Tek Başımıza Kalamıyoruz!
Özellikle sokak röportajlarında daha net biçimde şahit olduğumuz şöyle bir gerçek var: Kimse kendisini eleştirmiyor. Evet, sorduğunuzda herkesin sosyal çürümeden, ekran bağımlılığından, yozlaşmadan çokça şikâyet ettiğini afili sözlerle dinliyoruz. Ancak kimsenin aklına “ben eleştirdiğim o sosyal çürümenin neresindeyim? Ekrandaki ahlaksızlıklardan rahatsızken bir an olsun telefonu elimden bırakabiliyor muyum ya da bir gece bile televizyonu kapatabiliyor muyum evimde?” diyerek öz eleştiri yapmak gelmiyor.
İnsanın kendi nefsini eleştirebilmesi zor bir meseledir kabul ediyorum. Hatta dinimizde “nasuh tövbe” kavramının tüm günahları affettirebilecek güce sahip olmasının hikmetlerinden biri de budur belki de. Zira tövbe eden insan en başta ilgili günahı yaptığını kabul eder, bahanelere sığınmadan kendini kınar, samimi bir pişmanlık duyar ve bir daha yapmamak üzere Allah’a söz verir. Bu şekil tövbe kapısı her daim açıktır. Bence burada dikkat edilmesi gereken nokta ise tövbenin bireysel bir eylem olarak yapılıyor olmasıdır. Yani birey hatasını itiraf ediyor, pişman oluyor, kendini kınıyor ve Rabbinden af diliyor, eğer bir kul hakkı varsa da ilgili kişiden helallik istiyor. Tövbe süreci bu açıdan baştan sona bireysel bir süreç gibi görünüyor.
Tövbenin bireysel yönünün çok daha ağır basmasının birçok hikmeti vardır elbette; ancak, psikolojik olarak da tek başına kalan insanın kendini hesaba çekmesinin ve tabiri caizse kaçacak yerinin kalmamasının yaptığı hatayı kabul etmesinde ve pişmanlık duymasında büyük etkisi vardır. İnsan, grup ortamında iyilikte yarışabileceği gibi günahta da yarışabilir. Çünkü sosyal psikolojiye göre birey, grupla hareket ettiğinde sorumluluğu paylaştığı için o sorumluluk zamanla anonim hale gelir ve sorumsuz davranmaya başlayabilir. Yani tek başınayken asla yapmayacağı şeyleri grup içinde yapabilir. Bundan dolayı gerek fiziksel olarak gerekse de psikolojik olarak bazen yalnız kalmaya ve kendimizi hesaba çekmeye gayret etmekte fayda var. Eski insanların dönem dönem uzlete, inzivaya çekilmelerinin altında yatan sebeplerden biri de buydu. Sosyal hayatta hayat çok hızlı ve sorumluluk anonimleştiği için bazen tek başımıza kalıp yavaşlamak ve kendimizi hesaba çekmekte büyük kazanımlar olacaktır. Aksi takdirde kayan istikameti fark ettirebilecek başka bir yöntemimiz maalesef yok gibi.
Günümüz insanının en büyük problemlerinden biri de “tek başına kalamamak” olsa gerek. Nitekim eski insanlar gibi bir dağ başına çekilse bile oradan “canlı yayın yapma” telaşesine düşebiliyor. Ve belki de o dağ başına sırf canlı yayın açmak için gidiyor. Oysa yalnız kalması için dağ başına gitmesine bile gerek yok. Haftada birkaç saatliğine yalnız kaldığında hemen telefondan sosyal medyaya gireceğine telefonu sessize alıp kendisi hakkında düşünebilir. Akşam evde televizyonu açmayarak ailece kendileri hakkında sohbet ederek kendilerini hesaba çekebilirler. Ve bu sayede yaptığı hataları fark ederek mertçe kabul eder, pişman olur, kendini kınar ve tövbe eder. Aksi takdirde elinde telefondan başkalarının günahına şahitlik ederken “biz iyimişiz yahu, en azından ben şunu yapmıyorum” diyerek kendini kandırmaya devam ederken şikâyet ettiği sosyal çürümenin bir parçası olmaya devam eder. Büyük İslam âlimi Said Nursi Hazretlerinin “nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez” sözünü kulağımıza küpe etmekte fayda var.