Tevhidin Yaşama Dönmesi
Tevhid; yaşamın sahibinin mutlak anlamda Allah olduğunu kabul ederek ilan etmektir. Yaşamda olup biten her şeyin mülkiyetinin ve müsebbibinin Allah olduğunu bilmek ve inanmaktır tevhid…
Mutlak otorite olarak ve yaşamın kaynağı bağlamında insan ve ilişkiler ağı kadar, insanın dışında da mevcudiyetini ortaya koyan her varlığın ancak ilahi inayet sayesinde varlık kazandığını bilen kişi, tevhidi doğru anlamış, ona göre hareket ederek, Mutlak Otorite olan Allah’ın dışında da bir otorite olmadığını idrak ederek yaşamının anlamını bulur.
Tevhid, herhangi bir varlığı Allah ile eş değer bir otorite kabul ederek şirke düşmeyi engeller. Böylece mutlak mülkiyetin sahibinin Allah olduğuna iman ederek, bilgide, mülkte, otoritede, hükümde ve terbiyede ortak koşmaktan uzak durmalı, hükümde bir ortaklığı ise kesin bir dil ve hal ile reddetmeli insan… Böylece insan, tevhidin anlamını keşfederek yaşamı kendi bütünlüğü içinde anlamlı bir şekilde yaşamaya çaba göstermenin iradesini gösterebilir hale gelir.
Tevhid, insanın hayatında anlam kazanmalıdır. Bir durumla karşı karşıya kaldığı zaman, o durumun Allah nezdindeki durumunu dikkate almadan harekete geçmemelidir. Gücün ve otoritenin inşa edildiği yeryüzünde ilahi otoriteden bağımsız bir otoritenin sorunun kaynağı olduğunu bilmeli ki insan bir çıkış arayışında bulunabilsin ve özgürleşmeyi sağlayacak bir zemine sahip çıkabilsin…
Tevhidi doğru anlamak, başkasının kölesi olmayı reddetmekle neticelenecek bir olguya işaret eder. Mevcudiyet içinde farklı olgularda otorite olduğunu ilan eden insanlar var olacaktır: bu insanlar, bilgileri, iktisadi güçleri, siyasi erkleri sayesinde otorite olduğunu beyan ederler. İşte tevhid, insanı, ancak ilahi rızaya uygun otoriteleri salt ilahi rızaya matuf olduğu için kabul eder ve bu otoritenin kaynağının ilahi olduğu görüşünü belirgin kılar. Böylece bu otoritelere körü körüne bağlılık göstermeyeceği gibi, bir yerlere gelmek, makam ve mevkii sahibi olmak veya şahsi çıkarları için bir bağlılık göstermez! Çünkü mümin kişi, sadece ilahi rızaya uygunluk üzerinden bir bağlılık oluşturur.
Toplumsal baskıya karşı özgürleşme arayışı da tevhidin doğru anlaşılması ile sağlanabilir. Toplumsal yapının isteğini ilahi rıza ile örtüştüğü oranda kabul, ayrıştığı oranda ise ret ile neticelendirilmelidir. Kişi, özgürleşmesini mutlak otoriteye olan bağlılığı ile orantılı bir şekilde diğer otoritelere baş kaldırabilir hale gelecektir. Kişinin bağlılığı ile özgürleşmesinin kaynağı aynı noktada açığa çıkar: tevhid; ilahi rızaya yönelik bağlılığı ve ilahi rızanın dışında kalan bağlılıklara karşı ise isyan ile özgürleşme arayışı kişinin ahlaki karakterini sağlamlaştırarak onu kemale doğru bir yolculuğa çıkarır.
