ISABELLA ROSSELİNİ
Sesli Makale Dinle Değerli okurumuz, browser'ınız maalesef ses dosyasını desteklemiyor
Isabella Rossellini’yi tanımam etmem. Görmüşlüğüm de yoktur duymuşluğum da. Ta ki bir arkadaşın sosyal medya paylaşımını görene değin. Gördüm ve dedim ki; doğruysa ve bu kişi de gerçekse -ki olmasa da olur- muhakkak yazılarımda yer vermeliyim. Yazı ben ve benden üst yaştakileri ilgilendiriyor sanmayın. Hepimizi yani alayımızı ilgilendiriyor. İnanmayan olursa dört dakika sabretsin, okusun ve görsün. Ya, bu kadar da doğru mu olur? Evet, olur ve olmuş işte.
Alın size 50’yi aşıp 60’a yaklaşanlara, kendilerinde ne gibi değişiklikler olduklarını sordukları sonrasında alınan cevaplardan bir demet. Ben ikna oldum.
1-Ailemi, kariyerimi ve pozisyonumu sevdiğim yılların ardından, şimdi eski arkadaşlarımı sevmeye başladım. Hatta onların varlığının ne demek olduğunu daha güçlü anladım. Boşa geçmiş diyemem çünkü yaşıyorken geri dönmem kâr sayılır ve mutluluk heybeme bir güzellik koydum.
2-Bir atlas olmadığımın farkına vardım. Dünyayı omuzlarımda taşımam gerekmiyor. Bu da çok doğru ne diyeyim. Benle ilgisi olmayan ve hatta kırk yıl değil yüz yıl yaşasam da aklıma gelmeyecek olan kişilerin şeylerinin derdini yükleneyim ki!
3-Meyve sebze satanlarla pazarlık yapmayı bıraktım. Sonuçta, birkaç kuruş fazla ödememle cebimde bir delik açılmayacağını biliyorum ama o birkaç kuruş, zavallı adamın kızının okul masraflarını ödemesine yardımcı olabilir. Hakikaten öyle oluyor. En azından ben ve tanıdığım dostlarımda da bunu gözlemliyorum.
4-Taksi şoförüne ödeme yaptığımda, para üstünü almıyorum. Ekstra para kazanmak yüzüne bir tebessüm kondurabilir. Ne de olsa benden çok daha fazla yoruluyor. Hem insanları mutlu etmek varken neden onların mutluluğuyla mutlu olmayayım ki? Bana da yazık daa! Hem mutlu ederim hem de mutlu olurum. Kâğıt parçasının mutluluğu nefes alıp jest mimikleriyle belli eden bir canlının mutluluğundan âli değil.
5-Yaşlılara bu hikâyeyi anlatmıştınız demeyi bir kenara bıraktım. Ne de olsa, bu hikâyeler hatıralarını canlandırmalarına ve geçmişi tekrar yaşamalarına yardım ediyor. Hem onların da konuşmaya, anlatmaya, deşarj olmaya ihtiyaçları var da!
6-İnsanları hatalı olduklarında bile düzeltmemeyi öğrendim. Ne de olsa, herkesi mükemmel yapma sorumluluğu bana ait değil. Huzur mükemmeliyetten çok daha önemli. Elli defa kapısına gitmişsindir, yüz defa konuşmuş anlatmışsındır. Anlamıyor olduğunu artık uzun sürede anlamayı bir kenara bıraktım ve huzurum için daha makul bir süre ve rota takip etmeye başladım.
7-Cömertçe ve bolca iltifat ediyorum. Ne de olsa, bu yalnızca karşımdakine değil, benim de ruh hâlime iyi geliyor. Eşime, çocuğuma, arkadaşıma, evladım dediğim öğrencilerime, alışveriş yaptığım manav kardeşime, fırıncıya, hatta yolda el emeği göz nuru el işi yaptığı sabun bezlerini yapan yaşlı teyzeme ve su satanlara, gözlerimin gördüğü ve irtibata geçilebileceğini anladığım herkese karşı iltifatı esirgemeden yapıp duruyorum.
