Hiç Dua Ettik mi?
Tüm iyi niyetim ve tüm sıkıntıya sokacak nefsi düşünce ve sözlerimle önce kendime sesleniyorum: “Hiç dua ettik mi?”
“Dua etmeyen mi vardır” dersiniz şimdi. Evet insanoğlunun geçmiş ve şimdi var olan her bir ferdi ele alınarak söylenebilir ki; dua etmek neredeyse herkesin yaptığı bir ameldir. Fakat dua etmek derken de…
Darda kaldığımız bir vakitte bize iyilik yapana dua etmişizdir.
İhtiyacımız olduğunda ihtiyacımızı giderene dua etmişizdir.
Bize hediye alana dua etmişizdir.
Bize dua edene dua etmişizdir.
Herhangi bir olaya şahitliğimizde, olaya müsbet yaklaşana dua etmişizdir.
Evladımıza, eşimize, kardeşimize, arkadaşlarımıza ya da başka kimselere belki durduk yere, aklımıza geldiği anda dua etmişizdir. Çünkü duanın gücüne inanan bir kültüre sahip toplumuz. Doğrudur. Duaların kabul edeni Allah-u Teala olduğuna göre, her şeye kadir olduğuna göre, O’nun için hiçbir şey zor olmadığına göre ve hem kendisinin ayetlerinde hem de bizlere bir “uyarıcı ve müjdeci” olarak gönderdiği Rasulü ‘nün hadislerinde önemle belirtildiği hasebiyle dua ediyoruz değil mi? Bakın ayetlerde ne buyuruluyor:
- “Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin ki duanızı kabul edeyim.” (El Mü’min (Gâfir) Sûresi/60)
- “Rabbinize yalvara yakara ve sessizce dua edin. Çünkü O haddi aşanları sevmez.” (El A‘râf Sûresi/55)
- “Darda kalanların, kendisine yalvardıkları zaman duasını kabul eden ve onları sıkıntıdan kurtaran kim?” (En Neml Sûresi/62)
Peygamber Efendimiz Aleyhisselam “Bir Müslümanın, yanında bulunmayan din kardeşine yapacağı dua kabul olunur. Bir kimse din kardeşine hayır dua ettikçe, yanında bulunan görevli bir melek ona, ‘Duan kabul olsun, aynı şeyler sana da verilsin.’ diye dua eder.” (Müslim, Zikir 87, 88; İbni Mâce, Menâsik 5) buyurmuştur.
Ayet ve hadisleri fazlalaştırabiliriz lakin dikkatinizi çekmek istediğimiz şeye hemen geçmek için hemen sözlerime girmek istiyorum. Genel hatları ve anlamıyla çoğunlukta bize ya da başkalarına iyilik yapıp faydası dokunan kimse için hep dua ediyoruz değil mi? Peki içimizin ısınmadığı, bize kötülüğü dokunan, nahoş şeyler yapan, insanlara zarar veren ve bugün, başta yaşadığımız sosyal çevreyi paylaştığımız paydaşlarımız kim olursa olsun, ne kadar kötülük yapmış olurlarsa olsunlar, hiç onlara dua ettik mi? Bizim ya da sevdiklerimizin dedikodularını yapan, insanlar arasındaki muhabbeti bozmak isteyen, kendi çıkarları için koşan, bilerek ya da bilmeyerek yanlış kararlar verip de düşüncesizce davranan kimseler için dua ettik mi?
-Allah ıslah etsin.
-Allah ona doğruluğu kısmet etsin.
-Allah hidayet versin.
-Allah şeytanın ve nefsin şerrinden onu korusun.
-Allah ona basiret ve hakkaniyeti nasip etsin.
-Allah ona güzellikler versin.
-Allah yanlışlarını görmeyi kısmet etsin.
…
Türünden dualar ettik mi hiç? Bize kötülük yapmış olabilir, iftira atmış olabilir, tanışmanızın başından itibaren olumu bir elektrik alamamış olabiliriz bir insandan. Peki, dua ettik mi ona? Ya bize zararı da dokunabilir, doğrudur ama ıslahı ya da kalbi yumuşasın diye dua ettik mi?
Değerli dostlar, inanın söylediğim şey çok önemli. İki gündür kafamın içinde dönüp duruyor hadiseler. Evet, bu hususu biliyoruz ama öyle bir yerden pencere açılıyor ki bazen tümüyle silkeleniyorsunuz. Çünkü bu konu çok can yakıcı ve bu can yakıcılığı hafife indirecek veyahut ortadan kaldıracak şeye vesilenin dua olduğuna inanıyorum. “Kötüdür dediğimiz veya hoşlanmadığımız” birine dua etmiyor ve akabinde de sürekli onun için kötü sözleri dilimizden döküyorsak inanın döktüğümüz o sözlerin vesvese olarak karşı tarafın kalbine ya da nefsine üflenmesi, aşılanmaya çalışması belki de iyi olabilecek bir hastanın “fişini çekmek” konumuna getirecektir. Şeytan ve nefis zaten kötülüğü ister ve yayar. Halbuki ne kadar da haz almasak ne kadar da kötü olduğunu bilip görmek istemesek bile, ona dua etmemiz akabinde ne malum sözlerinizin onun kalbine tesir etmeyeceğini, meleklerin o insanın kalbinin yumuşayıp hakkaniyete yönelmesine vesile olmayacağını nereden biliyoruz!
Yaşadıklarımız aslında hayatımızın merkezine koyduğumuz şeylerle ilgilidir. Anlıyorum, biz de bazen o hataya düşüyoruz, bazen fiiller sözlerin önüne geçebiliyor lakin hakikat noktasında da belli gerçekler varsa da onu önce nefsimize sonra da çevremize nasihat etmeliyiz. Al-i İmran suresi 110. ayetinin anlamı neydi: “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz…”
Hadi gelin bu andan itibaren kim varsa hayatımızda hoşlanmadığımız, haz almadığımız, kalbimizin doğrulmadığı, görmek istemediğimiz kim varsa, nefsimizi yere serelim, dilimizden Allah rızası için dualar dökülsün. Olur ya; belki melekler dualarımızla o kişi veya kişilerin kalbinin yumuşamasına vesile olurlar. Tersten bakın bir de: Sizden hoşlanmayan, yaptığınız hata ve yanlıştan zarar gören birisinin siz hayırla, iyilikle ve samimiyetle, halis bir kalple dua ettiğinizi duydunuz ve hissettiniz. Kendinizi nasıl hissedersiniz? Ben kendi adıma kendimi kötü hisseder ve hemen halimi, sözlerimi, düşüncelerimi düzeltme yoluna girerim. Allah bizleri hayırlara vesile olanlardan eylesin der ve halimi elimden geldiğince değiştiririm. Gelin değişelim. Bir dakika garantisi olmayan ömrümüzün son anında bile olsa bir doğruya daha tutunalım. Allah rızası için niyet edelim ve hemen duaya başlayalım.
(İlham kaynağı olan dostuma teşekkür ederim. Allah kendisinden razı olsun.)
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN
Eğitimci Sosyolog