İnsan ve insanın içinde yer aldığı yaşam alanını belirleyen bir anlam alanı bulunmaktadır. Bu, anlamın doğru ve yanlışlığı bir tarafa, yaşamın varlığının yönünü belirleme konusunda anlam olmazsa olmazıdır yaşamın… Tevhidin zıttı şirktir. Şirk ise; Mutlak otorite olan Allah’a ortak koşma ve Allah ile eş değer otoriteler kabul ederek yaşamı parçalamaya neden olmaktadır. Şirk aynı zamanda özgürleşmenin karşıtı olarak iş görmekte ve kişileri, yanlış otoritelere bağımlı kılarak onları köleleştirmektedir. Geçici menfaatler karşısında kendi özgürleşmesini satan kişinin yaşam alanının anlamını da yitirdiği tartışmasız bir olgudur.
İnsanı karakter olarak besleyen şey anlamdır. Anlam kişinin aynı zamanda karakterini belirleyen ve ahlaki yapısını tamamlayan bir özelliği de taşır. Şirk, anlamı parçalar ve kişinin karakterini parçalara ayrıştırır. Bunun tipik örneği; kendisinden büyük ve güçlü olana boyun eğen bu kişi, kendisinden zayıf olanlara ise boyun eğdirmeye çalışır. Kötülük görmekten kaçınırken, kötülük yapmaktan ise imtina etmeyen bu insan, karakterinin bütünlüğünü sağlaması ise imkânsız bir olguya dönüşür. Şirk, anlamı parçaladığı için bütünlüğü kavrayacak bir idrak ve bilişsel zemine sahip olamaz! Bütünü idrak edemeyen kişi ise her zaman bir nakısa içinde varlığını sürdürürken, yaptığı işlerin doğru ve iyiye yönelik olmasını da engellemiş olur. Tevhid ise bu anlamda bütünlüğü idrake kapı aralar. Her şeyi açıklama adına tevhid önemli bir basiret sağlar. Açıklanması gereken her açıklamanın tevhid açısından anlamı ortaya konduğunda bir bütünlük kendiliğinden oluşur. Böylece parçalar yerine bütün kavranarak parçanın hakiki yeri de doğru bir şekilde ortaya konulmuş olacaktır.
İnsanın yemesi, içmesi, çalışması, baba olması, eş olması, arkadaş, dost olması, kardeş ve ağabey olması… Evi, arabası olması, ilişkiler ağına sahip olması, iktidar erkine sahip olması, işçi, memur, patron ve şef ile müdür olması gibi farklı yaşam alanlarında bir bütünlüğü sağlaması için tevhid şarttır. Tevhidi doğru anlaması, yaptığı ve yapacağı her şeyi tevhid bağlamında ilahi rızaya matuf olarak yapmaya çalışması, yaptığı her şeyin birbiri ile bağıntısını da kurmasına vesile olacaktır. Böylece bütünlüğü inşa edebileceği gibi parçanın bütün açısından önemini de kavrayacak zemine sahip olacaktır.
Tevhidin en güzel ifadesi olan ve insanın anlamın anahtarını açtığı sure olan Fatiha Suresinde “Biz yalnız sana kulluk eder ve Yalnız senden yardım dileriz” derken, benin biz olarak tavsif edilmesi ve beni biz içinde; bütün içinde eriterek kendi özgürleşmesini tamamlamasıdır. Modern bakışa göre bütün içinde eriyen biri özgürleşemez, değil mi? Ama insan mikro kâinat olarak tanımlandığı bir kültürde benin biz içinde var olması, özgürleşmesinin teminatıdır da… Çünkü insan, etkileşim içinde var olur. Çok katmanlı yapısı içinde bir ahenk ve harmoniyi sağlamak için biz içinde anlamlı yerini bulması elzemdir. Burada biz olarak varlık kazanmak, benin ilahi rızaya uygun bir yaşamı içselleştirmesi ve ilahi rızaya matuf bir yaşamı temel ontolojik zemin olarak imanın bir umdesi kıldığı anlamını da taşır. İşte bu noktada kişi, özgürleşmeyi kesinleme konusunda en önemli adımı atmış olacaktır. Burada kişi, çıkar yerine değer/anlam için biz olmaya çalıştığı için ahlaki bir karakteri de inşa etmektedir.
