Ya İslâm'la Selâmete Ya Batıyla Dalalete

Adnan KALKAN | Yazar | Aile Danışmanı

Dünya büyük bir buhran geçiriyor.
Neredeyse son 200 yıldır dünya büyük bir buhran geçiriyor. Müslümanların tarih sahnesinden geri çekilmesi ile birlikte yeryüzünü kan gölüne çeviren, insanı fıtratından koparan ve uzaklaştıran batı, insana her şeyden sadece haz almaya çalışan, özgür yaftası altında modern köle haline getirip özden uzak bir akıl ön plana çıkartarak irfan ve hikmetten koparılmış, yani his ve duygudan arındırılmış bir yapıya büründürerek, insanı insanlıktan çıkarmış ve bunun yerine yeni bir insan figürü de koyamamıştır. Muhteva yönüyle içini boşalttığı insanın yerine bir figür koyamadığı için, insanı uçurumun eşiğine taşımıştır.

İnsanın, insan fıtratından uzaklaştırılması ile birlikte insan kendini kaybetmiş ve kendini bulma yolculuğunda çok da başarılı olamamıştır. Efendimiz aleyhissalatu vesselam "her insan İslam fıtratı üzerine doğar" hadis-i şerifi gereği fıtratı üzerine doğmuş olan insan, kendi fıtratından uzaklaşmış ve başta kendi değerlerine, kalbine, nefsine ve ruhuna zarar vermiş ve içine düştüğü huzursuzluktan çıkamamıştır. Bu huzursuzluğa deva ararken yanlış mecralarda, Batı eczahanelerinde hazırlanan fıtrattan uzak ilaçlarla kendini bulmaya çalışan insan pozitivizm ve materyalizm ile aklına, kalbine ve ruhuna daha büyük yaralar açmıştır. İnsan bir nevi kendine zulmetmiş ve içine düştüğü bataklıktan kurtulmaya çalıştıkça batmaya devam etmiştir.
Hız, haz ve ayartı üzerine bina edilen bir insan figürünü yaymaya çalışan Batı, bir nesil yetiştiremediği gibi var olan nesli de bataklığa sürüklemiştir. Aile yapısı darmadağın edilen, zinanın hüküm sürdüğü, maneviyattan koparılmış, kimse görmedikten sonra her istediğini yapabilen, insanın firavunlaştırıldığı, oysa bir o kadar da köleleştirildiği, insanı insanlıktan çıkaran bir batı figürüyle ve düzeni ile toplumu bunalımdan çıkarmak mümkün gözükmemektedir. Diğer taraftan "evleniniz çoğalınız sizin çoğunluğunuzla iftihar edeceğim," diyerek evliliği ve nesil yetiştirmeyi tembihleyen, "kalplerinizin birbirine ısınabileceği eşler sizin için yarattım" diyerek nikahı özendiren, "sizin en hayırlınız insana en faydalı olandır" düsturuyla topluma ve insanlığa faydalı olmayı ön plana çıkararak diğergamlığı yayan, " eğer beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasaydı belalar sel gibi üzerinize dökülecekti" diyerek dünyaya artık veda etmekte olan ihtiyarlara sahip çıkmaya bizi davet eden ilahi dusturlar... Bununla birlikte "çocuklara haylazlığı bırak cennet var, gençlere cehennem var sarhoşluğu bırak, elden, güçden düşen ihtiyarlara kaybettiğin gençliğin için üzülme cennet var, beka var cenneti kazanmaya çalış" gibi müjdeler veren İslam ile ancak insanlık selamete ulaşacaktır. İnsanın fıtratı İslam'dır ve çözümü de İslam'dadır.. İnsanın fıtratı islam'dır.
İslam ise tertemiz olandır. İhtiyaç olandır, asıl olandır. Asla ulaşmak için usül gerekir. Usül olmadan asıla vasıl olmaz. İşte bunun içindir ki bir taraftan tefessüh etmiş gitmiş garp safsata kanunları ve yaşam tarzları bir tarafta ise İslam'ın 1450 yıldır terütaze kanunları yaşam usulü karşımızda kendini gösteriyor. Ya tefessüh etmiş gitmiş yani darmadağın olmuş gitmiş Batı kanunlarında çıkış yolu arayıp hareket ettikçe batacağız  ya da fıtrat olan İslam esaslarına sarılıp insan yaşamı ve fıtratı gemisine binip sahili selamete ulaşacağız. Yani ya İslam'a delalet edip selamete ulaşacağız ya da batıya dahil olup dalalete batacağız.
Ya İslam'la  Selamete, Ya Batıyla Dalalete...