Zorunlu Eğitim Yerine Mesleki ve Sosyal Eğitim

Adnan KALKAN | Yazar | Aile Danışmanı

 Zorunlu eğitim kalkmalı, mesleki eğitim ve ev okulu modeliyle eğitim kalitesi ve toplumsal huzur artmalı.

Türkiye'nin eğitim sistemi, köklü bir dönüşüme ihtiyaç duymaktadır. 12 yıllık zorunlu eğitim uygulaması, çağın ihtiyaçlarına, öğrencilerin fıtratına ve ülkenin üretim gerçeklerine tam anlamıyla karşılık verememektedir. Bu sebeple Türkiye’de zorunlu eğitimin kaldırılması, eğitim sürelerinin yeniden yapılandırılması ve Selçuklu Ahilik ile Osmanlı Lonca sistemlerinden referans alan yeni bir modelin oluşturulması gerekmektedir.

Zorunlu Eğitim Sorunlu Eğitim
Zorunlu eğitim, fertleri aynı kalıba sokmaya çalışan, kişisel yetenek ve ihtiyaçları göz ardı eden bir sistem olarak işlemektedir. Merkezi müfredat ile her öğrencinin aynı yöntemle eğitilmesi hedeflenmekte; bu durum ise hem eğitimde kaliteyi düşürmekte hem de öğrenci motivasyonunu yok etmektedir. Öğrenci farklılıklarını gözetmeyen tek tip bir sistem, hem öğrenme süreçlerinde verimsizlik oluşturmakta hem de öğretmenlerin özgün pedagojik yaklaşımlarını sınırlamaktadır.

Yeni Eğitim Modeli: Esneklik ve Ahlak Temelli Yaklaşım
İlkokul 5 yıl ile sınırlandırılmalı ve bu süreçte sınavsız, karakter ve değer eğitimine dayalı, temel okuma-yazma ve yaşam becerileri kazandıran bir sistem benimsenmelidir. Bu dönem, öğrencinin kişiliğinin ve şahsiyetinin temelinin atıldığı dönem olup; temel İslam ahlakı, vicdan, adalet, dürüstlük, saygı, merhamet, aile aidiyeti gibi değerler merkeze alınmalıdır.

Ortaokul ise 3 yıl olmalı ve bu süreçte öğrencilerin fıtratlarına, ilgi ve yeteneklerine göre yönlendirme yapılmalıdır. Öğrenci isterse akademik, isterse mesleki bir yola doğru rehberlik eşliğinde geçiş yapmalıdır. Aynı zamanda açık öğretime geçiş hakkı da bu dönemde verilmelidir. Böylece örgün eğitime devam edemeyen öğrenciler için de fırsat eşitliği sağlanacaktır.

Lise ve Sonrası: Mesleki Odaklı ve Açık Eğitim İmkânları
Zorunlu lise eğitimi kaldırılmalı, lise eğitimi 3 yıla indirilmeli ve ağırlıklı olarak mesleki yönelimli olmalıdır. Liseler yalnızca akademik başarıya göre değil, beceriye ve mesleki uygulamaya yönelik olarak yapılandırılmalıdır. Öğrenci, lise sonrası hem bir mesleğe sahip olmalı hem de isterse yükseköğretime geçebilecek yeterliliğe kavuşmalıdır. Açık öğretim hakkı bu dönemde daha geniş bir biçimde tanınmalı, öğrenciler derslerini diledikleri ortamda öğrenebilmelidir.

Ahilik ve Lonca Sistemlerinden İlhamla Yeni Mesleki Eğitim Modeli
Selçuklu dönemi Ahilik ve Osmanlı’daki Lonca sistemi, sadece bir meslek kazandırmakla kalmayıp ahlak ve erdem eğitimi de vermekteydi. Gençler çıraklıkla mesleğe adım atarken aynı zamanda usta-çırak ilişkisiyle ahlaki olgunluk kazanıyordu. Bu sistem, günümüzdeki MESEM ve benzeri yapıların yeniden ihya edilmesiyle canlandırılabilir. 15 yaşından itibaren gençler, gönüllü olarak ustaların yanında eğitim almalı; haftanın belirli günlerinde teorik eğitimler, geri kalan günlerde uygulamalı eğitimlerle desteklenmelidir. Üniversite okumayacak öğrenciler tamamen mesleğe yönelmelidir.

