Mikro Tanrıcılık Oynama ile Müslüman Olma Arasındaki Fark…
Yunan mitolojisi’nde, Prometheus veya Promete (Antik Yunanca: Προμηθεύς, [promɛːtʰéu̯s]), muhtemelen “öngörü ve Titan ateş tanrısıdır”. Prometheus en çok tanrılara ateşi çalarak meydan okumasıyla ve ateşi teknoloji, bilgi ve uygarlık biçiminde insanlığa vermesiyle tanınır. Tanrılara meydan okumayı modern dönem, akıl üzerinden sürdürerek tanrıcılık oynamayı büyük bir marifet addederek bütün dünyayı da bu meydan okumaya gönüllü olarak katılmaya davet etmektedir. Bu davete icabet etmeyenleri ise gericilik, barbarlık, insan olamama ile suçlayarak onların öldürülmelerini de meşru görecek kadar ileri gitmekten sakınmamışlardır. Gazze’de yapılan katliamın seyredilmesindeki en büyük etkende Yahudi teolojisi ile modern teolojinin birleştiği nokta olması yüzündendir. Modern birey, modern toplum, modern ulus devlet ve modern yasama da bu meydan okumaya yönelik geliştirilmiş felsefi sistem üzerinden kurgulanmış birer yapıtlardır. Modern birey denirken bir cinsiyet belirtisi olmaz! Çünkü cinsiyet gerici bir düşüncenin eseridir. Modern ulus devlet denirken de belirli bir ırk kastedilmez, yeniden yaratılmış bir ulustur söz konusu olan… Modern toplum ise zaten birbirleri ile sadece hukuk üzerinden paydaş olan ilişkileri çıkara dayalı ve birlikte yaşamak ile eğlenmek üzerinden bir arada olmayı sağlamaktan öte bir özelliği yoktur. Yani yardımlaşma, dayanışma, bütünleşme, birleşme gibi temel kavramların burada bir karşılığı kalmamıştır. Modern insan dini kendi ön kabulü üzerinden tanımlamayı özgürlüğünün teminatı yapmıştır. Bu yüzden kendi indi dinini olgusal zeminde kurarak dışarıda kalan ilahi dini ise yok saymaktadır. Dinin bugünün insanına hitap etmediği ve yetersiz kaldığı savı da bu yaklaşımın doğruluğuna olan güvene dayanır. Bir algı aldatmacası içinde İslam’ı yetersiz sayma oyunu oynanmaktadır. Modern bireyin din ile ilişkisi patolojik bir ilişki biçimidir. O, yok edemediği şeyi kendisi kurgulayarak yeniden yaratmaktadır. Bu yaratma ise artık dini kendi asli hüviyetinden çıkartarak yeni bir nesneye dönüştürmüş olmaktadır. Müslümanların bu konuya duyarlılığını geliştirmemek babında ise dinlere karşı da özgür olduğunu beyan eder. Özgürlük, hak, hukuk ve demokrasi üzerinden söylemler kullanır. Son iki yüzyılın tarihine bakıldığı zaman olayın böyle gerçekleşmediği de gün gibi aşikârdır. Milyonlarca insanın öldürülmesinin meşru zemini onların barbar olması, batılı değer yargılarına sahip olamamaları ve kullanılması gereken büyük bir yer altı ve yer üstü zengin yataklara sahip olmalarıdır. Hâlbuki din insanı özgür kılar/serbest bırakır. Dünyayı bir imtihan dünyası ilan eder. İnsana yol gösterici olarak onu doğru istikamet üzere olmasını sağlayan emir ve nehiyleri bildirir. Kabul ve reddetmenin ise bir karşılığı olarak dünya sonrası bir hayatın varlığını bildirir. Yani İslam insan tarafından belirlenen bir din değil bilakis insanın ontik ve epistemik şartlarını öğreten bir öğreticidir. Din, hiçbir şekilde dışarıdan belirlenmeyi kabullenmez! Bu onun asli hüviyetine aykırı bir tutumdur. Bu yüzden din belirleyici