Kurban Kesmek mi, Kurban Olmak mı?
KURBAN KESMEK Mİ, KURBAN OLMAK MI?
Bir deyim olarak ‘Kurban Kestin mi?’ diye sorulur, yakınlara, dostlara, insanlara… Kurban kesmenin ehemmiyeti ve önemi üzerine durulur ki el Hak doğrudur. Ama süreç içinde bu Kurban kesmenin ehemmiyeti, yerini et yemeye ve dağıtmaya dönüşmekten korunamıyor. İnsanlar, nasıl bir hayvan kesildiğini, kaç kilo et geldiğini, eti nasıl saklayacağını vesaire konuşuyor. Ama kimse, bu kurbanın asli hüviyeti olan benim kendi yerime kurban ettiğim ve onun hayatını benim hayatımın bir bedeli olarak kullandığımı düşünemiyor.
Meselenin özü; kurban kesmek, kendi yerine bir hayvanı Allah tarafından kabulü ricası ile bedel üzerinden kesmek ve dağıtmaktır. Kurban, sana verilen hayatın bir şükrü ve hamd etmenin bir aracıdır. Bu temel gerçekliği dikkate almayan Kurban kesimi et ile sınırlı bir yaklaşım içinde asli kimliğini kaybeder.
Kurban kesmenin metafizik bir karşılığı olduğu gibi; örneğin, İbrahim As İsmail as’ı kurban edeceği vakit kendisine gönderilen hayvanı onun yerine kesmiştir. Ve böylece insanların kurban edilmesi yerine hayvanların kurban edilmesi ve bunu Rabbimizin kabulü gerçekleşmiş olmaktadır. Bu yüzden Kurban, salt bir hayvan kesme olayı değil, bilakis, Rabbi ile ilişkisinde kulun kendisi için, bağışlanması için ve şükür halinin beyanı için kesmektedir. Bu bakış bize Allah ile kulu arasındaki irtibatın derin mahiyetini de işaret eder. Böylece insan, kendisine sunulan nimetler için ekonomik durumunu dikkate alarak kurban keser ve böylece Rabbine şükrettiğini somut bir düzlemde idrak etmiş olur.
İnsana sunulan sonsuz rahmetin bir bedeli olarak kulluk, hayatın bütününü kuşatan bir idrak ile gerçekleştirilmelidir. Bu idrak ile kulluk edenin mukarrebun ve sabikun sınıfına dahil olduğu vahiy ile beyan edilmektedir. Kurban ise, kişisel yaşamın verilmiş olduğu kulun kendisi için bir hayvanı feda ederek kendi sadakatini beyan etmesidir. Bu beyan somut bir durum olarak öne çıkarılmaktadır. Çünkü söz, eylem ile taçlanmadığı sürece sözün bir değeri oluşmamaktadır. Sözün değeri eylemin samimiyet ile tasdikini içerdiğinde anlamını bulur. Bu da eylemin ne kadar kıymetli olduğunu gösterir. Benzer bir durum ise eylemin kendi başına bir anlam taşımadığı açısından da ele alınabilir. Eylem, eğer bir söze dayanmıyorsa, bir karşılık üretmez! Çıkara ve hazza dayalı eylemin anlam açısından bir kıymeti harbiyesi bulunmaz!
Kurbanın tabii ki sosyolojik bir gerçekliği de bulunmaktadır. Sadaka, bir paylaşım aracıdır. Paylaşmak ise en temel sosyolojik bir gerçekliği işaret eder. Kurban, normal zamanlarda et yiyemeyen fakirin, yoksulun, garibanın, kimsesizin kısa bir süre de olsa et yemesini sağlayarak onun bedeninin canlanmasını sağlar. Bu sosyal dayanışma, toplumsal barışın teminatı olarak işlevsellik kazanır. Kurban, kişinin kendisi adına, kendi bedeli için kesmesi, dağıtımını yaparak hem yakın akraba ve dostlarla birlikte yemesi ve hem de fakir için bir tokluğun sebebi olduğunda birlikte yaşamın şartlarını olgunlaştırır. Ama Kurban ibadetini salt bir sosyolojik mesele olarak görmek yeterliliğin şartlarını oluşturmaz! Aynı zamanda Kurban, psikolojik bir olguyu da taşır. Kurban, aile ile birlikte kesimi gerçekleştiğinde, çocukların da ibadetin psikolojik boyutunu idrak etmeleri açısından önemli bir eylemdir. Çocuk, bağ kurduğu hayvan ile onu Bayram sabahı yolcu ederek Allah ile somut bir ilişki kurmanın neliğini anlamaya adım atmış olur. Bu güzel bir şekilde çocuklara izah edildiğinde mesele kendi tabiatı içinde anlamlı yerini bulmuş olur.
Kurban aynı zamanda ibadetin bir parçası ve ilahi bir emir olarak kabul edilerek uygulanır. Bu yüzden fıkhi olarak zengin kabul edilen kişinin yılda bir kez Kurban keserek, ilahi emri yerine getirir, sosyal sorumluluğunu ifa eder, kendi şükrünü eda eder ve çocuklarına ve birlikte yaşadığı insanlara rol model olarak temsiliyet liyakatini kesbeder.
Her ibadetimizde olduğu gibi Kurban ibadetinde de bir indirgemeciliğe tabi kılarak sadece et dağıtma ile sınırlı bir ibadete dönüştürdüğümüz Kurban’ı hayatımızı değiştirecek bir zemine taşımakta zorlanmaktayız. Kurban dağıtıma dönüştüğü için küslüğün nedeni olabilmekte ve insanın hayatını olumsuz etkileme potansiyeli de bulunmaktadır. Hâlbuki her ibadet kulu Allah’a yakınlaştırmak için uygulanır, uygulanmalıdır. Bizi Allah’tan uzaklaştıran ibadet amacına uygun gerçekleştirilmediğini beyan eder.
Filistin ve Gazze halkının yaşadığı soykırımın varlığının devam ettiği bu kutlu zamanlarda Kurban bayramını idrak ettiğimiz gibi o soykırıma tabi kılınan kardeşlerimizin yardımına nasıl katkı sunabilirim diye düşünmekte de kulluğumuzun bir izi düşmelidir. İktidarlarımızı bu soykırıma karşı bir irade geliştirmeleri konusunda harekete geçmelerini sağlayacak eylemlere yönelmeliyiz. Orada insanlar katledilirken, kendi canları ile kendi kurbanlarını sunan bu mazlum müslüman halk dururken, burada kendi yerimize kurban keserek kendimizi, kulluğumuzu yerine getirdiğimiz yanılgısına düşürmemeliyiz ki onlara yapılacak yardımın hızlandırılmasını sağlayacak bir vasatın oluşmasına katkı sunalım ve desteklerimizi arz edelim…
Kurban ibadetinin elbette ki anlam katmanları birden fazladır. Ve bunun üzerine tefekkür etmek her mümin kulun sorumluluğudur. Ama aynı zamanda reel bir karşılığı oluşmayan durumların bu kulluk ile bağını da dikkate almadan bir ibadetin sendeki izdüşümünü sağlıklı ve sahih bir anlama kavuşturman çok zorlaşarak devam edecek olan bir olgudur.