Madagaskar'lı Vali

Gökmen CAN | Eğitimci | Sosyolog

MADAGASKARLI VALİ

               Şu birkaç haftadır bayağı bir alıp vermelerdeyim hayattan ve hayattakilerden. Yanlışa yanlış demenin yanlış sayıldığı, doğruya da yanlış demenin doğru sayıldığı bir dönemin içindeyiz. Doğrular ve yanlışlar birbirine karışmış ve hatta bile isteye karıştırılarak bu yanlışlara zorlanmaktayız. İster kabul et ister kabul etme deyip “ya bu deveyi gütme ya da bu diyarı terk etme” diye istenmeyen iki seçenek arasında bırakılmak isteniyoruz. Nihayetinde de “motooorr” diyerek sahneler çekilmeye başlanıyor. Ama kim hangi rolü oynuyor, kim hangi karakteri gözler önüne seriyor teker teker görüyoruz.

               Devletler noktasında da bireysel noktada da kullandığımız bir ifade vardır. Bu ifade içinde bulunduğumuz hal-ü ahvalimizin adeta kısa bir tercümesi gibidir. Neydi bu ifade? Evet, evet düşündüğünüz şey. Tam dilinizin ucuna gelen şey. Hadi hatırlayın da! Gerçekten bakın şimdi yazdıktan sonra, “yaa tam da diyecektim ama dilimin ucunda bekliyordu” diyeceksiniz. Evet bu söz şudur: Zor zamanlardan, birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz dönemlerden geçiyoruz.

               Her ne kadar bazı kimseler bu ifadeyi alaya alıp, fıkra konusu yapsalar bile gerçekten hayatında böyle bir ifadeye muhtaç dönemi/dönemleri yaşamamış kimsecikler yoktur. Hele ki bizim gibi kadim bir devlet geleneği, kültürel zenginliği olan devletlerin ve bu devletleri oluşturan güzide ailelerin olduğu toplumların belki de her günü bu sözle birlikte geçmektedir. Hani, biri biterken öbürü de başlar denilen dertlerle hızlı tren yolculuğu gibi hızlı musibetler geçişi içinde yol alıyoruz. Nasıl yaşadığımızı anlayamayacak duruma da gelmiyoruz desek ifadelerimiz eksik kalır. Neler görmüyor neler yaşamıyoruz ki? Kimlerden ve nerelerden nelere maruz kalmıyoruz ki? Vicdansızı, merhametsizi, utanmazı, arsızı, hırsızı, düzenbazı, satıcısı, menfaatçisi, serserisi, terbiyesizi, mütekebbiri ve haini de çıkıyor karşımıza, bunların tam zıt özelliğine sahip olan insanlar da çıkıyor. Lakin bu ikinci gruptaki insanlar çok az rastlanır hale geldi. Yani ne kadar doğru, dürüst, çalışkan, üreten, yenilikçi, ilerlemeci, geliştirici, toparlayıcı ve uzlaştırıcı rol oynasan da illa ki yaranman için ilk gruptaki tipitip insanlar gibi davranmanı istemektedirler. Sen de ya savaşa devam diyorsun ya da pılını pırtını toplayıp da gidiyorsun.

               Geçen gün uzun zamandır görüşmediğim bir dostumla bu konuya dair teatide bulunurken bana bir fıkram/fıkramsı bir mesele anlattı. Teşbihte hata olmaz derler ya hani; işte, bunu söylettirecek bir mesele. Tabi bu sadece mesele. Olay Madagaskar’da geçiyor. Mesele bu ya, Madagaskar’daki ilin birine yeni bir yönetici (vali) atanmış. Bu atandığı il ise okuma oranı yüksek, felsefi mülahazaları fazla fakat bir o kadar da tuhaflıklar içinde yaşayan kimselerden oluşmuş bir ilmiş. Gelen ve beğenmedikleri bir yönetici olursa hemen kelimeleri süsler püsler ve merkeze bildirirlermiş. Merkez de tabii ki gerekeni yaparmış. (!) Neyse, bizim vali bey yeni görev yerine gitmiş. Ahalinin biri geliyor üçü gidiyor, tanışma, konuşma derken birkaç gün sonra üç beş ağzı süslü laf yapan çok okumuş (!), yalnız aylak aylak gezen birileri gelmiş. Ziyaret sonrasında evrak kayıta bir dilekçe verirler. Dilekçe şöyle: “Sayın valimiz, bizler çok iyi konuşan, felsefe bilen, yalnız bir işi ve mesleği olmadığı için de kızlarıyla evlendirmek istemeyen gençleriz. Bu insanların yüzünden bazı ihtiyaçlarımızı gideremiyoruz. Buna istinaden de sizin, bizim ihtiyaçlarımızı karşılamanız için bir ke*ha*e açmanızı rica ediyoruz.”

               Tövbe tövbee! Vali şoklarda. Ne yapalım ne yapalım diye düşünürken kendisince aklına bir çözüm gelmiş ve memura:

               – “Yaz kızım! Vermiş olduğunuz dilekçeye konu olan isteğiniz yeni vali gelene kadar askıya alınmıştır.”

               Kendisince bir çare bulmuş bulmasına ama ne kadar askıya almış orasını bilmiyoruz. Hasılı kelam dostlar karşımızdaki durumlar ne kadar zorlu olursa olsun, çözüm üretmede geçiciliği ya da günü kurtarmayı amaçlamamalıyız. Kalıcı ve en doğru hamleyi yaparak çözüm formülünü işleme koymalıyız. Biri eksilecekmiş, diğeri bölünecekmiş, öbürü toplanacakmış, falancası çarpılacakmış, mış mış da mış mış. Sorunları köktenci şekilde çözmeli. Kararlı ve iradeli olmalı. Keyfiyeti bekleyerek, “bu hamlenin yapıldığı zaman çok manidar” hezeyanlarıyla söylenecek sözlere aldırış etmememiz gerekir. Yolların açılması için temizlik yapılması gerekiyorsa yapılmalıdır. Çünkü ne devlet ne aile ne de anasının doğurduğu bir insan bir daha gelmeyecektir. Kesin çözümlerin merkezi ve mercii olmalıyız.

Kalın sağlıcakla…

Gökmen CAN

Eğitimci Sosyolog