Öz Güven mi, Öz Denetim mi? -1-

Feyzullah AKDAĞ

Öz Güven mi, Öz Denetim mi? -1-
  "Sen özelsin, eşsizsin ve çok değerlisin. İstediğin her şeyi olabilirsin. Hayallerinden asla vazgeçme. Kendini sev, kendine inan; o zaman her şey mümkün olur...” Son yıllarda anne-babalar, eğitimciler ve psikologlar tarafından çocukların beynine işlenen ve popüler kültürün her köşesinde tekrarlanan bu sözler, günümüze damgasını vuran yeni neslin temellerini oluşturuyor. "Ben Nesli'" kısaca kendini her şeyin üzerinde konumlandıran, kendini seven, kendine inanan, özgüvenli ve iddialı bir nesil olarak tanımlanıyor. Ama aynı zamanda bu içi boş inanç yüzünden, büyük beklentilere kapılıp hayatın acı gerçekleri karşısında ciddi şekilde bocalayan, kaygı ve depresyona sürüklenen bir nesil.
 Yazar Mine Akverdi’nin yukarıdaki tespitlerine gençliğin, insan ilişkilerinin, aile kurumunun, sosyal medyanın halini görüp “bu gidiş nereye?” sorusunu soran her dert sahibi insan imza atar diye düşünüyorum. Ben Nesli ile kast edilen nesil aslında iki kuşaktır. Günümüzde Y ve Z kuşağı olarak adlandırılan bu iki kuşağın yetiştirilme tarzlarının ve büyürlerken kendilerine yapılan telkinlerin benzer olduğunu görüyoruz. Psikoloji Profesörü Jean M. Twenge, bu iki kuşak üzerine yapılan birçok araştırmayla desteklediği “Ben Nesli” adlı kitabında 1980-2000 yıllarında doğan Y Nesli ile büyük oranda Y Neslinin çocukları olan Z kuşağının benzer telkinlerle büyütüldüğünden bahseder.
   "Sen özelsin, eşsizsin ve çok değerlisin. İstediğin her şeyi olabilirsin. Hayallerinden asla vazgeçme. Kendini sev, kendine inan; o zaman her şey mümkün olur...” telkinleriyle büyüyen Z kuşağı, Y kuşağından farklı olarak internet ve sosyal medya ile de büyüdüğü için çok daha farklı bir istikamete doğru gitmekteler. Twenge, “bugünün gençleri niçin bu kadar özgüvenli ve iddialı fakat bir o kadar da depresif ve kaygılı?” sorusunun cevabını aradığı kitabında çok önemli bir tespitte bulunur. Günümüz gençliği doğdukları andan itibaren her şeyi yapabileceklerine dair ciddi bir telkin bombardımanıyla büyümekteler. Üstelik ebeveynler, medya ve sistem çocukların özgüvenlerinin zedelenmesi endişesiyle çocukların yapamadıkları birçok şeyi de yapmış gibi göstererek gençlerde temelsiz bir özgüvene neden olmuş durumdalar. Ancak tüm bunlara rağmen gençler mutlu değiller. Her yıl gençler arasında kullanımı gittikçe artan antidepresan ilaçların kullanımında rekorlar kırılıyor.
 Aynı zamanda eczacı olan Adana Milletvekili Burhanettin Bulut’un Türkiye'deki antidepresan kullanımına ilişkin bir çalışmasından bahsetmek istiyorum. Çalışmaya göre 2017 yılında Türkiye’de 48 milyon 226 bin 812 kutu antidepresan satılırken, 2018'de bu sayı 49 milyon 43 bin 763 kutuya, 2019'da ise 49 milyon 857 bin 89 kutuya yükseldi. Antidepresan satışındaki artışın özellikle son 2 yılda katlanması dikkat çekti. Öyle ki 2020'de 54 milyon 625 bin 964 kutu olan antidepresan satışı, 2021 yılında yaklaşık 5 milyon kutu artışla 59 milyon 641 bin 14'e yükseldi. Bu durum maalesef ülkemize has bir durum da değil.
 Amerikan Sağlık Enstitüsü tarafından yayımlanan bir araştırmada, günümüzde her 2 gençten birinde ciddi depresyon belirtilerinin olduğu ve pandeminin etkileri azalmasına rağmen psikiyatrik hastalıkların artmaya devam ettiğini vurgulandı.  Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Veysel Çeri “depresyon, anksiyete, dissosiyatif bozukluk ve intihar düşünceleri yükselişte. Bağımlılıklar, özellikle madde ve oyun bağımlılıkları artıyor" diyerek mevcut durumumuzun tüm dünyada kırmızı alarm verdiğini ifade ediyor. Bu önemli konuyu ikinci yazımızda detaylı olarak incelemeye devam edeceğiz.