Cinlerden Neden Korkarız?
Esasında cin, “ins” kelimesinin karşıtı olarak; duyulardan gizli, gözlerimizle göremediğimiz soyut âlemi ifade eder ki bu anlamıyla “melek” dediğimiz varlıklardır. Ama ne hikmetse melek denildiğinde insanların yüzlerinde tebessüm oluşurken, cin denildiğinde ürperti oluşur. Hatta adını bile anmaya korktuğumuzdandır ki “üç harfliler” demeyi tercih ederiz! Peki, Neden Korkarız? Çünkü İslam dünyasındaki cin ve şeytan algısı neredeyse tamamıyla Cahiliye Arapları başta olmak üzere farklı inanç ve kültürlerin cin-şeytan algılarına dayanır!
Özellikle Cahiliye Araplarının dünyasında, varlıkların neredeyse yarısı cinler ve mitolojik varlıklardan oluşur. Hatta anlaşma yaptıkları cin kabileleri vardır. Dahası bazı Araplar cinlerle evlenmiş ve bunlardan “insan-cin karışımı” melez çocuklar doğmuştur!
Yine Arap inanışına göre cinler istedikleri varlığın suretine girip ona dönüşebilirdi. Mesela yılan bunların başında gelir ki özellikle evlerde gördükleri yılanlara cin muamelesi yapılırdı ve bu yüzden öldürmekten korkarlardı. Zira öldürülen yılanın eşi veya çocuklarının intikam alacağından korkarlardı. Taberânî’nin naklettiği bir hadise göre aslında yılanların tamamı cinlerin şekil değiştirmiş halidir. Cinler istedikleri şekle girebildiklerindendir ki Araplar sadece yılanı değil, sayısız varlığı cin olarak değerlendirmişlerdir.
Mesela Arap mitolojisine göre kertenkelenin suç dosyası oldukça kabarıktır. Zira bütün hayvanlar İbrahim Peygamberi içine atmak için Nemrud’un yaktığı ateşi söndürmeye çalışırken, o ise alevlendirmek için üfler. Yine Beyt-i Makdis yangınında da yarasa ile birlikte ateşi körüklemiştir. Hatta Cahiliye Arapları kertenkelenin biçim değiştirmiş Yahudi olduğuna inanırlardı. O adeta şeytanın ortağı olduğundandır ki görüldükleri yerde sevap kazanmak maksadıyla öldürürler. “Bir kertenkele öldüren bir kâfiri öldürmüş gibi olur” şeklinde hadis olarak aktarılan meşhur rivayeti çoğunuz duymuşsunuzdur. Hatta ilk darbede öldürürseniz katlanmış sevaba bile nail oluyorsunuz.
Müslim’de yer alan bir rivayette, İsrâiloğullarından kaybolan bir ümmetin fareye dönüştüğü belirtilir. Dahası Arap mitolojisine göre “yılan balığı, fare, ağaç kurdu, çekirge” de Yahudi’dir. Özellikle fare Yahudilerin sihirbazıdır. Ayrıca Araplar fareye “füveysika /fasıkçık” derler. Hatta köpeklerin de mesh olmuş cinlerden bir ümmet olabileceğini söyler.
Arap mitolojisine göre ayrıca, maymun, domuz, fil, tavşan, örümcek, keler, karides gibi hayvanların hepsi mesḫ olmuş hayvanlardır. Özetle; câhiliye Arabının algısına göre kuşlar, sürüngenler, haşerât gibi hayvanların hepsi hayvan suretine bürünmüş birer cin/şeytandır.
Araplar birçok tabiat olayını da cinlerle izah etmişlerdir. Örneğin çöl yaşamında sıkça rastlanabilecek “kum fırtınaları” cin kabilelerinin birbirleriyle savaşırken çıkardığı tozdan kaynaklanır. “Kasırgayı” cinlerin reisi olan şeytan çıkarır. Neredeyse tüm fizyolojik ve psikolojik rahatsızlıklarda bu mitolojik varlıklar olan cin ve şeytanların mutlaka bir parmağı vardır. Nazar, veba gibi onlarca hastalık hep onların eseridir!
Onlara göre cinlerin kızları oğlanlarımıza âşık olursa onları “mecnûn”, erkekleri kızlarımıza âşık olursa onları da “mecnûne” eder. Şairler şiirlerini, kâhinler kehanetini onlar vasıtasıyla icra eder. Cinler/şeytanlar göğe çıkar. Meleklerin konuşmalarını dinler; işittikleri havadisleri kâhinlere getirirlerdi. Dünya semasındaki (en yakın gök) yıldızların vazifelerinden biri bu destursuz göğe tırmanan şeytanları kovmaktır!
İşte Kuran’daki cin ve şeytan anlatımlarında büyük oranda Arapların o günkü mevcut epistemoloji anlayışı üzerinden mesaj verildiği unutulmamalıdır. Kuran bütünlüğünde bakıldığında “CİN” bugünkü halk kültüründe mevcut olan ÜÇ HARFLİ CİNLER anlamında değil, ya melek veya şeytan (zira Araplar cinlerin iyisine melek, kötüsüne şeytan derlerdi), ya da çoğu yerde insan (ecnebi/önceki ümmetler) anlamında kullanılır!