Modern dünya ise tam bir şirk toplumu ve bireyini inşa etmiştir. Bizden bene doğru yürüyerek, bütünü parçalayarak anlamı da parçada mutlaklaştırdığı için şirk unsurunu temel kıstas olarak öne çıkarmıştır. Birey, toplum, ulus devlet kurumlarının oluşumu, aile, cemaat ve ümmet yerine inşa edilmiştir. Bu parçalanma, kişilik parçalanmasının da temelini işaret eder. Bugün bu parçalanmışlığı daha derinden hissedebiliyoruz. Aileden bireye indirgenmiş kişi, toplumsal cinsiyet meselesi ile birlikte erkek ve kadın olmanın dışında üçüncü cins olma yoluna girmiştir. Kişi sürekli parçalanarak ahlaki yapıyı tarumar etmiştir. Karakter ise zaten sürekli yeniden kurulmaktadır. Duruma, olguya ve olaya göre yeniden tanımlanmaktadır. Fert olan insanı birey olarak tanımlayarak onu tanımsızlaştırmıştır. Özgürleştireceğim diyerek köleleştirmenin yolunu açmıştır. Dünya’da azınlık olan bir grup elit zengin/kapitalist uğruna hayatını feda etmekten kaçınmamakta, yalan yaşamının bel kemiğini oluşturmuş durumdadır. Tanrısal olanın yerine ikame edilmiş öznenin, kendi dışında bir otorite kabul etmeyişi, şartlar bağımlı olarak öne çıkmakta ve özgürleşeceği yerde köleleşmenin kapısı aralanmaktadır. Mesai kavramı, yeme ve içmede takip edilen moda, giyim, kuşam, davranış kalıpları da moda tarafından belirlenmektedir. Özne olarak kabul edilmeniz için gerekli olan şartlara haiz oluşunuz belirleyicidir. Eleştiriye tabi kılınan geleneksel yapının yerine sadece modern olan kurulmaktadır. Buna da özgürleşme denmektedir. Sadece iktidar erkleri yer değiştirmekte ve durum ayni ile yerinde durmaktadır.
Herhangi bir şeyi kabul veya reddederken neyi eksene aldığınız durduğunuz yeri gösterir. Yani tevhidi mi, şirki mi öncelediğiniz açıklık kazanır. Bu yüzden insan, her zaman kaçınamayacağı bir olguyla karşı karşıya kalacaktır. Burada asıl olan şey ise; kişinin neyi tercih ettiğidir. Kendisini, çıkarını, geleceğini, gününü kurtarma adına hareket edecekse, kendisine sunulan yaşama tav olacak demektir ki bu da şirke düştüğünü gösterir ve sürekli parçalanarak yaşamını yitirecektir. Yok, tercihi, çıkarı yerine ilahi rızaya atıf ile gerçekleştirecekse o zaman tevhidi düşündüğünü gösterir ve kendisini yoldan çıkaracak şeytan ve şeytansı güçlerin köleliğinden kurtularak özgürleşecektir. Çünkü gerçek bir Güç ve Otoriteye teslim olarak kulluğunu yerine getirirken, nefsin ve şeytanın oyunlarından da kurtuluşu garantiye alacaktır.
Yaşamı kendi bütünlüğü içinde anlamlı bir konumlandırma için tevhidi düşünceye sahip olmak şarttır. Yaşamın parçalarında da bu bütünlüğün izini göstererek, parçayı bütün içinde anlamlı yerine oturtmak elzemdir. Bu tevhidin olmazsa olmaz gereğidir. Bütün ve parça ilişkisini çok katmanlı zemininde ancak tevhidin doğru anlaşılması ile anlamlı yerine tevdi edilebilir. Şirk bataklığında debelenip durmaktan kurtulmanın yolu, anlamın tevhidi düşüncede tebellür edeceğine olan inancın imana dönüşmesi ve iman üzere tevhidi kalbin bir eylemine dönüştürerek, her türlü ayartıya karşı bir korunak elde edilmesidir…