Suriye'de Rejim Muhalifleri Ayağa Kalktı…
Suriye’de Rejim Muhalifleri Ayağa Kalktı…
İran, ciddi bir baskı altına alınmış, Lübnan’da Hizbullah büyük bir çatışmanın içinde kalmış, Rusya Ukrayna ile meşgul edilmiş iken, bir akıl devreye girerek Suriye’de bir hareket başlattı. Zamanlama olağanüstü doğru seçilmiş ve başlattığı hareket kısa bir sürede Halep gibi önemli bir kenti geri aldırttı. İdlib tamamen temizlendi. Muhalefet Hama ve Humus’a doğru yürümektedir.
İşin içinde çok ciddi bir stratejik akıl olduğu gün gibi aşikâr! Zamanlama ve hareket kabiliyeti, Esat güçlerinin geri püskürtülmesi, teknik silahların kullanılması vesaire ile birlikte iyi hazırlanmış bir strateji ve taktiğin varlığı kendisini gösteriyor. HTŞ adı öne çıkmakla birlikte birden fazla grubun ve hatta Aşiretlerinde işin içinde olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Türkiye ve Suriye Milli Ordusunun YPG güçlerine karşı harekete geçmesi, YPG’ ye Esat güçleri geri çekilirken orayı YPG’ ye bırakması da olayı daha karmaşık kılmaktadır.
İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Harekattan önce Esat ve Suriye rejimine tehdit savurması, muhalif güçlerin harekata başlaması ile birlikte bu sefer İsrail Medyasında Esat bizim için daha iyi olur mesajları da eklenince meselenin ne kadar çetrefilli hale getirildiği görülmektedir. Muhalif güçlerin sosyal medya üzerinden propaganda dilini iyi kullandığını da düşünürsek mesele iyice karmaşık hale geliyor.
Suriye Muhalif Güçlerinin arkasında kim var? Bu soru etrafında farklı cevaplar bulunmaktadır. Stratejinin neredeyse kusursuz boyutu dikkate alındığı zaman hemen akla gelen ve birçok strateji yazarı ABD ve İsrail koalisyonunun bu harekâtın arkasında olduğunu ima eden yaklaşımlar öne çıkmaktadır. Rusya ve İran güçlerinin Suriye topraklarından çıkarılmasını sağlayacak bir hamle olarak öne çıkması ve HTŞ ile PKK/YPG unsurlarının birlikte hareket ederek, İsrail’in elini güçlendireceğini ve ileride Suriye üzerine tam bir hükümranlık kuracağına dair yaklaşımlar okuyabiliyoruz. Tv tartışmalarında da bunu gözlemleyebiliyoruz.
Aksa Tufanı başlatıldığında benzer yorumlar duymuştuk, hiç kimse Aksa tugaylarının kendilerinin bu stratejik hamleyi yapabileceğini dikkate almamıştı. Ama durum tam olarak Gazze halkının kendi direnişinin bizatihi kendisinin yaptığı bir strateji planlaması olduğunu ve bir yılı geçkin olmasına rağmen, bütün soykırım ve yıkımlara rağmen ayakta kaldığını hala İsrail güçlerinin karada başarılı olamadığını bize gösterdi. Bölgesel güçlerin bir şekilde işin içinde olması, ya da küresel güçlerin bir şekilde işin içinde olması demek, tamamen onların denetiminde ve her istediklerinin yapılacağı anlamını taşımıyor. Bu değişen dünya sisteminin tek kutuplu veya çift kutuplu dünyasının yapı bozumuna uğradığı gerçeğini dikkate almamak demektir. Hâlbuki ister Gazze katliamı ve mücadelesi, ister Ukrayna ve Rusya savaşı, ister bu yeni Suriye muhalif hareketinin başlattığı yeni hamle ve hareket yeni bir dünyanın varlığını açıkça ilan etmektedir.
İşte bu noktada her hareketin, teknik olgulara, bilgilere ulaşması bir tık ötede kalmaktadır. Yapay zekâ, bilgisayar ve kodlama yeteneği olan birkaç genç birçok olağanüstü hareketi kurmay akıl gibi hazırlayabilir. Bunlar o kadar uzak ihtimaller değiller. Ortadoğu üzerinde uluslar arası güçlerin isteği kadar bölgesel güçlerin de isteği olacaktır. Ama Ortadoğu halkları artık kendi üstlerinde bir yabancı el hegemonyası istememektedirler. Ve birlikte yürümeye çalışıyorlar, buna alışmaya gayret ediyorlar. Gazze direnişi de tek başına Hamas ile açıklanmamaktadır. Birden fazla gücün ortak harekât planlaması ve birlikte mücadele etmesi ile başlatılmıştır. Suriye muhalif güçleri de tek başına hareket etmemektedir. Birlikte ve aşiretleri de içine alan geniş koalisyonları içeren hareketler olarak öne çıkmaktadır. Bu da halkın kendi kaderini kendisinin belirleme isteğinin dışa vurumu olarak görülmesini sağlar. Yapılacak yorumların gerçek yerine oturması için ise bu kaçınılmaz olmalıdır.
