Belirsizlik ve Bencilliğin Sonu "Yıkımdır!
Bugün kiminle görüşüp, hangi dostumla konuştuysam “konu” hep aynı. Yurt sathında ya da yurt dışında, kamu kurum ve kuruluşlarından sivil toplum kuruluşlarına, bazı özel sektörlerden sınırlı sorumlu tüm yerlerdeki temel sorunlar neredeyse aynı sorunlarla varlıklarını devam ettirmeye çalışmaktadırlar.
Evet, şu anda ilk kıblemiz olan ve Müslüman dünyası olarak “Bizim olan ve bizim kalacak olan” Filistin sorunu çok büyük bir üzüntüyle kanamaya devam ederken, bakıyorum, inceliyorum ve takip ediyorum ki bazı şeylerin “sorun” olarak kalmasında ve “çözülemeyişinde” yine aynı sorun veya sorunlar yumağı var.
Kurum danışmanlığını yaptığım ve varlıklarıyla bulundukları bölgelere umut olmaya, yara sarmaya devam eden, ülke sathında çok büyük faydalara vesile olan kurumların sistematikliğinden örnek vererek açıklayacağım şeylere dikkat etmenizi rica ediyorum. Özellikle sivil toplum örgütleri olarak gönüllü kuruluşların, kamu gönüllüsü olan yönetim ve kadrolarının dikkatini çekmek istiyorum. Benden söylemesi diyorum ve takdirinize bırakıyorum:
BELİRSİZLİK BERTARAF EDİLMELİ
Öncelikle “belirsizlik” durumu ortadan kaldırılmalıdır. Hem de çok acil bir şekilde bertaraf edilmelidir. Belirsizliğin hâkim olduğu her yer “viran” olmaya mahkumdur. Biz insanız; aklımız ve irademiz, bilgimiz ve düşünebilme yetimiz var. Bunları bir kenara itip de “karavana” atışlardan hoşlanıyorsanız ona bir şey diyemem. Ama muallak da kalan şeylerin içten içe “küf” ve “rutubete” sebep olup sonra da “kronik çaresiz” olarak sonu yıkım olana kadar gider ve dağılırız. Bu nedenle “belirsizlik” hayatımızda yer almamalıdır. Belirsizliğe mahal verecek kişi “evladımız, kardeşimiz, eşimiz, dostumuz ve bilmem kimimiz olsa” bile asla müsaade etmemeliyiz. Çünkü “çözümsüzlük”, kuru inat ve yapılan işin cahilliğiyle daha da artar. Çözüm üretebiliyorsanız, neyi-niçin-neden-nasıl-kimle gibi soruları açıklayabiliyor ve bunlar da ilgililerce dikkate alınmıyorsa “iyi uykular” deyip başka bir limana gitmekten öte bir şey kalmaz bize.
BENCİLLİKTEN SIYRILMA ESASI
Bencillik öyle bir hastalıktır ki; babayı oğuldan, abiyi kardeşten, cemaati hocadan, işçiyi patrondan ayırır. Hele ki bu bencillik “para” merkezli ise o zaman daha berbat bir durumun varlığıyla karşılaşırsınız. Hani “çıkartın kağıtları, sözlü yapacağım” diyen bir öğretmen tiplemesinin u dönüşündeki şaşkınlığa bin çeker bir dumura uğrama ortaya çıkarsa yandık ki nasıl yandık. Kendine doğru yontma, bir sana üç bana zihniyetinin paylaşma stratejisi ancak “yıkım” getirir. Teslimi yapılan mevki makamların “çiftlik” misali kullanımı dağları bile un-ufak eder bir pervasızlıktır.
Bencillik öyle bir hastalık ve yıkımdır ki, ortaya çıktığı yerde ne dost ne arkadaş ne yaren ne gönüllü ne de çalışan bırakır. Bu tip insanları hayatlarımızdan, kurumlarımızdan temizlemedikçe iş bilmez belediyeler gibi zarar üstüne zarar açıklayan bir yer haline geliriz. Çalışma yok, hizmet yok, insana ve savunduğun davaya samimiyet yok, gurur ve onur ortalardan kayıp şeylerin varlığı çok olan bir yaşamda sonuç; fitne, tefrika, ayrılık, yalancılık, şeref yoksunluğu dolu bir yaşamı istemiyorsak “bencillik” hayatımızdan silinmelidir. Bunu hayatımıza yerleştirip düzenimizi bozacak kimselerin de gözlerinin yaşına bakmadan onları silip atmalıyız. Korkmayın lütfen, çekinmeyin ve en az o benciller ve üç kağıtçılar kadar cesur olun. Benciller “ateş” olsalar cürümleri kadar yer yakarlar. Korkmayın. Korkak davranmayın. Sorumluluktan kaçmayın.
NET OLUNMALI
Net olunmalıdır. Dava adamı psikolojisi ve güdülenmesiyle çıktığımız hayat yolculuğunda her türlü durum ve pozisyonda “net” olmalıyız. Kararlı attığımız adımları “küçük çıkarlar peşinde koşan cüceler”, “aklı evvel olan sözde aklı selimler”, “yakınımıza otağ kurmuş sözde bilge modelleri”, “para-para-para felsefesinde Napolyon’u arattıracak ilkesizleri” jet hızıyla ekarte edip, halis niyetle çalışan ve emek veren kimselerin emeklerini yüceltmemiz gerekmektedir. Net olan insanlar dikkate alınmalı. Kaçak güreşen ve gözleri fırıldak gibi dönen, bir şey demeden/sormadan kendi açıklarını aşikâr eden kimseleri “babalarının çiftliği” zannettikleri yerlerden el etek çektirilmelidir. Bundan asla imtina edilmemelidir. Çünkü “dava” diye bakılan bir kurum, “halka” mal olmuş bir kurum, “binlerce insana hayır kapısı olan” bir emek sistemi kimsenin ilkelliklerine kurban edilmemelidir.
Unutmamalıyız ki “sahip çıktığımız” oranda “sahip çıkılanlardan” oluruz. Ne dünya ne hayatımız ne de hayatlarına güzellik sunmak için ortaya çıktığımız kimselerin hayatı, bencil, iradesiz, net olmaktan uzak yaşayan, tevriye esaslı yaşamı kendisine yol eyleyen kimselerin hayatlarından değersiz değildir. Bu yüzden “değer” kavramının da tüm anlamlarını öğrenip yaşamda “ilke” olarak belirginleştirmemiz gerekmektedir.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN
Eğitimci Sosyolog