Hocaların Kadınlarla İmtihanı

Adem DOĞANTEMUR

HOCALARIN KADINLARLA İMTİHANI…
Ülkemizde kimi hocalarda “dinsel baskıların” cenderesindeki “cinsel fantezilerin” bilinçaltında oluşturduğu travmaların etkisiyle, kadına bakış açımızdan tutun cennetteki huri betimlemelerimize kadar nasıl bir edebiyat ürettiğimiz malumdur. Aslında söyleyeceklerimi itiraf etmek cesaret ister ama ben bu durumun arka planıyla alakalı kendi yaşadıklarımdan hareketle "hatıratımdan" bir bölüm aktarmak istedim:

Biz İmam-Hatip Lisesi boyunca kız öğrencilerle bırakın aynı sırada veya sınıfta okumayı, binalarımız bile farklıydı. Büyüklerimiz sağ olsunlar “bizi mi kızlardan korumaya çalışıyorlardı yoksa kızları mı bizden” bilmiyorum ama kız öğrenciler için ayrı bir bina yaptırmışlardı. Ya da koruyucu meleklik görevini üstlenerek maazallah birbirimizi görmekle gireceğimiz büyük günah yüzünden cehenneme girmemize mani olmaya çalışıyorlardı! 

Özellikle şimdiki gençlerin beni anlaması zor olacaktır ama benim ortaokul lise yıllarım boyunca bırakın bir tane kız arkadaşım olmasını, bir tek kızla oturup on dakika muhabbet etmişliğim bile olmadı. Hatta kız öğrencilerle aramıza çizilen kalın çizgiler ve hocalarımızın katı tutumları, bende öyle bir travmatik durum oluşturmuştu ki sokakta yürürken yanımdan bir kız geçse, beni tarifi imkânsız bir korku ve ürperti hali alırdı. Öyle ki ben yıllarca (hakaret anlamında değil durum tespiti anlamında söylüyorum) “kadınların farklı bir yaratık türü olduklarını” düşünmüştüm desem abartmış olmam!

İşte bu hâlet-i ruhiye içinde İstanbul’a gittiğim ilk zamanlar kendimle yaşadığım iç çekişme ve psikolojik mücadeleleri emin olun bir ben bilirim bir de Allah. Tıkış tıkış belediye otobüslerinde sağımda solumda dekolte giyimli, mini etekli alımlı çalımlı kadınları gördükçe içimdeki melekle şeytanın amansız rekabetini yaşayan aslında eminim ki tek ben değildim. Belki benim farkım; birçok arkadaşımın bilinçaltında çöreklenip kendilerini hasta eden o duygularını ifade etmeye hâlâ cesaret edemiyor oluşlarıdır. 

Bu tür durumlar karşısında erkeklik hormonlarım beni manzarayı seyretmeye zorlarken, aldığım dini eğitim ise affedilmesi mümkün olmayan bir günahın içine düşeceğimi kulaklarıma fısıldıyordu. Üstelik bir de kendimi, kadınların şeytanlaştırıldığı takva merkezli tarikat ve cemaat eğitiminin içinde bulunca durum daha da vahim bir hal almaktaydı. 

Biliyor musunuz, otobüs veya dolmuşta önümden, sağımdan, solumdan geçerken vücuduma temas eden bir kadın olmuşsa veya görmemem gereken bir manzarayla karşı karşıya kalmışsam, içine düştüğüme inandığım günah yükünün ağırlığı altında ezilerek dakikalarca ağladığım, hatta onunla da yetinmeyip bilmem kaç rekât tövbe namazı kıldığım çok olmuştur! 

İşte böylesi bir alt yapıyla eğitimime başladığım fakültenin hazırlık döneminde de sınıfımız yalnızca erkeklerden oluşuyordu. İlk defa birinci sınıfta, o da bazı derslerde olmak kaydıyla kızlarla aynı ortamda eğitim almaya başladığım dönemler benim için tam anlamıyla trajikomikti. Aslında bu süreçte kadınların da kendi türümden, Kuran’ın ifadesiyle “aynı özden” yaratılmış varlıklar olduklarını fark etmiştim. Ne var ki onlarla konuşabilme hususundaki başarıyı fakülte hayatım boyunca hiç gösteremediğimi itiraf etmeliyim…