Diyanet İşleri Başkanlığına Açık Çağrımız ve Teklifimizdir
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞINA AÇIK ÇAĞRIMIZ VE TEKLİFİMİZDİR
Her şeyi yoktan var eden ve hiçbir şeye benzemeyen, zamandan ve mekândan münezzeh olan Allah’a hamd olsun. O var iken hiçbir şey yok idi. O, her şeyi yarattıktan sonra da hiçbir şeye muhtaç olmadan vardır.
Değerli dostlarım, kıymetli okuyucular,
Hemen bugünkü yazımızın çok farklı olduğunu girizgahtan da anlamışsınızdır. Teveccüh göstereceğinizden hiç şüphe duymuyorum. Yazımızın sonunda da gereken dilek ve temennilerimizi ilgili makamlara bizlere yakışan şekilde ulaştırmaya gayret edelim.
Gece saat kaç bilmiyorum. Bakmadım da zaten. Gerek de duymadım hani! Sebebi? Bende kalsın. Arşivi karıştırırken, kavramlar, kelimeler ve cümleler arasında gezinirken kıymetli ağabeyim Ramazan YÜKSEL Beyin yaklaşık üç yıl önce kaleme aldığı bir yazıya rastladım. Okuyunca tamam dedim; işte bunun üzerine bir teklif yapmalıyım devlet ricaline. Kabul edilir edilmez orası benim sorunum değil. Benim sorunum sadece bana “fikrim geldi” dedirten Ramazan ağabeyimle omuz omuza vermektir. Çabalama bizden muvaffakıyet Rabbimizdendir. Tekliften önce Ramazan Yüksel ağabeyimin yazısını size sunmak isterim. Okuyalım ve ardına değerlendirmeyi ve teklifimizi dile getirelim:
“Dua edelim birbirimize. Sabah kalkalım, Ailemize dua edelim. Hemen peşine komşumuza, sonra bizim için çalışan kamu görevlilerine, aşkla sarılsınlar işlerine. Askerimizin muzafferiyet ve cesaretlerine. Polisimize. Ki; Allah ailelerine ve milletimize bağışlasın. Başımızdakilere, Allah salihlerle beraber eylesin, doğru kararlar alsınlar! Selam verelim sağa sola, esenlik içinde kalsınlar.
Dua edelim komşu illerimize. Mersin'e Antep'e Hatay'a Niğde'ye. Niğde dua etsin Kars'a, Hakkâri'ye. Hakkâri; İstanbul Tekirdağ'a. Koca İstanbul el açsın Ordu, Sinop ve Artvin'e. Ordu da Fatsa’da toplansın. Ey Muğla, bu Cuma senin için el açıyoruz Mevla'ya. Ankara coşkun akan sel gibi; Kilis, Mardin. Hey! Peygamberler şehri Urfa! Duamızı duyuyor muşunun? Bak yalnız değilsin, gelmesen de senin için el açtık Malatya! Gülesin Kahraman Maraş! Aydınlık yüzlü insanların şehri Aydın, esnafın harman olduğu şehir Kayseri! Vallahi senin selametin için göz yaşı döküyoruz! Mahsun kalma Van, Tatvan, Şemdinli, Eruh! Korkma, bin bir fitneye rağmen sağlam bizde, hâlâ o ruh!
Ellerimizi ağzımıza dayayıp avazımız çıktığı kadar haykırarak, ey Fas! Biliyor musun bugün duamızda sen vardın! Sabret Tunus! Haftaya dualarımız sana! Ey İslam’ın kahraman evladı Mısır kardeş, söyle, duamızda ne isteyelim sana? Ey Nazlı Karabağ, dön artık esas yurduna, sen Azeri’yi, Azeri seni özler, sever! Ey Kahraman Millet haydi, sırmalar saç sağ soluna, inciler diz yoluna! selam olsun Şanlı Türkün Bayrağına! Haydi artık sarılma vakti, nükleer silahların karşısında lâl kesildiği duaya!”
İnanın çok etkilendim. Bu dua zincirinin iç ve dış etkisini, rüzgarını düşündüm de… Harika kelimesi az kalır diye de düşünüyorum affınıza sığınarak. Hani teklifimi defalarca gözden geçirip hayalini kurduğum ve domino etkisi denilen etkiyi anlık olarak yaşadığım için şimdi tuşlara basarken bile yüzümdeki tebessüm adeta beni huzura yelken açtırdı.
Hutbelerimizde illerimiz birbirlerine dua etsinler. Hep komşu olup da birbirlerini yeren ve fıkralarla birbirini kötüleyen komşular olmayalım. Kimse böyle iftiralar atmaya yeltenmesin. Komşular dar günde de bol günde de yanımızda olan kimselerdir. Biz atalarımızdan böyle gördük.
Hem aynı sınırlar içinde olmamız ve sınırlarımız kendi içimizde komşu olmasa bile, aynı bağın üzümü olmamız hasebiyle de birbirimize can olmalıyız. Dil kalbin aynasıdır ve kalbe güzel mesajlar iletebilen bir organdır. Birbirimizi böyle sevelim. Bir memleket adı duyduğumuzda garip garip dönüp de “bunlar da kim” türünden bakmayalım.
İşte tam da burada birinci teklifim: Diyanet İşleri Başkanlığımızın bu konuyu değerlendirmeye almasını rica ediyorum. Her hafta her il başka bir il ile “DUA KARDEŞİ ŞEHİRLER” olsun. Kalplerimiz sadece afetlerde ve acı olaylarda olmasın. Huzura huzur katmak için de olsun. Tüm camilerde “namaz öncesi vaaz” ya da “hutbe sonunda” bu dileğimiz gözden geçirilerek hayata geçirilsin.
İkinci teklifimiz ise “DUA KARDEŞİ ÜLKELER” hususudur. Düşünün bir kere, Ramazan ağabey yazısında Fas ülkesini zikretti. Her hafta bir ülkeye ya da birkaç ülkeye dua etsek; hem de hiçbir şey beklemeden ve istemeden, sadece “Tebliğin Yüce Modeli” Muhammed Aleyhissaletu Vesselamın ümmeti olarak ruhumuzla, benliğimizle dua etsek… Çok güzel olur çook. Büyükelçiler, o ülkenin vatandaşları ve diğer ülke ümmetleri koskoca ülke olarak hakkımızda ne düşünür? Elbette ki milyonlarca ağabeylerimiz, kardeşlerimiz bize dua ediyor diyecekler! Mukabelede bulunmak isteyecekler değil mi? Sonra da ağabey olarak sana; bu işin organizasyonu sende ağabeyim, senin liderliğinde dua kardeşliğini genişletelim diyecek. Olayın sağlayacağı ekonomik, siyasal, askeri boyutlarını geçin efendim geçin. Siz “nükleer silahların karşısında lâl kesildiği duaya!” bakın. Emin olun olayların evrilen yönlerini de kontrol edecek bir hüsnü niyetle yaklaşırsak var yaaa!
Yazımızın ulaştığı, ulaştırıldığı müftülük makamındaki büyüklerimiz ve onların bağlı oldukları ve bizim de asıl çağrımızı duyurmak istediğimiz ve icabetini beklediğimiz Diyanet İşleri Başkanlığı makamından adım/adımlar beklemekteyiz. Biz ciddiyiz. Nasıl ki kılıcın tutulma şeklinden kınından çıkartılmasına kadar olan sembollerin anlamlarını biliyorsak, duanın da ne olduğunu biliyoruz elhamdülillah.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN
Eğitimci Sosyolog