Suç ve Ceza…

Adem DOĞANTEMUR

SUÇ VE CEZA…
Einstein’ın ifadesiyle dünya; kötülük yapanlar değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yer haline gelmektedir. Ya da Cemil Meriç’in diliyle, cinayete ses çıkarmayan caninin suç ortağı sayılır. Bu demektir ki zalimleri cezalandırmayan bir devlet de zulmün ortağıdır.

Düşündüm de cezai müeyyideler içeren ayetler Kuran’ın çok az bir kısmını oluşturmaktaydı. Üstelik de bunlar tamamıyla kişi ve kamu haklarının ihlali ile ilgili olup, son derece ağır yaptırımlardı. Gasp, hırsızlık, haksız kazanç gibi suçların adeta normal bir vakıa haline gelerek, mal ve can emniyetinin kayboluşunun insanlarda meydana getirdiği psikolojik yıkıntı ve güven bunalımını görünce, vahyin söz konusu cezaları tayin etmesindeki hikmeti anlamak çok daha kolaylaşmaktaydı.

İlginçliğe bakın ki televizyonların haber bültenlerinde “Hırsız; kırkıncı, ellinci, elli beşinci vs. suçunda yine yakalandı” türünden haberleri duymak, neredeyse toplumsal rutinimiz, hatta normalimiz halini aldı. Üstelik bunlar bizzat yakalanarak resmiyet kazanan suç miktarlarıdır ki yakalanmadıklarının sayısını varın siz hesap edin! Böylesi durumlarda insan haliyle; “Bu suç makineleri neden dışarıdalar ve nasıl olup da aramızda dolaşmaya devam etmektedir?” diye sormadan edemiyor. Doğal olarak eylemlerinin caydırıcı bir karşılığı olmayınca, yaptıklarını marifet saymalarına da şaşırmamak gerekir.
 
Keskin dişli canavara acımak, takdir edersiniz ki koyuna zulümdür. Bu anlamda devlet dediğimiz aygıtın en önemli varlık nedenlerinden birisi de, insan gibi yaşamak isteyen dürüst vatandaşlarının her türden mal ve can güvenliğini garanti altına almaktır. Dünyada bırakın zulmetmeyi, mazlumu ve masumu korumayan bütün sistemler ve o sistemi işletenler şeytanın askerleridir.

“Kötülüklerin ilki ve en büyüğü haksızlıkların cezasız kalmasıdır” der Platon. O halde suçluların hak ettikleri cezayı görmemeleri, aslında suçsuzları cezalandırmaktan başka bir anlam ifade etmez. Ya da suçluya verilen her bir “beraat” kararı, sadece hâkimin vicdanına değil, toplumun huzuruna giydirilmiş bir “mahkûmiyet” demektir. Diğer bir ifadeyle, zalimleri affetmek mazlumlara yapılmış en büyük ihanettir. Çünkü suçluların özgür olduğu bir toplumda, mazlum ve masumlar hüküm giymiş sayılır!

Unutmamak gerekir ki Hz. Âdem, kendisine tanınan geniş bir özgürlük alanını kötüye kullandığı için cezalandırıldı. “İnsanlar çok değişti, dikkat etmek lazım. Biriyle el sıkıştıktan sonra, beşi de yerinde mi diye parmaklarını saymak zorundasın” diyen Tolstoy, eğer bugün yaşamış olsaydı muhtemelen kolunu da kontrol etmek zorunda kalırdı! Neticeyi kelam; suç işleyenlerin, suça maruz kalanlar kadar bile yüzünün kızarmadığı bir toplumun geleceğinden endişe edilmelidir!

Âdem DOĞANTEMUR