uygun özellikte olması, fesadın zıddı, iyi, uygun, elverişli, yararlı, iyi olana ulaştıran” anlamlarına gelir; isim olarak çoğulu mesâlihtir (Lisânü’l-ʿArab, “ṣlḥ” md.; Tâcü’l-ʿarûs, “ṣlḥ” md.; Tûfî, Şerḥu’l-Erbaʿîn, s. 18-19). Ama biz daha yalın bir ifadeyle şöyle diyebiliriz: Maslaha, iyiliği ve yararlılığı esas alan bir ilke olarak, İslam hukukunda ve ahlaki düşüncede önemli bir yer tutar. Bu makalemiz, maslaha kavramını doğru anlamak, doğru uygulamak ve bu değer üzerinden toplumsal farkındalık oluşturmak için kaleme alınmıştır.

Bu konuyu ele almamızın bir maksadı var ve bu maksat aslında “maslahayı beyan etmek”“maslaha kelimesini kullanıp anlamına uygun davranmayanlara” bir bakış açısı kazandırabilmek ve belki onların “maslahaya uygun” davranmasıyla da ecre ve sevaba nail olmaktır. Şimdi rica etsem bu satırları okuduktan sonra içeriği konusunu, ele alınan ifadeleri düşünür ve bir muhasebede bulunur musunuz? Dilerseniz sorulara başlıyorum:

-Emin biri olduğunuzdan yana emin misiniz?

-Hayatı adalet ve dürüstlük üzerine kuruyor musunuz?

-Dilinizden zarar gelmeyeceğine kani misiniz?

-Fikir oluğunuzdan kirler akmadığınızdan yana rahat mısınız?

-Hayatınızı menfaatler üstü yaşıyor musunuz?

-İçiniz ile dışınız aynı düzlemde mi ilerliyorsunuz?

-Gizli hesapların ele geçirdiği biri misiniz?

-Bildiklerini gerçek anlamda bilen mi yoksa hayallere mi mahkumsunuz?

-Ayaklarınızı takoz olarak kullanmıyorsunuz değil mi?

– Söylemleriniz ve eylemleriniz uyum içinde mi?

– Davranışlarınızın maslahaya uygun olduğuna gerçekten inanıyor musunuz?

Bu soruları çoğaltabiliriz. Bizim asıl maksadımız bu toplum içinde yaşayan/yaşadığını zanneden kimselerin kendilerine gelmelerine vesile olmaktır. Gerekirse tüm olaylar bütün çıplaklığıyla ortaya koyulmalı. Çünkü öyle kötü bir zamandayız ki kiminle karşılaşırsak karşılaşalım yüzde yüz emin olma duygularını yaşayamıyoruz. Hele ki manevi konularda sürekli bir istismar edilme korkusuyla titreyebiliyoruz.

Bir yerde patron, müdür, yönetici, başkan ya da her ne sıfatla yetkili oluyorsak; acaba verilmiş statünün rolünü yerine getirebiliyor muyuz acaba? Kurum ve kuruluşların elektriklerini, sularını, kağıtlarını, malzemelerini ve nakitlerini gerçekten yerli yerinde kullanıyor muyuz? Daha açık sorayım: “Herhangi bir kurum ya da sivil toplum örgütünde yetkili birisiniz. Oranın elektriğini kullanarak telefonunu şarj eden bir kimseden bir lira yerine on lira alıp, oturmadığınız odada dört saat boyunca klimayı açık bırakanlardan mısınız?” Bir de “ikram edilen çaya atılan şekerleri eksiltip de aşırı rahatlıktan uçak kalkış saatini kaçırarak maslahaya binlerce lira zarar veriyor musunuz?” Hatta “İnsanlara hak ve hakikatleri anlatmak için on liralık yol parası yerine yetmiş beş lira harcayabiliyor musunuz?”

Basit birkaç örneği şöyle verebiliriz:

Mesela Trafik Kurallarına Uymak

Bir insan, trafik ışıklarında kırmızı ışık yanarken durup geçmiyorsa bu, sadece kendisi için değil, diğer sürücüler ve yayalar için de maslaha sağlar. Çünkü kurallara uymak, kazaların önlenmesi ve herkesin güvenli bir şekilde yolculuk yapması için önemlidir.

Buradaki Maslaha: Toplumun genel güvenliğini ve düzenini sağlamaktır.

Mesela Geri Dönüşüm Yapmak

Bir kişi atıklarını geri dönüşüm kutularına atıyorsa, çevrenin korunmasına katkıda bulunur. Bu davranış, doğal kaynakların israfını önler ve gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakılmasını sağlar.

Buradaki Maslaha: Hem bireysel hem de toplumsal yarar, çevreyi koruma bilincidir.

Mesela Yolda Bulunan Eşyayı Sahibine Teslim Etmek

Bir kişi yolda bulduğu bir cüzdanı sahibine ulaştırırsa hem başkasının mağduriyetini önlemiş olur hem de kendi ahlaki sorumluluğunu yerine getirir. Bu davranış, toplumsal güveni ve adaleti pekiştirir.

Buradaki Maslaha: Bireysel doğruluk ve toplumsal güvenin artırılmasıdır.

Evet, sevgili dostlar bu sorulara vereceğimiz cevaplar olumsuz ise vay halimize. Eğer olumlu ise de ne mutlu bizlere. Tüm kadim değerleri alt üst edecek derecede bir fütursuzluk, hesapsızlık, aymazlık ve başı bozukluk şeklinde bozuk plak misali dönüp duran kimselere dikkat etmeliyiz. Herkesi kendimiz gibi görmemeli ve bilmemeliyiz. Her güzel söz sahibini “hatip, üstat, edebi kişilik, hoca vs.” gibi görmemeliyiz. Hem söze bakacağız hem de sözü söyleyene. Söz doğru ise kimden gelirse gelsin kabul etmek erdemliliktir. Aynı şekilde söz yanlışsa da kimden gelirse gelsin onu reddetmek ve karşısında durmak da bir onur, haysiyet, şeref ve erdemlilik meselesidir. İnsanları kandırmak, yalan yanlış ifadelerle zihinleri bulundurmak ve doğruların sesini kesmek için kumpaslara esir olmak gerçek anlamda kötünün de kötüsüdür.

Yetkili ya da yetkisiz bir kimse olduğumuzu sayalım. Her kim ve ne sıfata sahip olursak olalım biz ancak hak ve doğru olanı yapmayla mükellefiz. Kendimize göre değil de hakkaniyete ram olarak yaşamalıyız. Doğruyu söylemek ve hakikati savunmak, insanın onurudur. Maslaha, yalnızca bireysel fayda değil, toplumsal bir ahlak ilkesi olmalıdır. Sözlerin ve eylemlerin uyum içinde olduğu bir toplum, adalet ve iyilik yolunda ilerler. Geliniz, maslahayı hayatımızın her alanına taşıyalım ve her sözde, her davranışta iyiliği esas alalım.

Kalın sağlıcakla…

Gökmen CAN

Eğitimci Sosyolog Yazar