GURBETTE BAYRAM
GURBETTE BAYRAM
Seması yıldızlarla dolu bir Şehrin gecesinde, güneşi görme ümidiyle uyanırız bir sabaha daha. Ümit dolu bir yürek ve heyecanla perdeyi aralayan bir çift göz, gökten bardaktan boşanırcasına yağan yağmura şahitlik ediyor şimdi. Ey yağmur yüklü bulutlar, ey gökyüzünün göz yaşı, yeryüzünü temizlemek, kuruyan toprağı sulamak ve bitkilere can vermek olan maksadınla heyecan dolu oldukça sen, ben hüzünle karşılıyorum seni. Varlığını yüreğimin en derininde hissettiğim, yokluğuna alışamadığım sevdiklerimin yasına eş şimdi akıttığın yaşlar. Duygu yüklü kalbime söz geçiremiyorum özellikle de böyle gün ve gecelerde.
İşte bu gece, bayrama gebe bir arefe.
İşte bu gece, bayramda gurbetin sancısı.
İşte bu gece kaybettiklerimin derinden hissettiğim acısı,
İşte bu gece Arefe, sabahı ise
GURBETTE BAYRAM !
Neredeyim, kiminleyim, hangi iklimin şehrimden uzak mevsimindeyim ki, böyle konuşup üzülür yüreğim. Tabi ki büyüdüğüm evde, serpildiğim iklimde, yetiştiğim topraklardayım. Yıkandığım köyümün yağmurları, kokladığım bahçemin turunç yaprağı, beni sarıp sarmalayan çocukluk hatıraları ve dahası.
Ne gurbeti Be şair! öz vatanında utanmaz mısın gurbetteyim demeye, kelime ve cümlelerini sabırsızca evmeye, diyorsunuz biliyorum. Yazdıkça kalemim, haykırdıkça kelamım göreceksiniz ki her birinize ayrı ayrı gurbet olacak bu bayram.
Ne zaman kelâmı alsam dilime; "Gurbet, olduğun yer değil, hissettiğin yerdir" der dururumda, anlatamam kendimi.
Bu bayram anlasın beni bir kaç yıldır sahipsiz geçen günlerin acısını çeken gözü yaşlı anam.
Bu bayram anlasın beni evin en küçüğü olan, evine telli duvaklı gelin getiren gardaşım.
Bu bayram anlasın beni, ben artık babayım, ailenin büyüğüyüm deyip, bir türlü baba yerine konulamayan ağabeyim.
Ve son olarak anlasın beni vatanında gurbet yaşayan milyonlarca insan.
Ne zor şimdi sabahlara uyanıp bayram namazı hazırlığı olmayan bir eve sahip olmak, ne zor şimdi bir büyüğün, sofanın en başına geçip uzanan ellerini öpememek, ne zor şimdi uzun uzadıya yayılmış sofralarda oturamamak...
Hep eskiye dalıyor gözlerim. Yaş aldık, yaşlandık ama geçmişe olan özlemimiz yaş alıyor lakin yaşlanmıyor bir türlü. Taze kalan çok şey var aslında hayatımızdaki tüm bayatlara inat.
Artık ne ellerimize bir arefe gecesi kına yakacak ninemiz, ne sabahına bayram namazı dönüşü yolunu gözlediğimiz dedelerimiz var artık. Bayram öncesi alınmış bayramlıklarımızla uyuduğumuz geceler anılarda kaldı, çocuklarımız bile yaşamıyor artık o heyecanı.
Kalabalık ailelerde büyüyenler iyi bilir. Sıra sıra serilen yataklarda, bir arefe gecesi toplanan şekerlerin hayali, gelecek olan harçlıkların hesabı, çalınacak kapıların sayısı, öpülecek ellerin vefası konuşulurken, yükselen gülme seslerine gelen; " Erken kalkılacak, uyuyun artık!" ikazlarının eşlik ettiği gecelerin özlemi birikti sinemde.
Yutkunamıyorum bile...
Bayram ziyaretine kabristanlara el öpmeye giden nesil olduk bir anda. Ne ata var, ne de o eski günler. Söyleyin şimdi bana kıymetli okurlarım, lafügüzaf mıdır bayrama gurbet demem?
Söylenecek çok sözümüz, anılacak bir dizi geçmeyen geçmişimiz, yüreğimize bam teli gibi dokunan eksilmeyen eskilerimiz, yad edilecek ahirete irtihal etmiş onlarca büyüğümüz varken ve biz onlarsız buruk, bir o kadarda gurbeti yaşarken, gözlerimizi, yüreğimizi çevirmemiz gereken bu günümüzde bir hayat daha var kıymetli okurlarım.
Kudüs, Gazze, Filistin topraklarında atan yüzlerce kalbin sorulmaz mı bayramı nasıldır diye.
"Onlara kimsesizlik zor gelirken, bize atasızlık ar gelmez mi? "
Gönüllerde vuslat yok artık
Acı her yerde bir artık
Bayramda Gurbet var artık
Gönül eski bayramları arar
Şimdi dört bir yanı hüzün sarar
Bayramlar Bayram Ola
Yürekler huzur dola
Esra GÜL