olur, belirlenen olmaz! Bu temel kural anlaşılmadan din ile modern insan arasındaki ilişkilerin mahiyeti doğru algılanamaz! İnsan her düşünceye sahip olabilir. Bir şartla: her düşünce sahibi hesabını vermekten kurtulamayacağını da ilan ederek. Akıl, ulûhiyet ve bağlantılı hiçbir şeyi tam kuşatıcı bir bilmeye veya onu biçimlendirecek bir bakışa sahip olamaz. O konuda kendisine verili gönderilmiş bilgi üzerinden elde eder bilgiyi. Gerçek anlamda özgürlük, din tarafından insana sunulmuştur. Burada ve geçici olarak hesabını verebileceğine inandığı bir yolu yürümede tam bir istiklal sunulmuştur. Din otoriter ve totaliter bir yöntemi değil! Bilakis, özgürleştirici bir yöntem üzerinden kendi sorumluluğunu üstlendiğin her şeyi yapabilme imkânı sunmaktadır. Allah, insana irade ve yapabilme gücü kazandırarak onu serbest bırakarak, onu uyarmayı da gerçekleştirerek ona tercih etme liyakati kazandırmıştır. Allah mutlak kudretine rağmen iradesi ile insana mühlet vermekte ve dilediğini yapabilme gücünü de vermektedir. Bu insanın tamamen bağımsız ve hesaba çekilmeyeceği anlamına gelmez. İlk insan ve ilk peygamberden son peygambere gönderilmiş vahy/bilgi açık bir şekilde insan mutlaka hesaba çekilecektir. Bu konuda ilahi söz kesin beşeri söz ise batıldır. İnsan ise zaaflarına yenik düşmeyi bir marifet addederek kendi geleceğini kendisi ipotek altına almaktadır. Dini kendi çıkarlarını gözeten bir algıya dönüştürerek kendini hesaptan kurtaracağını düşünmektedir. Halbuki, Allah her şeyi bilmekte ve görmektedir. Yani Allah’a rağmen, gizli kalacak herhangi bir şeyi saklayamazsın. Bu temel gerçeği göz ardı etmek için Allah’a dair deist yaklaşımlar,,, Yokluğuna dair ateist yaklaşımlar,,, Dinin temel gerçeğinin bugün aklın özgürleşmesi üzerinden yetersiz kaldığı savları vesaire ise sadece insanın kendisini aldatan özellikleri olarak öne çıkmaktadır. Hala yirmi birinci yüzyılda insanların barış içinde ve özgür bir şekilde hareket edebilecekleri bir sistemleri yoktur. Gücün egemenliğinin belirgin olduğu bir siyasal ve sosyal sistem içinde köleliğe ram olanlara verilen ödüller dışında da bir paylaşım söz konusu değildir. Tabi ki tercih insanın bizatihi kendisine aittir. Ama bu dünyada yaşarken yaptığı her şeyin hesabını vereceğini da din açık ve güçlü bir şekilde hatırlatmaktadır. Bu temel gerçeğe göre dilediğini yapma imtiyazı vardır. Öte âlemde/ahirette ise bu dünyada yapıp ettiklerini karşılığını birebir alacağı da insanlık tarihi boyunca birlerce peygamber tarafından uyarı yapılmıştır. Son uyarı Kuran’da detaylı bir şekilde örnekler üzerinden bu uyarıyı yapmaktadır. İster modern insan ol, yaşamı sadece buraya ait olduğu vehmini taşı ve ona göre yaşa… İster müslüman bir insan ol, ahiret yurdunu dikkate alarak burada ona göre yaşa… Tercih senin… Akıbet senin… Pişmanlık ise fayda etmez! O yüzden ey müslüman, aklını başına devşir, modern kültür senin aklını karıştırmasın, seni yoldan çıkartarak fasık kılmasın, inkâra yönlendirerek seni kâfir yapmasın… O zaman hesabın çetin olacaktır… Bu uyarı her aklı başındaki insana ve tabii ki önce kendi nefsimedir… Abdulaziz Tantik