Müslüman Bir Akla Sahip Olmak

Abdulaziz TANTİK

MÜSLÜMAN BİR AKLA SAHİP OLMAK
Akla vurgu, modern düşüncenin ve bu düşüncenin etkisindeki bütün düşüncelerin ortak paydasıdır. Aklı ile diğer varlık türlerinden farkını ortaya koyan insan, sorunlarını ve sorumluluklarını da aklı ile tayin etmekten kaçınmamaktadır. Bu yeni durum modern durum olarak tesmiye edilmiştir. Buradaki modern kavramı çağdaş kavramını aşan ve yeni bir dünya görüşü içinde tanımlanmış bir kavramsallaştırmaya dönüşmüştür.

Akla vurgu, vahyin de işaret ettiği bir konumu ihtiva eder. Vahyin işaret ettiği akla vurgu ile modern akıl arasında bariz bir fark olduğunu belirtmek elzemdir. Daha açıkçası, akıl, boş bir kap gibi içeriğine göre isim kazanmaktadır. O yüzden batılı akıl, Asyalı akıl, Afrikalı akıl, Müslüman aklı, Yahudi aklı gibi farklı türevleri kullanmakta bir beis yoktur. Her kullanımda akıl ön ekine göre bir anlam kazanmaktadır.

Son yüz yılda müslüman dünyada da akla vurgu giderek artmaktadır. Bu akla vurgunun modern aklın iktidar alanını boşluk bırakmadan doldurması ile ilişkisini de hesaba katmakta yarar var. Akıl vurgusu aynı zamanda bir gelenek eleştirisine de yönelmektedir. Bu da tarih ile bir hesaplaşmanın akıl vurgusu üzerinden yapıldığını bize göstermektedir. Ama bu akla vurgunun müslüman dünyada tam bir karşılığı oluşmuş mudur? Muallâkta bekleyen bir soru olarak orada durmaktadır.

Burada akıl söz konusu olduğunda dikkat kesilmemiz gereken konu; modern aklın kendine alan açmak adına geçmişi tek kalemde silmesi ve ona göre akla yeni bir tanım ve alan belirlemesidir. Akıl üzerinden dinlerin ürettiği kültürü reddetmiş, vahyin akıl açısından ispatının mümkün olmadığı için askıya alınması gerektiğini, akla daha fazla yer vererek, dinin doldurduğu alanı da aklın doldurması gerektiği tezi bütün boyutluluğu içinde temel bir yaklaşım olarak kabul görmüş ve diğer kültürlere de bu yaklaşım dayatıl/mış/maktadır. Müslümanların akıl vurgusunu da bu dayatmadan bağımsız ele almak mümkün değildir.

Peki, müslüman, bir akla sahip olamaz mı? Tabi ki Müslüman’ın kendi aklı söz konusudur. Yani nasıl ki modern bir akıl söz konusu ise müslüman bir akla da vurgu yapmak yerinde olacaktır. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi aklın içeriğini vahyin belirlediği bir zeminde müslüman bir akla gönderme yapmamız makul olacaktır.

Modern akıl, kendi başına bir karar mercii ve yorum karakterli bir özelliği öne çıkarır, Müslüman akıl, vahyin haber verdiği bilgi ve öncüller üzerine kendini kurar ve bu anlamda vahye tabi/teslim oluşu ile öne çıkar. Müslüman akıl anlamaya yönelik bir karakter inşa eder. Bir olayı yorumlamak değil, kendisine bildirilen bir ahkâmı, ahlakı, değeri, yasağı veya emri anlamaya yönelir. Anlam, müslüman aklın temelini kurar. Modern akıl ise yargıyı temsil eder. Anlam ile yargı arasındaki farktır ki müslüman akıl ile modern akıl arasındaki farkı belirgin kılan.

Modern akıl, tanrısal bir yeti gibi oluşu, varlığı ve etik ile hukuku kendisi belirler. Müslüman akıl ise, Allah tarafından kendisine gönderilmiş bilgi olan vahyin kendisine çizdiği sırate’l-müstakim/dosdoğru yol üzere oluşun anlamını keşfetmeye ve kendisine bildirilen hükmü anlamaya yönelik bir çabanın eseridir.

Açıkça ifade etmek gerekirse; müslüman akıl, modern akıl ile hiçbir benzer boyuta sahip değildir. Ortak noktaları düşünmenin imkânı olarak varlık kazanmalarıdır. İçerik ve işlevselliği bakımından ise iki ayrı dünyadırlar.

Modern akıl, bencil ve kibirlidir. Müslüman akıl ise, feragat üzere ve mütevazıdır. Kendi alanını korur. Teslimiyet onun temelini işaret eder ve bundan gocunmaz, bilakis, hamd üzere Rabbine şükreder. O yüzden müslüman akıl, şükredici bir akıldır, belirlenene tabi olur. Kendisini aşkın bir varlığın ulûhiyetin/ Allah’ın varlığını kabul eder ve O’na hamd ile boyun eğer. Buyruğunu kesin emir olarak kabul eder ve uygular.

Müslüman aklın içeriği vahiy ve vahyin uygulaması olan nebevi sünnettir. Bu içeriğe uygun hareket eder ve anlamı öne çıkartarak idrake konu edinir. Öğrendiği her şeyi önce kendisine uygular, teslim olur, güvenir ve İlahi İradenin farkındalığına sahip olarak çalışır. İşte bu akıl, onu hem dünyada ve hem de ahirette kazanan tarafta olmasını garanti eder.

Müslüman akıl, vahyin yönlendirilmesi ile sürekli parlayan, çalışan, anlamaya yönelik istidadını geliştiren ve zihnini açık tutan bir özelliğe sahip kılar sahibini… Kimseden korkmadan, utanmadan, eziklik duymadan, kendine ait aklını kullanarak Allah ile bağını güçlü kılar ve Allah’ın inayetine mazhar olmaya çabalar.

Bu akıl, düşünen, algılayan, anlayan, anlamlandıran, idrak eden ve ifadeye kavuşturan bir özelliği de beraberinde taşır. Mütevazı kişiliği ise onu hep daha iyiye doğru yöneltir. Aşkınlığa yönelik boyutu ile de hep burada olmaklığı bakımından burada olmakla birlikte burayı aşan bir boyutu da düşünmenin konusu edinir. Dünya sevgisi yerine ilahi sevgiyi yükler. Dünyaya takılı kalmak yerine ahireti önceler… Orada daha yüksek standartlı bir yaşamın varlığı hep tetikleyici bir şekilde ona, oraya yönelik adımlar atmasına teşvik olur. İşte bu akıl kurtarıcı bir akıl olur. İçeriği vahiy ve sünnet tarafından belirlendiği için istikameti şaşırtmaz…