ÖĞRETMEN OLMAK MI, ÖĞRETMEN ÖLMEK Mİ?

Esra GÜL

ÖĞRETMEN OLMAK MI, ÖĞRETMEN ÖLMEK Mİ



Bahar geçti hani, yaz da geldi. Her güne bir başka doğuyor güneş. Geceleri daha ışıl ışıl gökyüzü... Yıldızlar daha parlak, dolunay ihtişamlı… Ne güzel de tasvir ediyoruz huzurlu yaşam güncemizi.

Yoklukla sınanmak, acı bir kayıp yaşayarak sevdiklerimize veda etmek, hastalıklara gark olmak, günün telaşesinde bazen kaybolup gitmek, toksik ve narsist kişiliklerle mücadele etmek, günler haftaları, haftalar ayları kovalarken onu yakalayıp en nadide anlarda zamanı durdurmayı istemek ve dahasını sıralamak mümkün tabi. Çünkü “Olur böyle şeyler” deriz hep değil mi? Bir de üstüne her şey insan için değil mi ifadelerinin vücut bulduğu, son olarak da “Hayırlısı beee!” diyerek kendince vicdan rahatlığı seansını gerçekleştirdiği anları bile  kabul eder etmesine insan da…

ADAM ÖLDÜRMEK DE NEYİN NESİ ALLAH AŞKINA!

Sen okuyacaksın, öğretmen olacaksın diyordu evladına bir ana. Bir baba “Çiçekler solmasın diye seni bahçıvan ettim.” diyordu gözbebeği yavrusuna, bir abla anadan öksüz, babadan yetim kardeşini yokluk içinde okutarak öğretmen etmişti. Bir kardeş örnek almıştı öğretmen ağabeyini.

Şimdi öldürülüyor diye öğretmenler, korkar oldu tebeşire bulanmaktan öğrenciler…

Ne çabuk unutuldu şerbet-i şehadeti kana kana içmiş görevi başında gülümseyerek dünyaya gözlerini kapayan Aybükeler, İsmailler, Saadetler, Mehmetler… Ne çabuk unutuldu “Eğitim, eğitim!” diye avazların çıktığı kadar bağırılan ama bir türlü sisteme meydan okuyamayan öğretim yüklü düzenler. Ne çabuk unutuldu bir harfe köle olan sahabeler, oku ayetin muhatabı neferler…

Ne istediler, neyi arzuladılar, ne ile şereflendiler. İslam’ın başöğretmeni Hz. Muhammed Mustafa (sav), Cumhuriyetin başöğretmeni Mustafa Kemal Atatürk ne istemişti bizden? Cahilliğin silgisi olmak için oynayan kalem, şimdi elem mi olmalıydı?  “O dem bu demdir!” dediğimiz an’dan değil kan’dan mı ibaretti? Hangi ders, hangi konu, nasıl sistem, neye bu özen? Notlar, yüksek lisans ve doktora yaptırırken, ahlakına kaç puan verecekti bu düzen?

Manevi değerin ne suçu vardı, hiç kıymeti olmadı bir cebir kadar. Tarihi şuuru nasıl anlattık ki ders çıkarmayan bir nesil çobansız sürüye dönüştü. Coğrafya dersini sevdirmek isterken şekillerle, oyunlarla müfredata yenik düştü bir öğretmen.

Yükselen nesle, in ulan aşağı diye dalga geçen ey siz gafiller! Bu muydu inişin kullanım kılavuzu? Bu muydu yeni geldim diyen intizam? Ben bilmem, büyükler bilir ne hafif bir söz oldu şimdilerde… Bilirler, olurlar, zamanı gelince de senden alırlar.

Ey vicdanı hür, sana dokunmayanın bin yaşadığı varlık, kulak veresin bu söze!

Kal sakince. Bir sabah kuşağı, akşamına haber bülteninde izle olanları şimdi öylece. Çok değil biraz tefekkür istiyoruz. Ne, neden, niçin, eksik nerede sorusunun muhakemesi sadece. Anne ve babasıyla, öğrencisi ve öğretmeniyle ve en çok da eğitim sandığımız bir öğretim sistemiyle mücadele et.  

Ve Sen Öğretmenim!

Uyan bir sabaha daha, gardını al, güzel giyin ve en özel kokunla gir okul bahçesinden içeri. Sana doğru koşsun çiçeklerin.
Bugün de şaşırmayalım lütfen!

Biliyoruz ki sen öğretmen öleceksin!

Rahmet ve Minnetle…

Esra GÜL