Tanrı, Politika ve Devlet
TANRI, POLİTİKA ve DEVLET
Çok eski yıllarda İngiltere’de bir gelenek varmış. Sıradan bir vatandaş öldüğünde bunu duyurmak için kilisenin çanı bir kez, bir asil öldüğünde iki kez, kralın bir yakını öldüğünde üç kez, kral öldüğünde ise dört kez çalınırmış.
Günün birinde, herkesin hak aramak için sığındığı mahkeme, bir vatandaşı haksız yere mahkûm etmiş ve kilisenin çanı tam beş kez çalmış!
Ahali merak içinde papaza koşmuş: “Ey papaz efendi, kraldan daha önemli biri var mı ki o ölünce çan beş kez çalınsın!” Papaz yanıt vermiş: “Evet, Kraldan daha önemli bir şey var; bugün ADALET öldü!”
Allah; ontolojik anlamda bir bütün olarak evrenin yaratılmasında ve işleyişinde mutlak tevhidin bir gereği olarak yegâne söz sahibidir ve asla ortak kabul etmez.
Evreni dünya merkezli, dünyayı ise insan merkezli yaratan yüce Allah, bu gezegende “adâlete dayalı ahlaki bir düzen” kurma siyaset ve görevini ise insana vermiştir.
"Din devleti, şeriat devleti" vb. radikal bir bakış açısı çerçevesinde “Hüküm Allah’ındır” sloganıyla sosyal yaşantımızla alakalı her türden yasa, yönetmelik ve düzenlemeye illaki Kuran’ın bir şey demesini beklemek, aslında farkında olmadan Allah’ı yasama kurumunun bir üyesi veya “siyasi bir lider” konumuna düşürmek olur!
Bu nedenledir ki bir devletin adının hangi sıfatı taşıdığı değil “hukuk devleti” olup olmadığıdır önemli olan. Bunun en basit tanımı ise “insanların doğuştan sahip oldukları evrensel temel hak ve özgürlüklerinin garanti altına alındığı, maddi manevi her anlamda insanca yaşayabildiği siyasi organizasyon” demektir ki her insan Yaratıcı tarafından bu haklarla kodlanmış olarak doğar.
Aksi takdirde devletin adının önünde “laik” de olsa “İslam” da olsa niteliği “hukuk” olmadığı sürece zulmün kendisi değil sadece adı ve failleri değişir.
Böylesine ideal bir hukuk devletinin en yalın göstergesi ise masum insanların mallarını ve canlarını güvende hissederek huzur içinde uyuyabilmeleridir. Suçun ve suçlunun itibar gördüğü bir toplumda zulüm “hâkim” adâlet ise “mahkûm” olur!