8-Kıyafetlerimdeki kırışıklığı ya da bir lekeyi dert etmemeyi öğrendim. Netice itibariyle, kişilik görünüşten daha çok öne çıkar. Leke çıkmıyormuş, bir ip kaçmış, mışmış da mışmış. Yahu havalar ne kadar iyi olursa olsun yeter ki sizin havanız iyi olsun güzelliğiyle, küçük şeyleri dert edip hayatımda büyük mutluluklardan mahrum kalmak istemiyorum.
9-Benden farklı kişilerle tartışmaktan kaçınıyorum. Ne de olsa, onlar iyi ilişkiler yürütmenin önemini bilmiyor olabilirler ama ben biliyorum deyip hayatımın durgunluğuna fırtınaları elimle davet etmiyorum. Ne gereği var kardeşim riske; dalgakıranlar boşuna mı var? Yap, işlet, öğret, miras bırak ve yaşa kardeşim yaşa. Tartışmadan, severek, anlaşarak, yorulmadan yaşa.
10-Beni kirli oyunlarıyla saf dışı bırakmak isteyen biri/birileri olduğunda, sakinliğini koruyorum. Nihayetinde, ben ne kirliyim ne de kimseyle bir yarış halindeyim. Bunu da son yıllarda iyice bir hayat felsefesi olarak benimsedim. Otuz yıllık dostlukların bencilliklere satıldıklarını gördükten sonra artık ne arkadaş ne hoca ne akraba ne bilmem kim hiç de umurumda değil. Temizliğimden eminim, abdestimden şüphem yok. Bakacak olanlarda ayna karşısına geçip baksınlar diye temenni eder noktayı koyarım. Nokta. Ötesi yok.
11-Duygularımı ifade etmekten kaçınmamayı öğreniyorum. Ne de olsa, beni insan kılan duygularım ve düşüncelerim de. Sevmekten korkmam, kabul edemeyeceğim şeyi aleni söylerim. Beğenip beğenmemekte özgürüm. Kırmadan, dökmeden, usulünce ve güzellikle muhakkak ifade ederim.
12-Bir ilişkiyi koparıp atmaktansa egomu bir kenara bırakmanın daha iyi olduğunu öğrendim. Sonuçta ego tek başıma olmama neden olacakken ilişkiler asla yalnız kalmamamı sağlıyor. Bunun anlamı da her önüne geleni ve gelenleri “buyur geç” demek değil. Elimden geldiği kadarıyla “yetkili servis” bilinciyle hareket ederim. Gerisine de “tevekkül” tabelasının olduğu yöne yol alırım.
13-Her günü son günümmüş gibi yaşamayı öğrendim. Ne de olsa, öyle de olabilir. Gençken aklımıza ayda yılda bir gelen “kulluk” kavramı bu yaşlarla birlikte “orijine” yerleşiyor. Doğru da zaten. İster kabul et ister etme. Ergenlikte günde üç futbol maçı yapan ben okulda ikinci kattaki sınıfıma çıkarken nefesim yetmiyor, belim böğrüm ağrıyor ve bunların da bazı şeyleri hatırlatmasına engel olamıyorum. Hatırlamak, akılda bulundurmak da bir noktada mutlu ediyor. Her an tetikte yaşamanın güvenilir içselliğini yaşıyorum.
14-Beni mutlu eden şeyleri yapmayı öğrendim, ne de olsa ben kendi mutluluğumdan mesulüm, başkasınınkinden değil. Kaçınmam! Başkasını mutlu etmekten de kaçınmam; aile fertlerim, kardeşlerim, dostlarım. Ama “mutlu olmak istemiyorum” diyerek bir iki denememi boşa çıkaran kimselere de saniyemi vermem. Hatta zihnimi bile meşgul etmem. Herkes kendi mutluluğunun mimarıdır. Ben de bir mimarım. Nokta.
Gökmen CAN
Eğitimci Sosyolog