Üstü Örtülen Gerçek...

Abdulaziz TANTİK


Sesli Makale Dinle
Değerli okurumuz, browser'ınız maalesef ses dosyasını desteklemiyor
Meydana gelen her şey bir başka şeyin örtüsü olarak öne çıkmaktadır. Yaşadığımız hayat ve olgular dünyası, sürekli yeni bir olgunun varlığa çıkışına zemin oluşturan başka bir olgunun varlığını izhar ederken bir başka olguyu da gözlerden ırak tutmaktadır. Bu süreç insan söz konusu olduğu zaman ise iradenin devreye girdiği alanı gözler önüne sermektedir. Ve insan, bir şeyi açıklığa kavuşturmak veya gözlemek için irade ile bir kurgu yapar ve harekete geçirir. O yüzden her eylem bir şeyi açığa çıkarırken bir şeyi gizler.

Daha temel bir nokta ise; iktidar gücünü elinde bulunduranların, kendi iktidar alanlarını koruma altına almak adına, sanal gerçekliği devreye alarak istenilen olguların açığa çıkışını ve gündem oluşunu, istenmeyen olguların ise saklı tutulmasını sağlayacak bir zeminin inşasını zorunlu görmekte olmalarıdır. Her iktidar, kendi iktidarının geleceği bakımından bu meseleyi büyük meblağlar harcayarak yerine getirmekten kaçınmamaktadır. Yaşadığımız dönemde ise bunu gözlemlemek hem kolay ve hem de istemeden gözlerimize sokulmaktadır. Eğer, bir olay gündemleştirilmeye başlanmışsa bilin ki bir başka olay gözlerden saklanmaktadır. Biraz dikkatle izleyin ve daha sonra o gizlenen gerçek kendini aşikâr kılar ve önünüze düşüverir. Siz bu olayın nerede, nasıl ve niçin önünüze düştüğünüzü düşünedurun, onlar bu olayı yasal bir zemine ve meşru bir olaya dönüştürüvermişlerdir bile…

Daha küresel düzeyde bir örtülü gerçeklik söz konusu olabilir mi? Üstü örtülmüş bir gerçekliğin varlığı var mıdır? İşte mesele tam olarak bu… Hayat, modernleşmiş biçimi içinde insanlığın sonunu getirmeye matuf bir ayrıcalıklı konum üzerinden sürgit devam etmektedir. Ama bu gündeme taşınmada yetersiz kalınmakta, gündemleştirildiğinde ise sadece olayı olumlama ve gündem kılarak insanları buna hazırlama zemini olarak kullanılmaktadır. Post Hüman çağ ve taşıdığı gerçeklik ile bu alanda yapılan trans hümanizm tartışmasını birlikte değerlendirmekte yarar var. Orta ve küçük ölçekli çatışma alanları, toplumsal zemini sürekli meşgul edecek irili ufaklı olaylar, şiddet unsurları, hep geleceğe dair insani düşüncenin varlığını işgal etmek ve onu meşgul ederek düşünmesine imkân tanımamayı içermektedir. Yaşadığımız pandemi sürece de buna dâhil, Ukrayna ve Rusya savaşı ile İsrail katliamları da...

Yaşadığımız ahlaki çürüme, anlam arayışının sona erdirilmesi, mevcuda kilitlenme ve tartışma alanlarının sınırlı bir zeminde durdurulması, insani arayışın nihayete ermesini sağlamıştır. Tam da yeni bir değerler skalasını, dine dönüşün hızlandırılması gerektiği halde durdurulmasının sağlanması, anlamın yokluğunun bir sorun olarak görülmemesi de bu çerçeve içinde anlam bulmaktadır. İnsanlar haz ve hız çağında kendilerini bulmaya matuf bir arayışı hiçleştirerek varlığını yokluğa tevdi etmekten zevk almaktadırlar. Uyuşturucunun ilkokul seviyesine düşmesi, aynı seviyede sanal kumarların oynanıyor olması, çıplaklığın bir tür üstünlük aracına dönüştürülerek rahatça gösteriye sunulması gibi temel noktalar insanı kendisinden uzaklaştırarak yabancılaştırmakta ve ahlak gibi temel bir konuyu ve konumu gereksiz bir zemine taşımaktadır.

Hâlbuki insan biraz geriye çekilse, dursa ve şöyle kendisine bir yönelse, olanı biteni yeniden değerlendirmeye yönelse, işte o zaman gerçek kendisini apaçık bir şekilde gösterecektir. Ama hızlandırılmış bir yaşamın dünyasında var olmanın garabetini yaşarken, düşünmek bir tarafa insanın kendisine dönmesi bile bir hayal gibi durmaktadır.

