Adana'da Bir Başyapıt : "Tarihi Büyük Saat Kulesi"

Esra GÜL

ADANA'DA BİR BAŞYAPIT: "TARİHİ BÜYÜK SAAT KULESİ"
Ne zaman hüzünlenip bu şehri terk etmek istesem, atıyorum kendime Adana sokaklarına... İlk durağım işte bu manzara! Gece ışıklanınca çevresi, ay ışığı ve yıldızlar eşlik edince ona, heybetini daha da belirginleştiriyor tatlı tatlı nazar eden bakışlarımla...

Bir bayram arefesi, bir gece yarısı kendimi buluveriyorum bu koca heybetli duruşun karşısında... Issız sokaklarda adımlarken tarihi dokunun tefekkürünü bir kere daha izliyorum deruni bir edayla...

Eskimeyen ama hayatımızdan eksilen, birçok sevdiğimizin hatıraları ile dolu bu sokaklar, birçok insan sesi olsa da sessizliğini korumaya devam ediyor aslında.

Saatin sesi ile irkiliyorum bir anda. Saat 00.00 yeni bir güne merhaba! Evet, bugün Bayram! Sevdiklerimizle geçireceğimiz, umut dolu, sevgi yumağı olunası muhteşem bir gün. Aramızdan ayrılanları andığımız, gitseler de bizimle var olduklarını sandığımız insanların, öpülecek el bulunamadığında mahzun bir çocuk gibi boynu bükük, buruk sevinç yaşadığı bir Bayram!

İşte böyle bir günde duygu seline kapılıp alıyorum kalemi elime, tarihi dokuya yenisini eklemeye niyet edip,
"Büyük Saat'e" akıtıyorum bu defa mürekkebimi.

Hazır mıyız kıymetli okurlarım?
Haydi bir  tefekkürü daha birlikte yaşayalım öyleyse..

Bir yapıt düşünün şehrin birçok yüksek yerlerinden görülen, şehre hava yoluyla veda ederken ilk göze çarpan bir yapıt...

Evet! Burası Adana Büyük Saat Kulesi
Seyhan ilçesinde, Ali Münif Caddesi üzerinde bulunan, 1881 yılında Vali Ziya Paşa tarafından yapımına başlanan, 1882 yılında Vali Abidin Paşa tarafından tamamlattırılan bir yapıt, bir şaheser...

Kule'nin üzerindeki kesme taşlar dikkatimizi çekiyor. Uzunluğu 32 metre olan kule, kare prizma Şeklinde kendisini sergiliyor bizlere. Duvarları tuğla ile örülmüş bu kule, dikdörtgen şeklinde taş tuğlalarla dokusunu en güzel şekilde sunuyor gözler önüne.Türkiye'de bulunan saat kuleleri arasında en büyüğü benim der gibi bakışıyoruz şimdi. O kadar sağlam görünüyor ki şöyle bir araştırayım dedim, 1998’deki Adana depreminden sonra bile ayakta kalmayı başarabilmiş maşallah.

Şehir merkezinde olan ve her vasıtayla kolayca ulaşılabilen Büyük Saat Kulesi, bahanesiz görülmeye değer bir tarihi yapıttır nazarımda. Nazarlarım bitmiyor bu heybetli yapıya ve devam ediyorum oracıkta ânı yaşamaya...

14 mini pencere batıya ve doğuya dönük, yıldızlar sönük ve insanlar ne yazık ki donuk... Bu kadar mı alışmışlar varlığına bilemedim. Hiç mi hissetmezler şehrin göbeğindeki duruşunu. Turizm sektörü ve turlarla yapılan Adana gezileri olmasa kim fotoğraf çekilir ki o güzel manzaranda...
Alışkanlık demek ki... Bizim köyün tabiriyle "Her gün gördüğüm küncülü çörek" diyorlar zahir bir Adanalı konuşmasıyla...

Ben tefekküre dalmışken saat ilerliyor, akrep yelkovanla yarışıp, sabahı iple çeker gibi hareket ederken, başımı gökyüzüne doğru kaldırıyorum. Yıldızlar yok sanki ay da mı terk etti bu şehri derken,
"Yalnız bırakır mıyız seni tarihimizi yazarken" der gibi bir yıldız gülümsüyor bana gökyüzünden.

Elimde kalem, gözüm saat kulesinde bir ileri bir geri mekik dokurken, "Abla hayırdır?" diyor, emekçi kardeşimin birisi. Elinde süpürge, "İnsanoğlu ne garip ne emeğe saygı var, ne emekçiye" diye söylenip duruyor. " Yazıyorum" diyorum. "Hayırdır abla neyi" diye soruyor. "Büyük Saati" diye cevap veriyorum. "Aman abla deli misin, bu saatte mi, git yat, sabah gelip yazarsın" diye nasihat ediyor. Gülümsüyorum... "Haklısın kardeşim" diyorum. Sonra, "Bi yandan da imrendim ha! Sana, ben de okumayı seviyorum ama okutmadılar be abla" diye dert yanarak ayrılıyor yanımdan. Birazdan Yazının içinde bir kahraman olacağının farkında bile değil kardeşim, içten içe teşekkür ediyorum.

Şimdi yönüm doğuya dönük, sağım kazancılar, solum tahtacılar, çarşı hamamı, adımlıyorum kuleye doğru yavaş yavaş...
Bu şehirde doğunun batının kuzeyin güneyin pek bir önemi yoktur. Kültürü doruklarda yaşatan şehrimin kültür kendi olmasını dileyerek yürümeye devam ediyorum. Saat kulesine dikkatle bakmaktan çevreyi göremediğimi fark ediyorum. Yönümü biraz sağa çevirince gözüme çarpan bir yazıyla karşılaşıyorum. "Adanaya gel ciğerimi ye!"
Birden kokuyu hissetmeye başlıyorum. Uhreviyetten dünyevi iklime geçiş bu olsa gerek diyerek, yine tebessümü takıyorum yüzüme...

Şimdi yavaş yavaş o koca dikili taşı geride bırakıyorum. Önüme Seyhan nehrini katıp ardımda bırakıyorum o eşsiz manzarayı. iki adım ileri, bir adım geri, dönüp dönüp bakarken hayran hayran, tarihi Çukurova lokantasında alıyorum soluğu. Kokular birbirine karışıyor ve böylece midem bayram ediyor bir çin kavağı ağacı altında.

Artık sana veda zamanı ey güzel, ihtişamlı kule. Ama sadece bu gecelik. Sen birazdan geceye veda edip güneşi selamlarken, bizler hayat telaşıyla tefekkürü bir kenara bırakıp yine geçip gideceğiz yanı başından.

Ay'ın nuru, gecenin huzuru, bir de, bu şehirde yaşamanın verdiği gururu yaşayarak veda ediyorum bir tarihi dokunuşa daha.

Bir başka dokunuşta buluşmak dileğiyle... Hoşça kalın kıymetli okurlarım.