Ev Okulu ve Aile Eğitimi: Eğitimde Yeni Bir Ufuk
Zorunlu eğitimin kalkmasıyla birlikte eğitimli ailelere ev okulu imkânı tanınmalıdır. Aileler, çocuklarını kendi değer sistemleri doğrultusunda yetiştirebilmeli, MEB sadece bu süreci denetlemelidir. Belirli yaşlarda yapılacak seviye sınavları ile öğrencilerin gelişimi izlenmeli, eğitimde devletin rolü denetleyici ve destekleyici seviyeye indirgenmelidir. Böylece aileler, çocuklarının eğitim sürecinde daha aktif rol alacaktır.

Eğitim Ekonomisi ve Sosyal Yansımalar
Zorunlu eğitimin kaldırılması ile devletin eğitim harcamalarında ciddi bir tasarruf sağlanacaktır. Bu kaynaklar, mesleki eğitim merkezlerinin güçlendirilmesi, öğretmenlerin donanımının artırılması ve eğitimin dijitalleşmesi gibi alanlarda kullanılabilir. Ayrıca, eğitim hayatı boyunca işlevsizleşen genç nüfus yerine üretim sürecine daha erken dâhil olan gençler yetiştirilecek, bu da hem işsizlik oranını düşürecek hem de sosyal refahı artıracaktır.

Zorunlu eğitim kaldırıldığında, okumak istemeyen öğrenciler sınıfta bulunmayacağı için disiplin sorunları azalacak; eğitim ortamında isteyerek öğrenen ve motivasyonu yüksek öğrenciler yer alacaktır. Bu durum, hem öğretmenlerin verimliliğini artıracak hem de eğitim kalitesini yükseltecektir. Aynı zamanda, okumak istemeyen öğrenciler meslek kazanarak toplumda üretken fertler haline gelecek; bu da toplumsal huzura doğrudan katkı sağlayacaktır.

Üniversiteye Geçişte Yönlendirme ve Lise Bitirme Sınavları
Üniversiteye geçiş için merkezi sınav zorunluluğu kaldırılmalı, lise bitirme sınavları esas alınmalıdır. Öğrencinin okuldaki başarı durumu, öğretmen tavsiyesi ve yönlendirme dosyası ile birlikte değerlendirilerek üniversiteye geçiş sağlanmalıdır. Bu sistem, öğrencilerin yıllarca sınavlara hazırlanmak yerine ilgi ve becerilerine göre gelişmelerine imkân tanıyacaktır.

Üniversiteye Girişte Verimsizlik ve İnsan İsrafı
Türkiye'de her yıl 3 milyondan fazla öğrenci üniversite sınavına girmektedir. Ancak yalnızca yaklaşık 1 milyon öğrenci bir üniversite programına yerleşebilmektedir. Bu öğrencilerden de ilk 40 bine girenler geleceği ve önü açık bölümlere girebilmekte; geriye kalan büyük çoğunluk ise ya üniversiteyi bitirdikten sonra işsiz kalmakta ya da hiç eğitimini tamamlayamamaktadır. Bu durum açık bir insan israfıdır. Bunun yerine yalnızca geleceğin istihdam garantili alanlarına yönelik üniversite sınavı yapılmalı; diğer alanlar için mesleki eğitim programları, MESEM ve açık öğretim sistemleri devreye alınmalıdır. Ayrıca hiçbir toplumsal ve ekonomik karşılığı olmayan Anadolu liseleri MESEM’e dönüştürülmeli, üniversitelerde işlevi olmayan ve istihdam üretmeyen bölümler kapatılmalıdır.

Özetle;
Türkiye’nin geleceği için zorunlu eğitim anlayışının terk edilmesi zorunlu hal almıştır. Eğitim, fertlerin fıtratına, ahlakına, değer sistemine ve yeteneğine göre şekillendirilmelidir. Yeni modelde, esnek müfredat, mesleki yönelim, aile desteği, açık öğretim ve ev okulu gibi seçenekler sunulmalıdır. Ahilik ve lonca sistemlerinden alınacak ilhamla, mesleki eğitim yeniden yapılandırılmalı; okullar bilgi yükleyen değil, beceri kazandıran ve ahlaki olgunluk sağlayan merkezler haline getirilmelidir. Bu dönüşüm, Türkiye’nin sadece eğitimde değil, ekonomik ve toplumsal kalkınmasında da devrim niteliğinde bir adım olacaktır.