İslamsız bir dünya insansız bir dünyaya doğru hızla sürüklenmektedir. Anlamın yitirildiği, kutsalın ayaklar altına alındığı, aklın öne çıkartılarak dini bilginin/vahyin yok sayıldığı bir zeminde insanın kendisinden uzağa düşmesinden daha makul ne olabilir ki?

Bilinçli bir şekilde medya kullanımı yapılmaktadır. Asla, iktidar gücünün istemediği herhangi biri gündem oluşturmaya girişemez, gündem oluşturmaya yeltense bile hemen anında müdahale edilerek onu gündem dışına itmeye veya hakkında yalan yanlış bilgiler ile gözlerde küçük düşürerek değersizleştirmeye başlanır. Örneğin, Türkiye televizyonlarında program yapanların kimler olduğunu ve sürekli aynı kişilerin aynı programlara konuk olduğunu gözlemlediğinizde ne düşünürsünüz? Burada bir sorun yok mudur? Niye hep aynı kişiler, iktidar veya muhalefet kanadı hep aynı isimler üzerinde anlaşarak öne çıkarmaktadırlar. Sosyal medya araçları ve özellikle küçük videolar ile hem gençleri, hem yaşlıları, hem de çocukları meşgul ederek onları düşünemez hale getirmektedirler. Televizyon programlarının sabah kuşağında kadın meselesi, ayrılıklar, evliliklerin durumu, dedikodu tadında ve aldatıcı bir psikolojinin eşliğinde sürdürülmektedir. Yemek yarışmaları, gelin kaynana ve benzeri yarışmalar sürekli insanları bir olayla meşgul ederek onun düşünmesine engel olmaya devam etmektedirler. Şehvete davetiye, diziler, en yakınları tarafından aldatılanlar, zorla yapılan evlilikler ve aşkların engellenmesi gibi temel temalar eşliğinde yine insanlar bir noktaya kilitlenmekte ve spor müsabakaları eşliğinde hayatın rutin gidişatını olumlayarak hayatını sürdürmektedirler.

Ahlak, değer, anlam, doğruluk, güzellik, iyilik, kötülük, çirkinlik gibi temel insani hasletlerin anlamları boşaltılarak çirkin ve kötü eylemleri iyi ve güzel bir kavramla dönüştürerek insanları hiçliğe savurmaktadırlar. Bu durumu fark eden ve buna yönelik bir idrak ile hareket eden, düşünen, konuşan kişilere ise, sen akıl nedir biliyor musun, din zaten kesinlik ifade etmeyen bir şey, din, insanı düşünmekten alıkor, özgürlük insan olmanın temel vasfı, ama köleleştirilmiş insanlara özgürlük kisvesi giydirilerek aldatılmaya devam edilmektedir.

İşte bu durumu hakikati içinde doğru bir şekilde idrak ederek, buna isyan etmek ve hakikati gerçek bir düzlemde yeniden inşa etmek adına harekete geçmek her insan olma umudunu taşıyan bunun peşine düşen insana yüklenilen bir sorumluluk olarak orada durmaktadır. Tabi ki dindarların bu sorumluluğu behemehâl üstlenmeleri kendileri açısından çok önemli ve kurtuluşlarının bileti olarak önlerinde durmaktadır. Ama öncelikle, yabancılaşmaya karşı olunmalı, hiçliğe meydan verilmemeli, meşgul edecek şeyin niteliğini öne çıkartarak onu değerlendirmeye almayı başarılmalıdır.

Gözlerimize sokulan her şeyin, bizi bir şeyden uzak tutmaya yaradığını dikkate alarak, gözlerden ırak olan şeyin ne olduğunu merak ederek ona yönelmeli ve böylece aldatılmayı zorlaştırarak ondan korunmanın yolları bulunmalıdır. Din, yegâne kurtuluş yolu olarak insanın önünde durmaktadır. Son Din İslam bütün haşmeti ile ulaşılabilir bir konumu muhafaza etmektedir. İslam’a yöneltilmiş her saldırı, insana yöneltilmiş bir saldırı ile eşdeğer görülmeden bu komplocu durumdan kurtulmak mümkün görülmemektedir.

Müslümanlar, bir kurtarıcı din olarak İslam ile yeniden iman üzerinden derin bir bağ geliştirmeliler. İslam temsiliyet üzerinden sosyal yapının temeli kılınmalıdır. İslam’ın taşıdığı anlam ve ilkeleri hayatın anlam ve ilkeleri kılarak yalan ve sahteliği devre dışı bırakarak hakikatin gerçeklik zeminini inşa etmesine imkân tanımak gerekir.