Günahın Bile Bir Şerefi Var!

Adem DOĞANTEMUR

Günahın Bile Bir Şerefi Var!
"Günah işlemenin şerefi mi olurmuş" diyebilirsiniz. Arap halk edebiyatına dair tek solukta okuyacağınız bir olay anlatılır ki açıkçası bana çok anlamlı geldi:

Bir gün evine gelen adam; evde eşini ağlar halde gördü ve sebebini sordu.

-Kadın: "Evimizin önündeki ağaca konan kuşlar beni türbansız görebiliyor ve bu durumda Allah'a karşı günah işlemiş olabilirim, onun için ağlıyorum" dedi.

Adam karısının Allah korkusu duyarlılığından çok etkilendi, karısını kucakladı, alnından öptü ve derhal kazma kürek hazırlayarak karısını rahatsız eden kuşların konduğu ağacı kökünden söktü.

Adam çalışıyordu ve işe gidiş dönüş saatleri belliydi. Günlerden bir gün çalıştığı yerde doğan bir arızadan dolayı eve erken geldi, kapıyı açtı ve karısına sürpriz yapmak için sessizce içeri girdi ancak hayatının sürpriziyle karşılaştı.

Kuşların onu türbansız görmesinin iffetine halel getireceğini düşünen eşi kendisini başka bir erkekle aldatmaktaydı ve âşığının koynunda üstelik kendi yatağında gününü gün ediyordu.

Adam gördüğü durum karşısında şaşkındı, eşi ve sevgilisine hissettirmeden ihtiyaç duyabileceği birkaç parça eşyayı alıp evden çıktı ve önüne çıkan ilk yoldan hem de bir daha dönmemek üzere yaşadığı şehri terk etti.

Uzun bir yolculuktan sonra kendisini kalabalık bir halk topluluğu içinde buldu. Kalabalıktaki herkes şaşkındı ve anlaşılmaz bir uğultu vardı. Adam birine yaklaştı ve kalabalığın nedenini sordu.

Kalabalığın nedeni, kraliyet hazinesi çalınmış fakat hırsız bulunamamıştı. Kral, sarayının önüne halkı toplamış ve olayın faili bulununcaya kadar herkesin sarayın önünde kalmasını emretmişti. 

Kalabalıkta adamın ilgisini ayak parmakları üzerinde yürüyen biri çekti ve adam bu ayak parmakları üzerinde yürüyen adamın kim olduğunu sordu.

Ona; bu adamın kraliyetin din adamı olduğunu, ayağını tam basarsa, istemeyerek de olsa karınca ezebileceği için Allah korkusuyla ayak parmakları üzerinde yürüdüğünü söylediler.

-Adam: "Allah'ım! Hırsızı buldum beni krala götürün" diye çığlık attı. Adamı krala götürdüler ve adam krala hazineyi çalan hırsızın kraliyetin din adamı olduğunu söyleyerek "o değilse benim başımı kesin" dedi.

Kraliyetin din adamını getirdiler. Kısa bir sorgudan sonra, karınca ezmemek için parmakları üzerinde yürüyen din adamı hazineyi çaldığını itiraf etti ama kralın kafasında bir soru kalmıştı. 

Kral döndü ve hazineyi çalanın din adamı olduğunu söyleyen, daha önce hiç görmediği bu şahsa "din adamının hazineyi çaldığını nereden bildin?" diye sordu. Adam:

-"Ey kral! Sevap kazanmak iddiasıyla davranışlarında Allah korkusunu abartanlar, abartılarını başka suçlarını örtmek için yaparlar" dedi!

Benim bu hikâyeden anladığım şudur ki; elbette hatasız insan yoktur. Ne var ki en âdî günah, Tanrı'nın ardına sığınarak veya onu referans göstererek işlenendir. Zira günah işlemenin bile bir haysiyeti, onuru olmalıdır!