İz Düşürmek…

Abdulaziz TANTİK


İz; Bir şeyin geçtiği veya önce bulunduğu yerde bıraktığı belirti, nişan alamet, emare… Bir şeyin dokunmasıyla geride kalan belirtidir. (TDK)   İz, herhangi bir şeyin geride bıraktığı emare olduğu açıktır. Bu açıklığı sağlayan şey ise; iz’in kendi otantik yapısı gereği varlık zinciri içinde gerekli olan bir olguyu ifade etmesini sağlayan doğasıdır. İnsan doğası, yaşarken yaşadığı her ana kendi izini bırakan bir özellik taşır. Bu özellik sadece insana mahsus bir durum değil! Varlık zeminine çıkan her varlığın bütün aşamalarda geride bir emare bıraktığını gösteren temel bir işarettir.   Olup biten her şey bir belirti olduğu gibi bir belirtiyi geride bırakan bir yapıyı taşır. Bu temel yaklaşım bize iz düşümünün önemini ve şahitliğin neye tekabül ettiğini göstermesi bakımından niteliğini işaret eder.   Tarihe iz düşüren şahsiyetler diyerek tarihte belirgin bir iz bırakan kahramanların varlığını işaret ederiz. Hâlbuki her insanın tarihe iz bıraktığını biliriz, ama her iz bırakmanın başka bir iz ile orantısı üzerine kalıcı ya da geçici iz olarak kabul edilir. Bu noktada öne çıkan iz’in insanlar üzerine oluşturduğu etkinin kalıcılığı da belirleyici bir özellik taşır. O zaman şunu demekte bir beis olmayacaktır: her iz kendi içinde katmanlı bir yapıya gönderme yapar. Yapılan bir işin etkisi, o işin zamanı ve zemini kadar çevreye yönelik etkisi de dikkate alınarak değerlendirme konusu yapılır. O zaman şunu söylemekte yarar var: her iz; kategorik olarak iki temel boyutu içerir. Birincisi, otantik yapısı gereği, ontolojik olarak her varlık veya eylemlilik geride bir iz bırakır. İkincisi ise epistemik bir yapı olarak geride kalan iz’in bıraktığı etki ve etkileşim çerçevesinde ortaya çıkardığı niteliği ve kapsayıcılığıdır. Her iz’in bir bırakanı vardır ve olmaya devam edecektir.   Yaratılmış her şeyin Allah’ı işaret eden bir ayet/beyyine oluşu, her yaratılmışın aynı zamanda bir iz olduğunu beyan eder. Her iz ise bir gönderiye sahiptir. Yani iz’in sahibi vardır. İşte her varlık kendini izhar eden bir iz üzerinden varlığını açığa çıkartır. Bu yaratılmış her varlığın doğasında saklıdır. Modern dönemde katilin geride bıraktığı izler üzerinden yakalanmasını sağlayan tekniklerin geliştirilmesi de bu durumu ifade eden iyi bir örnektir. Karbon izi diye betimlenen durumun varlık katmanında geride kalan ize yapılan bir gönderme olduğu da açıktır.   Ama insanın geride bıraktığı iz ve kendisinde kalan izler aracılığı ile şahsiyetini inşa ettiğini söylemek meselenin asıl sorununu işaret eder. Bu aynı zamanda insan sorumluluğunun ne kadar inceltilmiş bir düzlemde hesaba çekileceğini de işaret eder. Yani yapıp ettiğiniz en küçük bir iş, olay, durum, etken, ya bundan ne çıkar ki diyeceğiniz her ne varsa onun geride bir iz bıraktığını dikkate almalı ve izler çoğaldığı zaman kalıcı bir boyuta taşındığını da bilmeniz şarttır. İşte şahitliğin değeri ve önemi burada açığa çıkar. Olumlu veya olumsuz tanıklıkların diğer varlıklarda oluşturduğu iz ve ize bağlı olarak etkilenim otomatik olarak iz bırakanı sorumlu kılar.   Eğer tövbe kapısı açık olmasa idi, insanın işi giderek zorlaşacaktı. Çünkü bıraktığı izler onun şahsiyetinde değişmez bir iz bırakarak onu azaba duçar kılacaktı. Bakara suresinin girişinde “ O kâfirler ki onları, uyarsanız da uyarmasanız da değişmez, onlar iman etmezler. Çünkü onların kalpleri karartılmış, kulakları sağır ve gözleri/basiretleri kapalıdır. Onlar için büyük bir azap vardır.”   Bir hadiste ifade edildiği gibi; ‘küçük günahlardan sakının, çünkü küçük günahlar süreklilik kazandığı zaman, büyük günahlara kapı açar, büyük günahlardan sakının, çünkü büyük günahlar süreklilik kazandığı zaman küfre kapı açar.’ Yaklaşık anlam itibarı ile bu pasaj bize iz bırakmanın neye tekabül ettiğini göstermesi açısından önemli bir zemin sunar. Kalbin karartılması olayında da benzer bir durum söz konusu: kalp katılaştığı zaman insanda katılaşır ve ölür. Günahlar kalbi karartır. Yapılan her kötü şey, kalbe bir karartı bırakır. Dolayısıyla kalbi temiz tutmak ve sürekli düşen kara lekeleri gidermek önemlidir. Tövbe kapısı kıyamet gününe kadar açık oluşu da insana sunulan en büyük hediyedir.   İnsan, tarih yapar. Bu tarihi nasıl yapar, eylemleri ile düşünceleri ile katkıları ile etkileşimleri ile ve şuur ve bilgi üzere hareket etmekle birlikte bu tarih yazılır. Çünkü bu etkileşim başka insanlar kadar, bir yaşamı oluşturan bütün unsurları da belirlemeye dönüştüğü zaman tarih yazılmış olur. Yani kalıcı olarak geleceğe bırakılmış bir iz olarak kayıtlara düşülmüş olur.   Şimdi yeniden düşünelim; bir iktidar ve bu iktidarı kullanan kişiler, yapıp ettikleri her şey ile yaşamı belirleyen bir iz bırakacaklardır. Dolayısıyla bu iz ile birlikte kendi sorumluluk alanlarını da belirlemiş olmaktadırlar. Yani sorumluluktan kaçacak bir zemin ve zamanları bulunmayacaktır. Aile reisi olarak erkek ve kadın, çocuklarını etkileme imkânlarına sahipler. Hem zemin ve hem de zaman itibarı ile… Buna rağmen, bu çocukların başka yollara yönelmelerinden hesaba çekileceklerdir. Tabi ki belirli bir yaşa kadar, her insan kendi olgunluğuna eriştiğinde artık kendi sorumluluğunu üstlenecektir.   Bir şuur üzerinden hareket etmenin anlamı ve önemi açığa çıkmaktadır. Yaratılmış her varlık, etkileşim içinde biçimlendirilmektedir. Bu etkileşimin baş aktörü olan insana ise dünya hayatında büyük bir pay sunulmuştur. Ama bu pay aynı zamanda insanın sorumluluk alanını da işaret eder. İnsan, kendi sorumluluğunu üstlendiğinde iz bırakmayı sağlıklı bir zeminde yapacaktır ve tarihe not düşmüş olacaktır. Kötü örneklik ise tarihe olumsuz etki bırakmayı sağlayacağı için sonuçlardan da hesaba çekilmeyi zorunlu kılar. Tıpkı, kişinin yaptığı bir iyiliğin, devam ettiği sürece kendisine iyilik olarak yansımasını sağlayacağı gibi; örneğin, iyi bir kitap, iyi bir öğrenci, iyi bir evlat veya kalıcı ama insanların istifade edeceği bir yapı, bina, eser bırakan kişi, onlar var oldukları sürece kişiye sevabı ilânihaye devam edeceği gibi, tersi de geçerlidir. Yani kötü örneklik sürdüğü sürece onun senin payına düşeni almaya devam edeceksin… Tıpkı Kabil, Habil kardeşini öldürdüğü için kendisinden sonra haksız yere öldürülen bütün kişilerin günahlarına da ortak oluşu gibi…   Evet, iz düşürmeye devam ediyoruz. Bu iz’in hayatımızı belirleyen bir boyut taşıdığını dikkate alarak bu izleri sürdürmeliyiz. Yoksa bıraktığımız izler bizim geleceğimizi belirleyeceği için hatalar, onulmaz durumlar inşa ederek seni bedbaht biri kılar ve süreklileştirilmiş bir azaba duçar kılabilir.   İnsan, kendi kurtuluşunun mimarı olabileceği gibi kendi cehenneminin siparişini veren de olabilir. Tercih insanın kendisine bırakılmıştır. O yüzden insan, sürekli daha iyi bir insan olmak ve salih amellerle buluşmayı sürdürülür kılmak için Allah’tan yardım talebinde bulunmalıdır. Allah, bütün olan bitenin iradesini kendi uhdesinde bulundurmaktadır. Ama kişinin dileğini geri çevirmemektedir. O yüzden Allah’a sığınmak ve O’dan dilemek insanın yanlışa düşmesini engelleyen önemli ve olumlu bir iz üzere olmayı mümkün kılar.   Ey insan! İşte yeryüzünde olup biten her şeyi bu düzlemde yeniden düşün ve hangi izleri bırakman gerektiği konusunda bir şuur sahibi ol! İnsan, şahsiyetini kendisinde var olan emareleri dikkate alarak inşa etmelidir ki izleri sağlam bir zemine sahip olarak zamana karşı korunabilir olsun…   İzleri takip eden biri olmaktan çok iz bırakan ve takip edilen biri olmak her zaman iyidir. Ama iz takip etmenin iz bırakmanın öncülü olduğunu da unutmadan…