Suriye muhalefetinin doğru bir zamanlama, doğru bir strateji ve doğru bir birlik üzerinden hareket ederek başlaması kadar, kiminle ne kadar ilişki içinde olması gerektiği konusunda da kendi iradesine yaslanması bir o kadar elzem ve önemlidir. Yapılan açıklamalara dikkat kesildiğinde ABD ve Rusya’ya karşı olunmadığı bakışı öne çıkarılmaktadır. ABD açıklamaları ise meseleye tam hâkim olmadıklarını ayan beyan açığa çıkarmaktadır. İsrail ise her zaman olduğu ortalığı karıştırmaya yönelik stratejik açıklamalar yaparak işi kendi lehine çevirmeye çalıştığı görülmektedir.
Türkiye’nin açıklamaları ise çok temkinli ve çok dikkatli bir dil üzerinden inşa edilmektedir. Suriye Milli Güçlerinin en az üç tanesinin bu harekâtın içinde yer alması dikkate şayandır. Aynı Suriye Milli Güçlerinin YPG/PKK güçlerine karşı başlatılan harekâtta yer alması ve oraları temizleme isteği Türkiye’nin nerede durduğunu göstermesi açısından önemlidir.
Türkiye her kes ile görüşerek meseleyi tam sahiplenmektedir. Oradaki halkın yeniden göç ve katliama maruz kalmasını istememektedir. Bunu açık bir dille söylemektedir. Bu da bize harekâtın bizatihi oranın rejim muhalifi güçlerinin yaptığını bize göstermektedir. Kendilerine yönelik son iki aydır İdlib’te yapılan saldırılara karşılık verme arayışının sağladığı iradeye dayandığı açıktır. Bu hiçbir güç ile perde gerisinde görüşmediği anlamını taşımaz! Ama görüştüğü perde arkası güçlere tam olarak yaslanmayacağını gösterir. Bu da yeni dönemin politik ve stratejik durumunu açıkça gösteren bir göstergedir.
O yüzden meydana gelen olaylara, özellikle de Ortadoğu denkleminde gelişecek olaylara, artık yeni dönem konsepti içinde ve çok parçalı güç mantığı içinde değerlendirmelere yönelmek bizi doğruya taşır. Türkiye özelinde Suriye’de meydana gelen rejim muhalifi harekât için hemen ABD İsrail yaftası vurmak bir müslüman açısından zanna dayalı bir iftiraya neden olabilir. Elimizde soğuk savaş dönemi argümanları içinde veya İran jeopolitiğine destek mahiyetinde bu propagandalara katılmak büyük vebaldir. Meseleyi suhuletle ve sükûnetle düşünebilmeyi ve tartışabilmeyi başarmalıyız ki üzerimize oynanacak oyunları deşifre ederek onlardan kurtulmayı başarabilelim…
Müslüman Âlim, entelektüel ve aydınlara düşen şey; Müslümanların karşı karşıya kaldığı veya kalacağı tehditleri sadece Müslümanların lehine olacak şekilde düşünmeleri, doğru tanımlamaları, doğru bir tasvire yönelmeleri ve doğru bir strateji üzerinden ortadan kaldırmaya yönelik düşünceler geliştirmeye çalışmalarıdır. Halkı bir noktaya yönelik taşımaya yardımcı olmak yerine ümmetin birliğini yeniden düşünmek, bütün mezhep ve meşrepleri bir tarafa bırakarak müslüman olma paydası altında yeni bir bütünlüğü inşa edecek bir düşünce zeminini kurmaları elzemdir. Tek başına bir ulus devletin ayakta kalması giderek zorlaşacaktır. Bu yüzden ulus devlet yerine ümmetin ayağa kaldırılması, ulus devletlerin ise ümmetin birliğinin kendi güvenliklerinin teminatı olduğu gerçeğini kavramalarını sağlamak kıymete haizdir. Uluslar arası güçlerin, iki yüzyıldır bu toprakların yer altı ve yer üstü zenginliklerini sömürdüklerini unutmadan buna izin verilmemesi gerektiğinin iradesini de beyan etmeyi bir sorumluluk olarak üstlenecek bir entelektüel havzaya ihtiyaç vardır.